Canım Konfor Alanım

Esra Şapçı
Türkçe Yayın
Published in
4 min readMar 10, 2022

Haz etmediğim iki kelimedir konfor alanı.

Mensubu olduğum Y kuşağının fazlasıyla maruz kaldığı , oradan çıkmalısın yoksa kendini geliştiremezsin, dağları aşamazsın, uzaya çıkamazsın , atomu parçalayamazsın gibi bir baskı yaratıldığını düşünüyorum. Sosyal medyada, iş yerinde, evinde , arkadaş çevrende sürekli olarak, bulunduğun yerde mutlu musun, daha fazlasını yapmalısın telaşı var.

İşin komik tarafı konfor alanından çıkınca başka bir konfor alanına giriş yapıyorsun zaten. Yani bunun bir sonu yok . İnsan güven ister, ait olmak , sevilmek, bağlanmak , değer görmek gibi milyonlarca sayabileceğim kavramı kendi çemberinin içinde görmek ister. Sen başka bir çembere zıpladığında aynı kavramları yanında götürürsün.

Yani sevgili X,Y,Z , Alfa ve bundan sonraki tüm kuşaklarımız, Cem Yılmaz’ın da dediği gibi mutluluk içimizde.

Daha iyi bir kariyer, daha iyi standartlar , daha iyi ilişkiler, yani her şeyin dahası uçsuz bucaksız bir uzay boşluğunu çağrıştırıyor bana. Kötü haber; Daha fazlası seni mutlu etmeyecek. Aldığın spor araba, harika ev, o çok pahalı koltuk anlık olarak haz verecek ve geçecek. Sürdürülebilir bir şey değil, sonu yok ve oldukça yorucu. İyi haber; Eğer içindeki tutkuya ve anı unuttuğun o harika şeye ulaşırsan daha fazlasına ihtiyacın olmayacak. İstediğin zaman mutlu olmak için sebeplerin olacak.

O zaman senin için iyi olan ne , iyi olan kim ?

İyi olan keyif aldığın , keyfi aldığın için kaygının azaldığı , akışta kaybolduğun, ruhuna iyi gelendir. İyi olan etrafında olmasını istediğin alışveriş içine girebileceğin insan profilleridir.

Kendin için iyi olanı istemez misin?

Yaşadığımız coğrafyanın da büyük etkisiyle birlikte yapma, konuşma, korkma, ayıp, üzülme, ağlama, gülme, dur, sus gibi güçlü ve etkili kelimeler o kadar çok algoritmamıza işlemiş ki. Yine kuşak konusuna gelecek olursam ( elimde değil üzgünüm ) kendi kuşağımda iliklerimize kadar ‘’ma’’ ekinin ve tek seslilerin tokatladığı bir nesiliz diyebilirim.

Bu bastırılmışlıktan rahatsız olmayıp kabule geçenler de var, tam tersi yerinde duramayan, sorular sormaya başlayan, kendiyle derdi olanlarda.

Kendini tanıma serüveni oldukça zor ve meşakkatli bir yol. Kendimden biliyorum. Hatta kimilerine göre çok klişe. Özellikle pandemi döneminde içine dön mottosu avaz avaz bağırıldığı için artık insanların umursamadığı bir şeye dönüştü. Bu o kadar da küçümsenecek kolay bir yolculuk değil, emin olabilirsin. Çünkü yüzleşmeler zordur. Üzerini kapattığın defterleri tekrar açmak cesaret gerektirir.

Düşünsene 30 yaşındasın ve 30 senedir sana öğretilenlerle yaşıyorsun. Kimse sen gerçekten ne istiyorsun diye sormamış bugüne kadar. İşin kötüsü sende kendine sormamışsın. Hangi bölümü okumak istiyorsun? Kiminle birlikte olmak istiyorsun? Evlenmek ve çocuk yapmak istiyor musun? Bu evde yaşamak istiyor musun? Bir bakmışsın sen başkalarının ve içinde bulunduğun sistemin sorularına cevap vermişsin. Konfor alanında sıkışmışlık hissin bu yüzden.

Kendi yaşam alanını, kendi nefes alanını ,adına her ne diyorsan , tekrar yaratmak istersen kendi kendinin ebeveyni olma zamanı. Sana bir tek senden fayda var lafı vardır ya. Öyle haklı bir cümle ki. Yaşanmışlığı ve bir alt metni var. Sen de kendi alt metnini bulmak için kendi sorularını sorabilirsin. O sorular senin soruların, senin cevapların ve inan eşsizler.

Neyi istiyorsun? İstediğini düşündüğün şeyleri gerçekten istiyor musun? sorularıyla işe başlayabilirsin mesela.

Soru sormaktan korkabilirsin, kaçabilirsin, umursamayabilirsin, kendini kandırabilirsin, üzülebilirsin hatta öfkelenebilirsin. Çünkü sana göre bunların hepsi kötü duygulardır ve kötü duygular sana kötü hissettirir. Oysaki yanılıyorsun. Bunlar sana kötü olarak öğretilen duygular. Kötü genelde seni korkuttukları , seninle uzaktan yakından ilgisi olmayan, üstesinden gelebileceğin beyninde kurguladığın bir şeydir. Her duyguna sahip çık ve onunla başetmeyi öğren . Hiçbir duygu sonsuza kadar devam etmez ve o duyguları sahiplenip yaşamazsan döner dolaşır seni tekrar bulur.

En büyük engel aynadaki yansıman aslında. Bir savaşın ve telaşın içinde gibi hissediyoruz çoğu zaman. Fazlasıyla sahip olduğumuz egolarımız bizi yöneten birer danışman gibi .

Benim aklıma David Fincher’ın kült filmi Fight Club’tan bir söz geliyor. Filmi defalarca izleme sebebim içindeki harika psikolojik çözümlemelerdi. Brad Pitt’in canlandırdığı efsanevi Tyler Durden’ın da dediği gibi ;

‘’Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Ne bir amacımız ne de bir yerimiz var. Ne büyük savaşı yaşadık , ne de büyük buhranı . Bizim savaşımız ruhani bir savaş . En büyük buhranımız, hayatlarımız. ‘’

Bizler kendi hayatlarımızı sorgulamalıyız mesajıdır bu bana göre. Bu yüzyılın büyük felaketlerini bu yüzyılın teknolojisiyle yaşıyoruz unutmayın. Ödediğimiz bedeller o dönemlerin belkide yanından geçemez. Günün sonunda hepimiz evimizde, ofisimizde, sosyal medyamızdaki hayatlarımızla baş başa kalıyoruz.

Topyekün bir savaşın değil, bireysel savaşımızın içindeyiz. Hayatımızın kahramanı olmak bizim seçimimiz.

--

--