Cevabı Tanrı Bilir

Merve Tanrıkulu
Türkçe Yayın
Published in
4 min readAug 2, 2020

Yataklarına uzanıp derin bir uykuya daldılar. Ne zaman uyanacaklardı? Cevabı tanrı bilir.

Köle sabahın beş buçuğunda uyandı. Acele bir şekilde üstünü giyindi, hazırlandı. Altıyı on geçe evden çıkması gerekti sahiplerinin istediği vakitte yerinde olabilmesi için. Kahvaltı mı? Ona zaman yoktu. Kahvaltı yapmadan ayrılmak çok da bir problem değildi köle için. Güzel bir işi, “sahibi” vardı hem. Kim kaybetme tehlikesine düşmek isterdi ki? Hem de dışarıda onca sahipsiz köle varken. O zaman sadece bir kahvaltıyı değil, tüm öğünlerini kaçırabilirdi.

Sahiplerinin dediği gibi çok çalışmalı ve şükretmeliydi. Bunu tanrısı da demiyor muydu? Ne kadar benzer şeyler istiyorlar tanrıyla sahip. Demek ki doğru tanrıya inanıyordu. O bizim hayatımızın içindeydi. Her şeyi önceden de biliyordu. Çok çalış, şükret, azla yetin ve şikayet etme. Ne yüce bir tanrı…

Onca yıllar gittiği, emek harcadığı fakirleri eğitme fabrikasında şükür ki köle olabilme diplomasını kazanmış ve bir sahip edinmişti. Sahiplerinin çocukları bu fakirleri eğitme fabrikasına, diploma dağıtan derlerdi. Onlar bu fabrikaların daha gösterişli olanlarında eğitilirdi. Çünkü 18 yaşındayken kazanarak hak ettikleri binlerce liralarıyla bunun bedelini öderlerdi. Onlar ilerideki zamanların saygıya ve sevgiye layık olanları, saygıyı satın alanlarıydı. Eninde sonunda onlar da anneleri, babaları gibi birer sahip olacakları için ne üzerine eğitim aldıklarının da bir önemi yoktu. Hatta bu çocuklar o kadar birer “sahip” tiler ki kapasitelerinin yetmiyor oluşu bir yana öğrenmeye, bir üst fakir eğitme makinesine, diploma dağıtana geçiş hakkı almak için tenezzül bile etmezlerdi. Diplomayı satın alacak paranız varsa neden uğraşanız ki? Bazen sahip çocuklarının akıllılığına akıl sır ermezdi.

Köle evden çıkarken günün ilk ışıklarının düştüğü sokakta etrafı gözleriyle taradı. Pek güvenli olmazdı sokaklar bu saatte. Yoldan geçen bir yaratık ona saldırabilirdi. Köpek mi? Hayır, köpek değil. Yaratık. Yaratıkların saldırmak için iyi nedenleri vardır. Mesela saat sabahın altısıdır ve köleler o sırada yoldan geçiyorlardır. Köle yürürken bir yandan da etrafını kontrol ediyor herhangi bir tehlike oluşturabilecek yaratık olup olmadığını görmeye çalışıyordu. İnsan mı? Hayır, insan da değil. Bir yaratık arıyordu. İnsana benzerler evet, ama insan değillerdir. Dikkat edin görünüşleri sizi de aldatmasın.

Köle acele adımlarla metroya bindi. Kendisine oturacak iyi bir yer seçmeliydi. Çünkü yaratıklar burada da vardı. Herhangi bir yaratığa denk gelmesi oturmak için seçeceği vagona mı bağlıydı? Eğer tanrısına dua ediyorsa tanrı onu yaratıksız vagona otuttururdu zaten. Peki devlet nerede, sahiplerin sahibi?

Kölenin sekiz saat boyunca durmadan çalışacağı, eve vardığında yorgunluktan hiçbir şey yapamayacağı kapılardan içeri girmeden önce sağlıksız mı sağlıksız en çıtırından bir simit kaptı. Hızlı bir şekilde, kokan nefesini de yutarken alıp götürecek simit parçalarını yuttu. İşte yoldaşları da buradaydı. Kölelik diplomasını almak için hayata dair, insana dair güzel olanlardan mahrum kalanlar. Köle merak etti ve sordu, peki sahiplerin çocukları nerede? Saat daha yedi onlar henüz uyanmadılar. Ne zaman uyanacaklar? Uyanmayacaklar, onlar hep uyuyacaklar.

Köle masasına oturdu. Uykusunu yeterince alamamıştı, esniyordu. Ne gülecek hali vardı gelecek olanlara, ne de kibar konuşacak. Bir bardak köle ayıltıcı içmeliydi, en sertinden. Simitten sonra iyi gidiyordu. Köle ayıltıcıyı, yudumlarken düşünmeye başladı. Kibar konuşmak için yorgun olmamak mı gerekti yoksa? Ama sahipler çok çalışmalarına rağmen hep kibarlardı zaten. Demek ki bir alakası yoktu. Kölelerin çalışmaktan pek vakti olmazdı ama düşününce de iyi düşünürdü.

Saat on iki olduğunda sahip geldi. Köle uzun zamandır aklını meşgul edeni sormak için ayaklandı. Kapıyı tıklattı ve içeriye girdi. Şükürler olsun ki, sahip bu yoğunluğu ve yorgunluğu arasında ona zaman ayırabilmişti. Sabah sporu insanı yoruyor olmalıydı. Kölenin ağzından hiç alışık olmayan, sahibi şaşırtan soru odanın içerisine düşüverdi. Ben ne zaman tatil yapabilirim sahibim? Sahip bakakaldı. Ne cevap vermeliydi, nasıl anlatmalıydı? Sahip için bile zor bir soruydu bu. Tanrı görünce dostunun zorlandığını genzini temizledi ve araya girdi. Öbür dünyada. Cennette, cennette. Cehennemden en son çıkan bile dünyadan daha büyük bir tatil köyü kazanıyor, bilmez misin sen? Hak etmek için cenneti, daha çok çalış, sahiplerine karşı gelme. Onların sözünden de sakın çıkma. Sahip, sessiz bir oh çekti. Köle, bir tanrıya bir sahibe baktı. Haklıydılar. Densizliğini affetmeleri için özür diledi. Utanarak kapıyı da ardından kapatarak çıktı. Kapıyı kapatır kapatmaz tanrıyla sahibin fısıldaşmaya başladığını duydu ama dinlemeden hızlı bir şekilde uzaklaştı. Acaba konuştuğu onun tanrısı mıydı, sahibin mi? Saçmalıyordu. Bu köle ayıltıcılar zaman zaman insanın aklına böyle düşünceler getirtirdi.

Kölenin günü bitmişti. Evden gelirken yaşadıklarını eve giderken de yaşayacaktı. Yaşadıklarının hepsini gelecek günde ve diğer gelecek günde tekrar edecekti. Peki köleler ne zaman birer sahip olabilecekti? Hangi yılda kölelik sona erecekti? Hangi yüzyılda kölelik sona erecekti? Köleler umutsuz kirli suratlarını çevirdiler tek bir yöne. Kölelik, baktı tüm kölelerin yüzüne. Ben gerçek olamayacak ama sizin var edebildiğiniz bu ütopik dünyayı, yok ettiğinizde aranızdan ayrılacağım. Bilin ki o gün, sahiplerle ve tanrılarla savaştığınız gündür.

Ve köleler odalarına çekilip kapıları kapattılar. Yataklarına sessizce uzanıp üzerlerini örtüp derin bir uykuya daldılar. Ne zaman uyanacaklardı? Cevabı tanrı bilir.

--

--