Çim Bahçeli Ev Hayali

Göksel Şirin
Türkçe Yayın
Published in
2 min readNov 1, 2017

Aşağıdaki yazı Homo Deus kitabından alıntıdır. Bir çok insanın hayali olan “büyük çim, çiçek vb.” şeylerden oluşan bahçe hayalinin kökeninin nereden geldiğini anlatan kısa ve harika bir yazı.

Bu arada Yuval Noah Harari’nin yazdığı Sapiens ve Homo Deus kitaplarını hala okumadıysanız çok şey kaçırıyorsunuz demektir.

Büyük devrimler için işleyen kurallar, gündelik hayatta da geçerlidir. Genç bir çift, yeni evlerini tasarlayan mimardan evin önüne küçük bir yeşil alan yapmasını ister. Neden? Çünkü yeşillik güzeldir diye cevaplayacaklar muhtemelen. Peki neden böyle düşünürler? Bunun arkasında bir tarih var.

Chambord Şatosu (Herşeyin başladığı yer)

Taş Devrindeki avcı toplayıcılar mağaralarının önü güzel olsun çim yetiştirmezdi. Atina Akropolisi’nde, başkent Roma’da, Kudüs Tapınağı’nda ya da Pekin’deki Yasak Şehir’de ziyaretçileri karşılayacak bir yeşil alan yoktu. Özel mülklerin ve kamu binalarının önündeki alanlarıda çim yetiştirme fikri ortaçağın sonlarına doğru Fransız ve İngiliz aristokratların şatolarında doğdu. Modern çağın başında bu alışkanlık kök salarak asaletin sembolü hâline dönüştü. Bakımlı çimler, özellikle çim biçme makineleri ve otomatik sulama sistemlerinin olmadığı devirlerde çok fazla zahmet ve emek gerektirdiği hâlde karşılığında hiçbir değerli ürün vermiyordu. Çim yemedikleri için üzerinde hayvan bile otlatamıyordunuz. Yoksul köylülerin değerli toprakları ve zamanlarını çimlere harcayacak lüksü yoktu. Şatonun girişindeki bakımlı çim alansa kimsenin taklit , edemeyeceği özel duruma oldukça yaraşır bir statü sembolüydü. “O kadar varlıklı ve güçlüyüm ve o kadar çok toprağım ve hizmetkarım var ki bu yeşil fanteziyi karşılayabiliyorum demenin aleni bir beyanıydı. Çim alan ne kadar bakımlı ve büyükse hanedan o kadar güçlü demekti. Bir dükü ziyaret ettiğinizde çimleri bakımsızsa onunda sıkıntı içinde olduğunu bilirdiniz. Kıymetli çimler sık sık önemli kutlamalara, sosyal etkinliklere ev sahipliği yapsa da, geri kalan vakitlerde yasaklı bölgeydi. Bugün bile sayısız saray, hükümet binası ve kamu alanında tabelalar insanlara “Çimlere basmayınız,” uyarısında bulunur. Oxford’da olduğum döınemde sadece yılda bir gün oturmamıza ve dolaşmamıza izin verilen harikulade çimlerle kaplı kocaman bir avlu vardı. Diğer günlerdeyse ayağıyla kutsal çimeni kirleten öğrencinin vay hâline. Asil saraylar ve şatolar çimleri bir otorite sembolüne dönüştürdüler. Modern dönemin sonunda kralların kafası uçurulup, dükler giyotine yollanırken yeni başkan ve başbakanlar çimleri korudular. Parlamentolar, yargı binaları, başkanlık sarayları ve diğer kamu biğnaları bakımlıkeskin yeşil bıçakların üzerinde güçlerini ilan ettiler. Bir yandan da çimler spor dünyasını ele geçirdi. Binlerce yıldır buzdan kuma, akla gelebilecek her türlü zeminde oynayan insanlar, ne hikmetse son iki yüzyıldır futbol ve tenis gibi önemli oyunları çimlerde oynamaya başladı. Tabii ki sadece parası olanlardan bahsediyoruz. Rio de ]anerio’ nun favela’larında Brezilya futbolunun gelecek nesilleri toprak ve çamurun içinde eğreti toplarla oynarken, Zengin banliyölerde çocuklar özenle bakılan çimlerin üzerinde keyiflerine baktı. İnsanlar o vakitten beri çimleri siyasi güç, sosyal statü ve ekonomik varlıkla ilişkilendiriyor.

--

--