Cinsiyet(siz)leşen Dünya

Cinsiyetsiz Kimlik ve Toplumsal Cinsiyet

Metehan Yalçın
Türkçe Yayın
5 min readOct 23, 2021

--

Her birimizin bir cinsiyeti var. Biyolojik olarak kimimiz kadın kimimiz erkeğiz. Hayata gelirken bir anlaşma sonucunda almadığımız bu cinsiyetlerle iyi ya da kötü bir ömür geçiriyoruz. Kimimiz para üzerine ömür harcıyor kimimiz aşk üzerine ömür harcıyor. Hayatlarımızda para, şöhret, aşk, erdem, iyilik, kötülük gibi değerler iyi ya da kötü yer buluyor ve bizimle birlikte kendi hayatlarımızı yaşamaya ortak oluyorlar. Biyolojik olarak da doğuyoruz, çocuk oluyoruz, ergen oluyoruz, yetişkin oluyoruz, yaşlanıyoruz ve en sonunda iyi ya da kötü olan hayatlarımızla olan anlaşma sona eriyor. Bu anlaşmanın ismine ‘İnsanlık Anlaşması’ diyebiliriz.

İnsanlığımız tarihinin başı hakkında bir fikre sahip değiliz. Birçok farklı fikir olsa da hiçbir zaman insanlığın nasıl başladığını bilemeyeceğiz. Belki ileride zaman yolculuğu yapabilirsek öğreniriz. Bildiğimiz kısmında ise insanlık her zaman parçalara ayrı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Homo Erectus, Homo Habilis ve kendi türümüz Homo Sapiens. Türsel ayrımdan sonra karşımıza cinsiyetler çıkıyor. Erkek ve kadın olmak üzere iki adet cinsiyet. Bu cinsiyetler, her doğa parçası gibi bir zorunluluk üzerine evrimleşmiş olmalı. Cinsiyetleri olmayan atalarımızın olmadığını kanıtlayacak hiçbir bilgimiz yok. Belki de cinsiyetleri olmadığı için türlerinin hayatta kalması imkansız hale gelmiştir. Bunu bilemeyiz. Bildiğimiz şey, bizim, diğer hayatta kalan memeliler gibi cinsiyetlere sahip olduğumuz.

Cinsiyet(siz)leştireverebilemeyebileceklerimizden misiniz?

İnsanlığı daha güçlü devam ettirmek için ortaya çıkan cinsiyetler işimize yaramış olacak ki günümüzde 8 milyara yakın insan yaşamakta ve bu sayı gittikçe artmakta. Türümüzün hayatını güvende tutan bu gücün hayatlarımıza müdahale etmemesi düşünülemez elbet. Zamanla vücutlarımız da dahil hayatımızdaki her şeye etkisi dokundu cinsiyetlerin. Tek bir şey hariç her şeyin önüne geçebildi. İnsanlık. Belki de geçmiştir…

Tarih boyunca birçok kavram gibi cinsiyetleri de sürekli olarak insanlığımızın önüne koyduk. Erkekler savaşmak, kadınlar geri planda kalmak zorunda kaldı. Son yüzyıla kadar bu süreç devam etti. Son yüzyılda bu konuda bir şeyler değişmeye başladı. Yaşanan korkunç olaylar az da olsa insan olduğumuzu bizlere anlattı ve tekrardan insanlığı cinsiyetlerin önüne getirmeye başladık. İş hayatları, yönetici kadroları ve yönetimler pastalarından kadınlar, hak ettikleri payları almaya başladılar. Erkekler, ‘erkek’ olma zorunluluğundan kurtularak rahatladılar. Aynı okullarda aynı eğitimi alarak, aynı yerlerde aynı seviyelerde çalışarak kadın erkek olmaktan önce insan olarak yaşamaya geri döndük.

Cinsel yönelimler cinsiyet değildir, karıştırılmamalıdır.

Son yıllara doğru geldikçe kişisel hayatlarımızda cinsiyetlerin hükmü giderek zayıfladı. Bana, biyolojik olaylar dışında cinsiyetinizi kullandığınız bir yer sorsam büyük ihtimalle yanıt veremezsiniz. Vereceğiniz yanıtlar her türlü yanlış çıkacaktır. Cinsiyetler, biyolojik olaylar dışında kişisel hayatlarımızdan çıkıyor. Cinsellikte dahi cinsiyetlerin artık hükmü zayıfladı. Cinsel yönelimler, cinsiyetlerin cinsellikteki rolünü kaptılar. Artık hangi cinsiyetten olduğunuzdan ziyade hangi cinsel yönelime sahip olduğunuz önemli. Sosyal yaşam, ev yaşamı gibi parçalarımızda, sorumluluk, hak, özgürlük gibi kavramlar cinsiyetlerin yerini aldı. Yani aynaya baktığımızda bir insana baktığımızın farkına varıyoruz ve kadın/erkek olarak değil insan olarak yaşamaya çalışıyoruz.

Sekiz renkli insan

Kişisel olarak cinsiyetlerden sıyrılmaya başlasak dahi toplumsal olarak insan olduğumuzun bilincine bir türlü varamıyoruz. Cinsiyetleri bir türlü toplumsal yaşamdan çıkaramıyoruz. İnsandan önce her birimiz kadın ya da erkeğiz. Hatta cinsellikte cinsiyetin önüne geçen cinsel yönelimler, toplumsal yaşamda insanlığın da önüne geçti. İnsandan önce trans, gay ya da lezbiyen oluyorsunuz toplumda. İyi ya da kötü şekilde olması bu durumu değiştirmiyor. Ya hakkınızda nefret söylemleri ya da güzellemeler duyuyorsunuz ve sonuç olarak bunu normal olarak gören sayısı çok az oluyor. Doğal olanın savunulmaya gerek olmadığını düşünürsek cinsel yönelimleri üzerinden iyi ya da kötü nitelenen insanların ne kadar zor durumda kaldıklarını, nasıl çıkmaza girdiklerini anlayabiliriz.

Göreceli negatif ayrımcılığa karşı göreceli pozitif ayrımcılıkla cevap veriyoruz. Ayrımcılık kendi başına olumsuz anlama gelmiyormuş gibi! Pozitif ayrımcılık ile ezik, güçsüz, normal olmayan olarak gördüğümüz insanları cinsiyet ya da cinsel yönelimleriyle öyle olmadıklarını kanıtlamaya çalışıyoruz. Bir insanı diğer insana kanıtlamaya çalışıyorsak eğer kanıtlamaya çalıştığımızın zayıf yönleri olduğunu düşünüyoruzdur. Gerçekten iyi yaptığımızı düşündüğümüz bir şeyi kanıtlamak için çok az uğraşırken bir başkasına göre zayıf olduğumuzu düşündüğümüz bir şeyi kanıtlamak için çok çabalarız. Burada da aynı durum söz konusu. Kimse yaptıklarını kanıtlamaya çalışmazken herkes toplumda hangi cinsiyet grubunda olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.

İnsanlara karşı çıkan insan elleri…

Bu pozitif ayrımcılıklardan biri de kadın erkek arasında gerçekleşiyor. Tarih boyunca kadınların geri planda bırakıldığını ve dışlandığını gerekçe göstererek kadınlara fazladan haklar tanıyoruz. Kadınlara özel kontenjanlar, özel projeler, kadın öğrencilere fazladan yurt, burs ve olanaklar, sayısız kadın dernekleri ve bunlar gibi örnekler gözle görünen ‘pozitif’ ayrımcılıklardan birkaçı. Bunun yanında kadınların erkeklerden daha zeki olduğu, insanlığa daha yakışır oldukları, daha mantıklı olduğu gibi fikirler toplumlar arasında çok yaygın.

Ayrımcılığa karşı çıkarken aynı zamanda tersi ayrımcılık yaparak teraziyi dengelemeye çalışıyoruz. En azından böyle yaptığımızı iddia ediyoruz. Peki bu durum karşılaştırılabilecek, karşılığı olan bir durum mudur? Sınıfta, o konuştu ben de konuşacağım demekten ne farkı var bu tutumun? Gerçekten bu şekilde bir yerde durumu dengeleyeceğimizi düşünüyorsak çabalar durur ve bir sonuca varamayız. Liberal Feminizm ve bence gerçek eşitlik anlayışına göre: Bir kadın ve bir erkek aynı seviyede eğitim alırlar, aynı seviyede yaşarlar ve sonunda hangisi hak ediyorsa o iş ya da hizmet alır. Yani cinsiyetin sosyal yaşamda hiçbir avantajı bulunmaz. Herkes bireydir ve birey olarak yaşamalıdır.

Bizler, eskiden kadınlar geri planda bırakılıyordu o yüzden kadınlara pozitif ayrımcılık ile haklar tanıyarak eşit yapalım dersek durumu tam tersine çeviririz ve adalet yine sağlanamaz. İyi ya da kötü amaçla yapılan bütün cinsiyet eylemlerini bitirerek cinsiyetleri, kişisel hayatımızda olduğu gibi sosyal hayatımızdan da kaldırmalıyız. Yoksa dile getirdikçe toplumlar iyice kadın, erkek hatta cinsel yönelimler takınarak yaşamaya devam edecek. Bu durumda da insanlığımızdan iyice uzaklaşarak cinsiyetlerimize mensup olarak kalacağız.

Bu söylediklerime cevap olarak kadınların yaşadıkları kötü olayları örnek gösterebilirsiniz. Ben de size o olayları yaşayan erkekleri göstererek meselenin cinsiyet meselesi olmadığını insanlık meselesi olduğunu tekrardan kanıtlarım. Cinayet, taciz, tecavüz ve nice insanlığa yakışmayacak davranış… Hiçbiri özellikle kadınlara karşı yapılan bir eylem değildir. Cinayete kurban gitmiş erkek, tacize uğrayan erkek, tecavüze uğrayan erkek ve daha nice kötü durumda kalan erkek örnekleri kesinlikle çok fazla. Bu da bizlere bu problemlerin insanlık problemi olduğunu kanıtlar.

Bir şeyleri savunmaya çalışırken daha da ayırmıyor muyuz?

Her şeyden önce insan olduğumuzu hatırlayarak kendi cinsiyetimizi ne kadar az dile getiriyorsak başkalarının cinsiyetlerini de o kadar az dile getirmeliyiz. İş alımları, yardımlar, burslar, yurtlar ve eğitim gibi konularda yapılan pozitif ayrımcılıklara son verip herkesin bir birey olduğunu ve cinsiyeti üzerinden iyi ya da kötü yargılanamayacağını anlamamız gerekiyor. Kısaca kendimizin her şeyden önce insan olduğunu kavradıktan sonra başkalarının da her şeyden önce insan olduğunu kavramamız gerekiyor.

Doğamız gereği var olan yemek yeme, uyuma, büyüme, yaşlanma ve ölme gibi konuları ne kadar az toplumsal yaşamımıza sokuyorsak cinsiyetlerimize de aynısını yapmamız gerekiyor. Yani, doğal olan bir şeyi yermeyi ya da yüceltmeyi artık durdurmamız gerekiyor.

‘İnsanlık Anlaşma’mızın üzerini cinsiyet maddeleriyle karalamamamız dileğiyle…

--

--