Dünya Tasarımı Olarak Estetik Kuram
FRAKFURT OKULU'NUN ESTETİK KURAMINA GENEL BİR BAKIŞ
Marksizm’i Hegelci kavrayışa uygun olarak eleştirel bir bakış açısıyla canlandırmak amacı ve söylemiyle 1923 yılında Frankfurt Üniversitesi bünyesinde yarı-özerk bir yapı olarak kurumsallaşan Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü, daha alışılmış adıyla Frankfurt Okulu, birçok yorumcu tarafından “Hegelci Marksistler”, “Eleştirel Marksistler” ya da “Eleştirel Kuramcılar” olarak adlandırılırlar. Hem bireysel yaşam öyküleri hem de toplumsala bakış açılarındaki farklılık nedeniyle Eleştirel Kuramcılar “Batı Marksizm’i olarak şekillenen düşün-eylem hareketinin önemli bir bileşeni olmuşlardır.”[1] Bu özellikleriyle 20.yy.’ın bir çok favori tartışmasında görüşlerine sıklıkla başvurulmuştur.
Çalışma, Frankfurt Okulu’nun sanat ve toplumun verimli işbirliğine dayalı estetik kuramını temel dayanaklarıyla ele alıp betimleyici/bütünsel bir yaklaşımla özetlemeyi amaçlamaktadır.
Frankfurt Okulu düşünürleri en genel haliyle, sanatı doğduğu toplum içinde değerlendirme taraftarıydılar. Onlara göre yanlış, yoksun ve kötü burjuva toplumu içine doğan sanat, bireyin sığınağı olma özelliği taşıyacaktır. Bu sığınak burjuva bireyin kaçıp, doğruluk ve hakikat adına sığınabileceği son yerdir. Ancak sanat düpedüz yanlış bilinç değildir; olamaz da. Çünkü sanat bir yönüyle yanlış içinde doğruluğu kendi içsel yapısında saklar diğer yanıyla bu yanlışı aşma olanağını taşır. Sanat böylelikle, öznel ve nesnel öğeler arsında bir uzlaşım kurarak daha iyi bir geleceğin modelini oluşturur.
Eleştirel Kuramcılar ‘a göre, toplumun bölünmüşlüğü ve yanlışlığı burjuva bireyin kendi üretimine ters düşmesinden kaynaklanır ve bu çelişme sürdükçe kaçınılmaz olarak bölünmüşlükte sürer. Bu bölünmüşlüğü ortadan kaldıracak, uzlaşım sağlayacak tek alan (sığınak) sanattır. Ancak sanat yoluyla yoksun, yanlış burjuva toplumu dönüştürülebilir. Bu dönüşümde, sanat eseri artık eskisi gibi toplumsal gerçeği yansıtmak yerine toplum gerçeği için güvenilir bir model oluşturur.[2] “çünkü sanat burjuva sanatının sahip olmadığı bir düzeni ve doğruluğu içerir.”[3]
Frankfurt Okulu’nun estetik kuramının temel özelliklerinden biri de, sanatın ütopik başkalığıdır. Sanat bu özelliğiyle, bölünmüş ve yanlış toplum içinde kendine sağlam ve doğru bir alan yaratabiliyor ve son noktada uzlaşımların/ toplumsal gerçeğin modeli olabiliyor. Ancak buraya kadar özetlediğimiz ve Eleştirel Kuramcılar tarafından olumlanan sanat: modern sanattır. Çünkü Eleştirel Kuramcılar, burjuva toplumunda sahte bölünmüşlüğü aşmak için modernizmi verimli bir alan olarak görürler. Modernizme bağlı olarak modern sanatın “en önemli özelliği, onun yabancılaşmış topluma ikinci bir yabancılaşma uygulamasıdır. Sanatın toplumla ilişkisi bir yabancılaşma içerir. Sayesinde sanatçının kendisini sistematik olarak yabancılaşmış toplumdan soyutladığı ve içinde sadece sanatın hakikatinin yer aldığı ve bu hakikat ile iletişim kurduğu gerçekdışı, hayalci bir evren yarattığı ikinci bir yabancılaşmadır bu. Bu yabancılaşma, aynı zamanda sanatı topluma bağlar; sınıf içeriğini korur ve saydamlaştırır. İdeolojik olarak sanat, egemen ideolojiyi geçersiz kılar. Sınıf içeriğini idealleştirir, stilize eder ve böylece özgül sınıf içeriğinden öte genel hakikatin yuvası olur. [4]
Bu genel değerlendirmeler Eleştirel Kuramcılar için ortak bir payda oluştursa da kimi bireysel yönelimler ve tartışmalar bu zemini daha da zenginleştirmiştir. Örneğin Adorno’nun, Brecht, Lukacs ve Benjamin ile giriştiği tartışmalar/fikir alışverişleri[5] bir anlamda Frankfurt Okulu’nun estetikteki konumlanışını belirginleştirmiştir. Bu tartışmalara Adorno bağlamında kısaca değinmek yerinde olacaktır.
Bu genel tespitlerden sonra, Frankfurt Okulu’nun estetik kurama ait düşüncelerini ayıredici özellikleriyle/ bir kez daha şöyle başlıklandırabiliriz;
1- Yanlış ve yoksun bütün (toplum) içinde tek sığınak sanattır.
2- Sanat ütopik bir başkalığıyla toplumsal gerçekliği yansıtmaz; ona yol gösterip model oluşturur.
3- Mümkün uzlaşımı sağlayabilecek olan tek şey, modern sanattır.
4- Sanat eseri, gerçek-dışıdır; gerçek karşısında özerktir. Bu düşünce, Okul’un bilgikuramsal yaklaşımının estetik alanındaki belirlenimidir.
5- Sanatın doğruluğu, gerçek olanın (verili olanın) egemenliğini kırma gücünde yatar. Çünkü estetik dünya, gerçeklik ile çelişir.
6- “Otomatik sanat diye bir şey yoktur, sanat taklit de etmez; dünyayı kavrar. Sonuç, varolan dünyadan farklı ama bu dünyadan türetilmiş bir nesne dünyasının kuruluşudur.” [6]
7- “Sanat yapıtı, ancak özerk bir yapıt olarak siyasal içerik kazanır.”[7]
8- Sanat; biçim ile içerik, işlev ile ifade, öznel ile nesnel öğeler arasında uyumlu bir uzlaşım kurar.
[1] Sezgin KIZILÇELİK, Frankfurt Okulu, Anı Yayıncılık, Ankara, 2000, s. 11.
[2] Bu anlayış Platon ve Aristotales’ten beri süregelen yansıtma (mimesis) kuramına dayalı natüralist anlayışları tamamen karşısına alır. Bkz. İsmail TUNALI,Estetik, Remzi Kitabevi, İstanbul,1998, s.127.
[3] A.g.e. , s.127.
[4] H. MARCUSE,Karşıdevrim ve Başkaldırı, s.89.
[5] Bu konuya kaynaklık eden metinler/yazılar, F. Jameson’un editörlüğünde yayınlanmıştır. Türkçe çevirisi için
Bkz. F. JAMESON (der.), Estetik ve Politika, Çev. Ü. Oskay, Eleştiri Yayınevi, İstanbul, 1985
[6] H. MARCUSE, Karşıdevrim ve Başkaldırı, s.87.
[7] Besim F. DELLALOĞLU, Frankfurt Okul’unda Toplum ve Sanat, s.58.
Twitter https://twitter.com/muratacetx
Sponsor | Podcast| Slack | Facebook | Twitter | Instagram | Kodcular