Denetçi

(Kısa Bilimkurgu Öykü)

Samet
Türkçe Yayın
7 min readDec 12, 2019

--

O günün, nezarethanedeki kaçıncı gününün olduğunu hatırlamaya çalıştı. 6 mı olmuştu, yoksa 7 mi? Polisler, kendisini sanki azılı bir suçluymuş gibi yaka paça evinden alıp buraya koyduktan sonra geçirdiği ilk 5 sabahı iyi hatırlıyordu. Ama buraya tıkıldığında, sabah mıydı, yoksa akşam mı? Belki de akşama doğru, güneş ağarmaya yakın bir zamandı ama araca doğru elleri kelepçeli götürülürken sokakta insanların bulunmadığına da şaşırmıştı. Demek ki sabah saatleriydi. Zaten Meryem de onu alırlarken evde değildi. Evet evet, öyleyse sabah saatlerinde almışlardı onu ve bu yedinci günüydü.

Aradan 7 gün geçmesine rağmen kimse henüz kendisine tutuklanmasıyla ilgili bir bilgi vermemişti. İçine düştüğü bu saçmalığa ilk gün hiç anlam verememişti. 7 gündür buradaydı ve 6 saatte bir yemek getiren gardiyandan başka kimseyi görmemişti. Gardiyana eşine telefon etmek istediğini söyleyince bunun mümkün olmadığı cevabını almış ve umutsuz fakat sakin bir tavırla içine düştüğü durumdan kurtulmayı beklemişti.

Elbette tüm bunlar birer yanlış anlaşılmaydı. Kendi halinde, etliye sütlüye bulaşmayan bir adamdı sonuçta. Bir yere borcu yoktu, hatta bir yere hiç borçlanmamıştı da. Faturalarını bile günü gününe öder, kanaatkâr bir hayat sürmeye çalışırdı. Zaman zaman ne gibi bir suç işlemiş olabileceğini düşündü. Polislerin eve kapıyı kırarak girmesini, onlarla göz göze geldiğinde yaşadığı dehşeti hatırladığı her an adeta irkiliyor ve bu duruma bir türlü alışamıyordu. Basit bir suç olsa öncelikle kendilerine ihtar belgesi göndermeleri gerekmez miydi? Veya bir ifade almak için karakola falan çağırmazlar mıydı? Ne gibi bir şey yapmıştı da böyle bir uygulamaya maruz kalmıştı?

Aklına hiçbir şey gelmiyordu. Evet, evet kesinlikle tüm bu olanlar yanlış anlaşılmaydı. Kendisiyle bu durumu konuşmak için biri geldiğinde ona hiçbir şey yapmadığını, tüm bunların yanlış anlaşılma olduğunu, derhal kendini bırakmaları halinde hiçbir şikayette bulunmadan buradan ayrılacağını söyleyecekti. Bu senaryoyu defalarca kafasında kurmuştu. Karşısındaki adam ondan defalarca özür dileyecek, belki bu özrü kabul etmesi için bir kurul karşısına çıkarılacak ve herkesten özür lafları işitecekti. Ama onun tek istediği buradan ayrılmak olacak, “olur böyle şeyler” der gibi bir an önce bu durumdan kurtulmaya çalışacaktı.

Bir hafta ızdırap gibi geçmişti. Meryem hiç yanına uğramamıştı. Ona hiçbir şey söylememiş olabilirler mi? Yok, olmazdı öyle şey. Elbet ona da haber vermişlerdir. Hatta Meryem şimdi, tam şuan bu binada bir yerlerde, kendisini görebilmek için yetkililerin belirttiği bir zamanı bekliyor olmalıydı. Ah, Meryem! Eve geri döndüğünde kendisini bulamayınca nasıl da korkmuştur…

Son bir kaç saatini tavandaki ışığa bakarak geçirmişti. Karnı biraz acıkmaya başlamıştı, biraz sonra yemek getirirlerdi. Duvarın arkasından ayak seslerini duyunca yatağında doğruldu ve görevlinin içeri girerek yemeği bırakmasını bekledi. Adam kapıyı açınca gelen kişinin yiyecek bir şey getirmediğini gördü:

— Hazırlanın, görüşmeniz var. Acıktıysanız görüşmeden önce bir şeyler yiyebilirsiniz.

Yemekhaneye kendisi için hazırlanmış bir kap kuru makarnayla lapalaşmış fasulyeyi yemeye çalıştı. Yemek hoşuna gitmemişti ama açlığını bastırmak için yemek zorundaydı. Masanın başında oturan iki görevli bir televizyon ekranına bakıyor ve birbirleriyle hararetli konuşuyorlardı. Televizyondaki adam elinde bir mikrofonla önündeki kalabalığa sesleniyordu. Ne dediğini ve neyden bahsettiğini anlayamıyordu ama son bir kaç cümleyi anlamıştı:

— Ve babalarımız insanlığı yüceltenin yine onun düşünceleri olduğunu sanıyorlardı. Ama artık bizi ne mutlu kılacak? Dostlarım! Bizler geleceği öngöremiyoruz! Her an başımızda ne gibi musibetlerin bulunduğunu bilemiyoruz. Fakat onu en iyi şekilde tasavvur ederek bizlere anlatabilen makineler, bizleri daha müreffeh bir yaşama ulaştıracaktır… Biz, geçmişin tanrılarına secde edenlerden ve insanın körelmiş aklına güvenenlerden olmayacağız! Bu öylesine kutlu bir şeydir ki, hiçbirimiz onun mahiyetini anlayamayacağız fakat onu hayatımızın bir parçası hâline getirdiğimiz gün, tanrıların da üstüne çıkacağız!

Yemeğini bitirirken televizyonda ne dediğini anlamadığı adama tekrar baktığında biraz irkildi. Bir kaç defa yine televizyonda görmüştü bu adamı ama onun böylesine hararetli konuşma yaptığını hiç hatırlamıyordu. Sanki bir şeyden intikam alırcasına gözlerini insanlara dikmiş onlara adeta haykırıyordu.

Yemeğini bitirdiğini gören görevli kalkmasını ve kendisini takip etmesi gerektiğini söyledi. Loş bir odanın kapısına geldiler. Bir kaç dakika kapının önünde bekledikten sonra görevli içeriye girebileceğini söyleyerek odadan çıktı. Masada bir sürü dosyayla boğuşan esmer ve tıknaz bir adam, başını dosyalardan kaldırmadan kendisine oturması için sandalyeyi gösterdi. Sandalyeye oturduktan sonra adam bir kaç dakika daha dosyalara bakmaya devam etti. “Hoşgeldiniz” derken gözleri yine dosyalardaydı. Mahkum cevap vermeyince gözlerini adamın üzerine dikti. Mahkum “eh, evet, hoşbuldum” diyerek rahatsız bir şekilde cevapladı.

Adam başını dosyalardan kaldırarak gözlüğünü çıkarıp gözlerini ovuşturdu ve biraz gerindikten sonra konuşmaya başladı.

— Buraya size içinde bulunduğunuz durumla alakalı bilgi vermeye geldim. Aslında bir savcıyım, fakat bu pek rastlanmadık bir durum olduğundan dolayı bizzat gelmem gerekiyordu. Öncelikle söylemem gerekiyor ki… Bu durum yasal olarak… Yani sizin böyle apar topar tutuklanmanız… Ve size… Ehem, şey… Herhangi bir şey söylenmemiş olması… Yani… Siz tutuklusunuz fakat hukuki olarak bir suç işlemediniz. Elimizde size doğrudan gösterebileceğimiz veya mahkemeye sunabileceğimiz bir suç unsuru yok. Yani en azından geleneksel hukuğa göre böyle.

—Bakın ben bir şey yapmadım. Bir yanlış anlaşılma var. Tüm kayıtlarımı kontrol edebilirsiniz. Faturalarımı bile günü gününe ödeyen bir vatandaşım ben. Günlerdir burada tutuluyorum ve bana kimse bir açıklama yapmadı. Sizi anlıyorum, bir karışıklık oldu, değil mi?

—Buraya açıklama yapmak için geldim. Öncelikle sizinle alakalı verilerin eksiksiz denetlendiğinden herhangi bir şüpheniz olmasın. Devletimiz profesyonel bir işçilikle verilerinizi inceledi. Doğrusunu söylemek gerekirse örnek bir vatandaşsınız. Bu konuda sizi takdir ediyorum. Fakat bir başka problem var. Son bir kaç yıldır devletimizin geliştirdiği “denetçi” adında gizli bir projesi var. Vatandaşların verilerini inceleyerek kredi notu, suça olan yatkınlığı, eğitim seviyesi gibi bir çok konuda bizlere bilgiler veriyor.

— Bunun benimle alakası nedir?

—Denetçinin farklı kullanım alanları var. Bizleri ekonomik, ulusal krizlere ve terör saldırılarına karşı uyarıyor. Yaklaşık 24 gün önce yapılan bir taramada sizin bir terör saldırısına karışmış olabileceğinizi düşünüyoruz.

— Ne!? Ama nasıl olur?

—Sizinle ilgili çıkan sonuçlardan biri bu. Farklı sonuçlar da var fakat onlar tutuklanmanızla ilgili değil.

— Ama nasıl olur savcı bey? Ben kendi halinde emekli bir adamım! Sabah eşimi işe gönderdikten sonra bütün gün… Akşama kadar evde oturuyorum. Terörle, kötü insanlarla ne işim olur? Hem, o… O makina… Denetçi… Nasıl diyebiliyor bunu? Ben bir şey yapmadım ki…

— Tam olarak bilemiyoruz. Ama çıkan sonuçları profesyonal ekibimiz incelediğinde 3 yıl önceki bir banka işleminin şüpheli olduğu görünüyor. Bir yakınınıza yaklaşık 10 bin TL para göndermişsiniz, değil mi?

— 3 yıl mı? Bunu hatırlamıyorum… Önceden.. Yani çalışırken çok işlem yapıyordum. Bir yakınıma, öyle mi?

— Evet. İşlemin açıklamasında “yapılacak konut için borç yazıyor”, hatırladınız mı?

— Evet! Amcama göndermiştim o parayı. Ama… Bu nasıl şüpheli bir işlem olabilir? Bunun terörle, insan öldürmekle ne ilgisi var? Bakın, sizin söylediklerinizden gerçekten hiçbir şey anlamıyorum savcı bey. Beni kaç gündür burada hiçbir söylemeden tuttunuz ve şimdi de gelip sırf herkes gibi bankadan alelade bir para gönderdiğim için suçlu olduğumu söylüyorsunuz!?

— Hayır, sizi ben suçlamıyorum. Bu yalnızca denetleyicinin ulaşmış olduğu bir veri. Dediğim gibi, denetleyici bir çok alanda kullanılıyor. Söz konusu güvenlik olunca devletimiz bu makineye oldukça güveniyor. Her ne kadar çoğu kişi buna karşı çıksa da devletimizin bu gibi konularda yenilikçi olmaya çalışmasına şaşırmamalısınız. Akıllı makineler, denetleyiciler bugüne kadar bir çok alanda kullanıldı ve başarılı da oldular.

—Ama ben bir şey yapmadım!

—Evet bir şey yapmamış olabilirsiniz. Ama devletimizin bu makinenin söylediklerine güvenip size açtığı davada kendinizi savunmanız gerekiyor. Bir şey yapmadıysanız masum olduğunuzu kanıtlamalısınız.

— Masum olduğumu mu kanıtlayayım? Delirdiniz mi siz? Asıl siz benim suçlu olduğumu kanıtlayın! Hukuktan hiç mi haberiniz yok? Bu nasıl bir anlayış?

— Bunu yapmak zorundasınız. Devlet büyüklerimiz günlerdir bu makinenin bizleri nasıl refaha ulaştıracağından bahsediyor. Emin olun, haksız çıkmak istemeyeceklerdir.

—Sizi anlayamıyorum. Ne demek bu? Mahkeme benim sözüme değil de o makineye mi güvenecek yani? Bozuk aptal bir makineye? Ne dediği anlaşılmayan o salak makineye?

— Bozuk diyemeyiz. Ayrıca siz bu konuda konuşulan ilk mahkum olsanız da bu durum size özel değil. Dün akşam hava almak için sokakta yürüyor diye bir adamı tutukladık. Makine adamı sokakta yürüdüğü için şüpheli buldu ve sizin gibi bir süredir o da burada.

— Bu gerekçeyle bir adamı mı tutukladınız? Ama böyle bir şey nasıl olabilir? Bir makine sırf öyle söylüyor diye insan nasıl suçlu olabilir?

— Bakın bayım, bu makine hakkında pek az bilgi sahibisiniz. Geçmişte bir bilgisayar programcısı olduğunuzu görüyorum ve açıkçası sizin gibi bir adamın böyle bir şeyi öngöremediğine şaşırıyorum.

Mahkum, adamın sakin konuşmasına hayretle bakakaldı.

— Hiç mi hatırlamıyorsunuz? O makinenin prototipi sizin dedelerinizin bir kıyamet olarak gördüğü iklim problemlerini mucizevi diyebileceğimiz yollarla çözmemiş miydi? Onlara denize büyük siyah toplar atmalarını, yanardağların çevresinde muz yetiştirmeleri ve kokarcaları öldürmek gibi kulağa absürtçe gelen bir dolu yapılması gereken şeyler listelemişti. İlkte herkes makinenin bozuk olduğu konusunda hemfikirdi üstelik… Bilim insanları makinenin istekleriyle ilgili pek azı için bir korelasyon veya mantıklı gerekçeler bulabildi. Zor bir süreç olsa da tüm insanlık bu salakça şeyleri yapmaktan başka çaresi olmadığını anladı. Karardan tam 5 yıl sonra sıcaklık grafikleri, istenilenin de ötesindeydi. O bozuk sanılan makine insanlık ırkını kurtarmıştı…

— Ama, böyle bir konuda… İnsan hayatı söz konusu olunca… Yapılanı anlamadan, kanıtlamadan nasıl bir yargıya varabilirsiniz? Beni nasıl suçlu bulabilirsiniz?

— Hayır, aslında siz suçsuzsunuz. Bu makinenin söylediklerini bizler anlayamıyoruz, çünkü kendi çalıştığı salt mantık düzlemi başka bir şekilde ifade edilemiyor. Bunu siz de biliyorsunuz. O bir sonuca varıyorsa, bu ulaşılan sonuç irdelenemez. Çünkü kendi mantık düzleminde bu apaçık bir sonuçtur. Bizler aptal varlıklarız. Bir şeyleri anlayabilmek için onu daha basit ve sade bir görünüme sokmaya çalışırız. O ise sahip olduğu tüm bilgilerle kendi sistematiğini oluşturdu. İnsanlık için beklenmedik bir durumdu bu. Biz onun dilinden anlayamıyoruz. Bakın, benim makinenin söylediklerinin mutlak doğru olduğu konusunda hiçbir şüphem yok. Fakat yaptığınız havale işleminde de hiçbir sorun yok, suçsuz olduğunuzu gayet iyi biliyoruz.

— Öyleyse neden böyle bir şeyle suçlanıyorum?

— Çünkü denetçi sizin şüpheli olduğunuzu söylüyor. İstediğiniz kadar onun için bozuk diyin. Devlet bu projeye çok yatırım yaptı ve büyükler bununla ilgili insanlara çok büyük vaatler verdi. Sizce, o makine bozuk olsa bile sizin söylediklerinizi kim dinler? Hem öyle bir makinenin bozuk olduğu yargısına, biz insanlar varabiliriz ki? Bakın, kendi düşüncelerim ve ulaştığım sonuçlarla sizin bir suçlu olmadığınızı biliyorum…

—Bana yardım edin öyleyse! Suçsuz olduğumu gösterin onlara!?

—Ah, hayır... Ne sizin, ne benim söylediklerim, böyle bir makinenin karşısında duramaz. Suçsuzluğunuzu ispat edemeyeceksiniz. Hatta kimse söylediklerinizi dinlemeyecek bile. Beyefendi, siz suçlu olmaktan başka çaresi olmayan bir adamsınız.

Mahkum dört gün sonra çıkarıldığı mahkemede ağırlaştırılmış müebbet hapsine çarptırılacak ve bu olay, insanlık tarihinin en önemli olaylarından biri haline gelerek gelecekteki en hararetli tartışmaların konusu olacaktı.

--

--