“Doğmuşlar” İçin 10 Pare

suavi kemal yazgıç
Türkçe Yayın
Published in
4 min readMay 3, 2024
  1. Doğmuş olmak var olmanın yollarından sadece birisi. Ayşegül Genç’in “Doğmuşlar” adlı romanı ise var olması doğmuş olmaya bağlı olanların kendi seçtiği kısmı anlatıyor. Bir mahalle adı “Doğmuşlar”. Hayatın kıyısında bir mahalle. Kıyı önemli. Zira hayat biraz da, hatta büyük ölçüde sınırları üzerinden anlatılabilir ve anlaşılabilir. Sınırlar, hikaye için gerekli çatışma noktalarını sunar okura ve yazara. Sınırı anlatmak illa ki marjinal olanı anlatmak değildir ancak.
  2. Çok sesli bir roman “Doğmuşlar”. Buna karşılık gürültülü bir roman değil. Farklı sesler bir arada ama kakafoni doğmuyor bu farklılıktan. Yazarın dili, Doğmuşlar’ın dili, ses kayıtlarının dili, tamamı tırnak içinde ifade edilen tasavvufi metinlerin dili… O diller birbirinden bağımsız mı peki? Bence değil. O dillerin bir araya gelerek romanın bütününü teşkil eden bir üst dil oluşturduğunu düşünüyorum. O üst dil, ayrı ve uzun bir yazının konusu.
  3. “Abi Melek” bir doğmuş. Ömrü içerlemekle geçen “İçli Melek”, kendi nefsinde özelde “Doğmuşlar” mahallesinin ve genelde bütün doğmuş olmanın hallerini ve yükünü okura hissettiriyor. O da Arzu da birer doğmuş. “Abi Melek” sanki “Doğmuşlar” Hz. Adem’i gibi. Başlatıcısı ve ilki değil elbette. Ancak her insanın içinde Hz. Adem’den bir zerre olması gibi Abi Melek’te de o zerreden mevcut. Ayşegül Genç’in karakter inşasındaki başarısına bağlıyorum bu zerreyi. Bir sahicilik fligranı gibi Abi Melek’in içinde parlıyor o zerre.
  4. Peki “yazar” adlı roman karakteri hakikaten bir doğmuş mu? Bu biraz da şüpheli bir durum esasen. Romanın ilk bölümü hem “Doğmuşlar”ın esbabı mucizesini anlatıyor bize hem de bizi yazarla tanıştırıyor. Yazarın neyin peşinde olduğunu okuyoruz bu bölümden. “Varlığa dokunmaya çalışmanın son kertesi.” Ayşegül Genç, her romanında o kertenin sınırlarından birini yokluyor, test ediyor. Bu bakımdan “Doğmuşlar” tamamlanmış bir metin olsa da yazarın macerasının devam ettiğini/edeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Genç, kendisiyle yapılan bir söyleşide kitaplarındaki sanatçı karakterleri anlatırken: “Ben bu dünyadan bir bütün olarak geçmeye inanıyorum. Benim kurguladığım karakterle ilişkim bir “ben ve öteki” ilişkisi. Dolayısı ile bir karakteri anlatma çabam bütüne ulaşmak için. Tamamlanmak için. Karakter ve yazar ilişkisinde yazarın dışarıda konumlanması tercih edilir genelde. Oysa yazar hikâyenin içinde olabilir, yanında olabilir, karşısında da olabilir. Bazen yazar kahramanı ele geçirir bazen de kahraman yazarı ele geçirir. Bu ele geçirmeler olmasın diye kendimizi romanın bir nesnesi kılabilir miyiz? Kendimizi kurguladığımız karakterin hizasına çekip “görme fazlalığı” denilen o hastalıklı hali aşabilir miyiz? Bu soruların cevabı ile sanatçı karakterler ortaya çıktı sanırım.” diyor.
  5. “Doğmuşlar” hangi “bizin” romanı? Her roman bir biz de inşa eder. Ne kadar bireyci olursa olsun. En azından yazarın beni, romanda yer alan benlerin ve okurların benlerinin toplamı bir biz vardır. Roman bir biz inşa etme sanatıdır bir bakıma. Doğmuşlar ve Birlik mahalleleri, yazarla birlikte ve biz okurların da dahil olduğu bir biz inşa ediyor. “Biz kimiz?” diyoruz. Cevabı elbette “Doğmuşlar”.
  6. “Doğmuşlar” bir mekân romanı mı? Kesinlikle. Genç, romanda mekâna da bir roman kahramanı gibi yer veriyor. Doğmuşlar ve Birlik mahalleleri dünyanın, hayatın iki ayrı yüzü, iki ayrı veçhesi olarak anlatılıyor. Doğmuşlar; daha sahici, daha kendiliğinden bir beraberliği temsil ederken Birlik Mahallesi, daha tasarım ürünü, daha mecburi bir beraberliğin ürünü.
  7. Romanın epigrafı Taha suresinin 12. ayeti ile başlıyor. Bu ayetin olası yorumlarından başlı başına hacimli bir kitap yazmak mümkün. Zemahşeri’den İbn Atiye’ye pek çok müfessirin farklı yorumları var. Cenabı Allah’ın Hz. Musa’ya “Nalınlarını çıkar.” der. “Doğmuşlar”ı da bir vadi olarak okumak mümkün. Mesela Taberi’nin yorumunu bu romana uyarlarsak “Doğmuşlar”a girmeden önce orasıyla ilgili önyargılarımızı (yani nalınlarımızı) çıkarmamız ayaklarımızın (yani benliğimizin) doğrudan temas etmemizin ve o mahallenin bereketinden nasiplenmemize davet var bu epigrafta.
  8. Ayşegül Genç der ki: “Sanatın en kötüsü, en dibe yakın olanı bile insanı yükseltir. Yükselmeyi iyi bir şey gibi algılıyoruz. Oysa insan bir sanat eserinin etkisiyle intihara, umutsuzluğa da yükselir. İyi sanat, insanı yükseldiği yerde başıboş bırakmayan sanattır. Yükseldiği yerde okurun ellerini bırakmayacak olan şey, yazarın ellerini bırakmayacak olan şey ne ise odur. Bu yüzden yazar kendi ellerine bakmalı önce. Dediğim gibi yükselmeyi iyi bir şey sanıyoruz. Bu sanma yüzünden insan düşerken bir kuyuyu hayal eder. Ama nedense yükselmeyi bir bacayla eşleştiremez. Oysa bize lazım olan yükselmek değil, yücelmektir. İnsan kuyunun dibinde, zindanda, mağara da yücelebilir, yücelmiştir de.”
  9. Romanın merkezinde ise “olaylardan” ve “kişilerden” ziyâde hissiyat var. Her kahraman kendi penceresinden gördüklerini anlatıyor ve okura da her pencereden bakıp kendi “büyük tablosu”nu oluşturmak gibi bir mesâi kalıyor. Bu açıdan “Doğmuşlar” için “keyifle okunacak” ama “kolayca tüketilmeyecek” bir roman demek hiç de abartılı olmaz. Ayşegül Genç hem yazılması hem de okunması emek isteyen büyük bir işe tâlip olmuş ve görünen o ki o işin üstesinden gelerek yazarlık mesâisinin hakkını vermiş. Bu durumda bize de okurluk mesâisinin hakkını vermek kalıyor elbette. Kolay okunurluğun bir kitap için vazgeçilmez olduğunu düşünüyorsanız başka bir kitabın kapağı arasında bulacaksınız aradığınızı. Ancak okunması emek gerektiren bir kitabın ödülünden de mahrum kalacağınızı üzülerek beyân etmek zorundayım.
  10. Bir Ayşegül Genç romanında ihmal edilmemesi gereken bir unsur da “kendiliğindenlik”. Elbette bu onun romanını “tasarlanmamış” bir yığına dönüştürmüyor. Ancak tasarımın vaz geçilmez ögelerinden biri tasarımın insanın fıtratına yaklaştırılması, fıtratını esas alarak gerçekleştirilmesini merkeze alması. Fıtratın yekpare olmaması, kendi içinde tezatlar da barındıran bir diyalektiğinin bulunması. “Doğmuşlar”, bu diyalektiğin en olgun örneği olarak raflarımızda yer aldı.

--

--

suavi kemal yazgıç
Türkçe Yayın

1972 doğumlu. Beş şiir, üç öykü, bir mizah kitabı yayınlandı.