Don’t Look Up Filmine Yukarıdan Bakış

Üveys Karaağaç
Türkçe Yayın
Published in
5 min readApr 12, 2022

Son dönemde oldukça popülerleşen ve hakkında çokça yazılan, konuşulan bu filme gelin biraz yakından bakalım.

Filmin konusu bir astronomik felaketi keşfeden bir çift bilim insanının bunu devlete ve halka duyurmaya çalışma çabalarından ibarettir. Kate Dibiasky (Jennifer Lawrence) yüksek lisans öğrencisidir ve Dr. Randall Mindy (Leonardo DiCaprio) ile bir uzay üssünde çalışmaktadırlar. Kate, bir kuyruklu yıldız keşfettiğini düşünür ancak Dr. Mindy ile incelediklerinde bunun bir kuyruklu yıldız olmadığına, dünyaya doğru gelen ve çarptığı takdirde yeryüzündeki yaşamı yok edecek bir meteor olduğunu fark ederler. Bunun üzerine devletin ilgili kurumlarını durumdan haberdar ederler; fakat bekledikleri ilgi devletten gelmez ve bunu medya yoluyla halka duyurup gündeme taşıyarak devletin konuyu ciddiyetle ele almasını umarlar. Film, bu devlet-bilim çatışmasıyla sürer. Karakterler bu yolda çeşitli değişimler geçirirler. Filmi birçoğunuzun izlediğini, izlemeyenlerin de bu kısımlara vakıf olduğunu düşünerek filmin anlatı kısmını bir kenara bırakıp filmin içinde dikkatimi çeken sahneleri ve karakterleri inceleyeceğim.

Öncelikle baş karakterlerle başlayalım. Bunlardan ilki Dr. Mindy olsun. Dr. Mindy başarılı bir araştırmacı, başarılı bir eğitimci olmasına karşın oldukça çekingen ve korkak bir karakter. Film boyunca bizi rahatsız edecek düzeyde bir çekingenliği bünyesinde taşıyor. Bu çekingenliği kırıp tüm dünyayı azarlamaya başladığı anın bu kadar rahatlatıcı olmasının da temel sebebi bu zaten, normal halinin izleyiciye yaşattığı bunalım. Karakterin gelişimi gerçekten kolay seçilebilir olmuş. Yaptığı yanlışlar bariz, nasıl düzeltmesi gerektiği bariz. Bu sebeple karakteri izlerken fazla derinlikli düşünemedim hakkında. Yaşadığı ikilemler, hayatını o düzeye getirmiş birisi için aslında ikilem bile olamayacak düzeydeydi. Yapılması gerekenler çok barizdi. Yaptığı hataları yapmak için sebepleri güçlü değildi. Karakterin sahnelerini izlerken sanki kötü bir süper kahraman filmi izliyormuş gibi hissettim. Tıpkı bu karakterdeki gibi onlarda da çatışma düzgün yaratılamaz. Sonuç olarak, attığı tirat haricinde gerçek bir karakter olduğunu hissettiğim pek bir sahnesi yoktu. O tiradı izlerken Once Upon A Time In Hollywood filminde DiCaprio’nun karakterinin harika oyunculuk sergilediği sahneyi izliyor gibi hissettim.

Filmdeki bir diğer baş karakter ise Kate Dibiasky. Yukarıda bahsettiğim pasif karaktere karşın Kate, daha baskın bir karakterdi ama bu aslında pek önemli değil. Karakterin genel tavrından ziyade onun canlılığını besleyen pek çok başka sahne olmalı. Diğer bir değişle aklındaki ikilemler, gerçekten vereceği karar üzerine düşünülmesi gereken şeyler olmalı. Böyle olunca karakterin yolculuğunu, ilerleyişini nasıl sürdüreceğine dair bir merak uyanıyor içinizde ve filmdeki dünyaya dahil olarak izliyorsunuz eseri. Buna ek olarak karakterin dünyasına, tam olarak ne zaman dahil olduğunuzu bilmeden dahil oluyorsunuz. Zaten bu his, bugün sinema filmlerinin ve dizilerin bu kadar çok arz edilmesinin asıl sebebi. Dünyasına dahil olduğumuz içerikleri izlemeyi seviyoruz. İnsanlık olarak hikaye dinlemeyi seviyoruz.

Kate, gördüğü yanlışları daha cesurca dile getiren bir karakter. Kate gibi karakterlerin hakkının yenmesi daha zor. Başlarda generalle yaşadığı olaya verdiği tepki bunun en bariz örneği. Buna verilebilecek ikinci bir örnek de başkanla ve yardımcısıyla konuşurken maruz kaldıkları saygısızlığa karşı Kate’in başkan yardımcısına vasıfsız biri olduğunu haykırabilmesiydi.

Hollywood son zamanlarda güçlü kadın pasif erkek profillerinde karakterler sunuyor izleyiciye. Bu filmde de bunun bir örneği var ama bu sefer yüzeysel bir “güçlü kadın” profilinden fazlası sunulmuş. Mesela bunu eş zamanlı olarak iki karakterin hayatında meydana gelen değişikliklerde görebiliriz. Randall karısını aldatırken Kate sevgilisi tarafından terk ediliyor. Randall yeni hayatında yeni insanlarla yakınlaşırken, Kate yeni hayatında etrafındaki tüm insanlardan uzaklaşıyor. Hikayeye başladıkları ve bitirdikleri yerlere bakıldığında Randall, başladığı noktaya dayak yemiş bir şekilde geri dönüyor. Kate ise başladığı yerden çok farklı bir yerde farklı bir karakter olarak sonlandırıyor yolculuğunu.

Filmde bu iki kare arka arkaya veriliyor. Filmin mesajını, diğer tüm karelerden daha rafine anlatıyor aslında. Filmi yaparken dert edindikleri meselenin en belirgin gösterimi buradaydı bence. Uyum, sevgili okurlar, uyum. Dünyadaki diğer canlılar yaşamlarını sürdürürken, etkileşim içinde olduğu alanla estetik bir uyum yakalıyor. Biz insanlar ise kendi kurduğumuz şehirle bile estetik bir uyum yakalayamıyoruz. Ne kadar güzel binaları yerleştirsek de şehirlerimize, olay arkada yine bu şekilde devam ediyor. Sürekli atık üretiyoruz. Çöplükler tepeleme atıklarla dolu ve o tepeler günden güne yükseliyor. Çöplerden oluşan adalar var. Adım adım gezegenimizi tüketiyoruz.

Dikkatimi çeken başka bir şey ise halkın tüm olanlara tutumu. Filmde halk eğlence bağımlısı olmuş durumda. Her şey ile dalga geçme eğilimindeler. Konuşulan mesele ne olursa olsun anında sosyal medya için, yani halkın medyası için, bir mizah konusu olabiliyor. Theoden olsa, ciddiyet bu topraklardan gideli çok oldu, derdi. Bu tabii ki bizim dönüştüğümüz hâlin bir eleştirisi ama ey sevgili Hollywood, bunu inşa eden de sen değil misin? Yıllardır medya içerikleriyle daha sonrasında sosyal medya içerikleriyle, insanları her türlü konuyla alay etmeye yatkın hâle sen getirmedin mi? Bu başka bir yazının konusu şimdi buna giriş yapıp yazıyı dallandırıp budaklandırmak istemiyorum.

Eserdeki siyasetçiler halkı bariz bir şekilde kandırıyorlar. Bunu da din üzerinden yapıyorlar. Bu eleştiri dünyanın her yerindeki siyasetçi için yapılabilir. Bu seçim sisteminin doğasıdır bir yerde. Halkı ikna etmek için onlara kendinizi yakın hissettirmelisiniz. O kadar çok insanla yakın olmak demek yalan söylemek demektir. Bunun yalnızca din üzerinden yapılıyormuş gibi gösterilmesi bana artık oldukça bayağı geliyor. Özellikle Trump döneminden sonra bu mesele, batılı dostlarımız tarafından sıkça dile getirilmeye başlandı. Sanırım daha da uzun süre devam edecek. Halkın değerlerini suistimal eden siyasetçi figürü, bunu hep din üzerinden yapıyormuş gibi gösterilecek.

Filmi izlerken sanırım sadece bu sahnede kahkaha attım. Filmde insanlar felaketten korunabilmek için kürekle sığınak tarzı çukurlar kazıyordu; dolayısıyla kürek kıymetli bir şeye dönüşüyor ve küreğe talep artıyor. Filmin sonlarına doğru bir sahnede Randall yukarı doğru bakarken arkada bu “Shovels Only $599.99” ibaresi görünüyor. Fırsatçılık kapitalizmin en yaygın doğa olayı sanırım.

Son sahneden de bahsederek yazımı sonlandırıyorum. Son sahnede film boyunca devletle işbirliğinde bulunan hatta yer yer ondan güçlü olduğunu da hissettiren lider teknoloji şirketinin CEO’sunun bulduğu yeni gezegene inerek yaşamlarına devam etmek isteyen bir grup iş insanı ve politikacıyı görürüz; fakat bu yeni gezegendeki yırtıcı hayvanlar fazla gelişkindir ve gezegene inen bu insan grubu bu yaratıklardan kaçmaya başlarlar. Bu sahnede de bence anlatılmak istenen şey oldukça bariz. Biz modernleşmiş, şehri doğal ortam edinmiş insanlar için üzerinde yaşadığımız dünyadan başka bir dünya yok. Dolayısıyla buraya sahip çıkmalıyız.

Zaman ayırıp okuduğun için teşekkür ederim…

--

--