Durun… Ben Blog Yazarıyım!

Evren Soyuçok
Türkçe Yayın
Published in
4 min readMay 1, 2020

“Durun ben doktorum!” diye herhangi bir kaosun içinde bağırarak yaralı birine müdahalede bulunanlara ya da “Durun ben avukatım!” diyerek kalabalığın içindeki bir mağdura yardım edenlere hiç imrendiniz mi? Peki ya konvansiyonel medyada da boy gösteren, magazin programlarına dahi konu olan ve “Ben YouTuber’ım” diyenlere, daha doğrusu “YouTuber’ım diyebilmelerine” iç geçirdiniz mi?

Bir uğraşı “meslek” yapan tanınırlık ve kazanılan paranın miktarı mıdır?

Türkiye’de niçin hâlâ “Ben bloggerım” demez, diyemez bir blog yazarı? Blog yazarıyım dediğinde “İyi de o ne? Tamam da asıl mesleğin ne?” sorularıyla karşılaşacak olmanın endişesinden mi bu şekilde tanıtamayız kendimizi? Blog yazarı, bir YouTuber kadar tanınıp bilinmediği ve para kazanmadığı için mi bir unvan, bir etiket, bir meslek gibi dillendiremez blogger olduğunu?

2000'lerden beri Türkiye’de blog yazanların var olduğu düşünülürse bu soruların sorulması için geç kalındığı aşikar. Yine de blog yazarlığını önemseyen ve ciddiye alanların, aradan geçen 20 yılda Türkiye’de niçin blog yazarlığının hatırı sayılır bir konuma gelmediğini ve yukarıdaki sorulara gönül rahatlığıyla “evet” cevabının verilemediğini sorgulaması, öz eleştiri yapması gerekir. Amerika Birleşik Devletleri’nde hâlâ daha başkanlık seçimlerinde gazeteciler gibi blog yazarlarının da basın davetlerine çağrıldığını hatta kampanya tanıtım bütçelerinin büyük kısmının konvansiyonel medya yerine blog yazarlarına ve dijital mecralara ayrıldığını biliyoruz. Netflix dizilerinde bile blog yazarlığının önemli bir dijital aktör olarak görüldüğü örneklerle karşılaşıyoruz.

Sorun ne?

Yurt dışındaki blog yazarlarının profili konusunda pek bir bilgim yok ancak Türkiye’de Türkçe içerik üreten blog yazarlarının birkaç genel özelliği belki yukarıdaki soruların cevabını bulmamıza yardımcı olur. Bu tespitler, aslında “sorun”dan ziyade bizim blog yazarlığını daha duygusal ve beklentisiz bir yaşam tarzı haline getirmemizin birer göstergesi.

1. Ortak blog kültürü / geleneği yok

Yaşadığımız sorunların en öncelikli sebebi Türkçe blog yazanlar olarak ortaya bir blog geleneği / ortak bir blog kültürü koyamamış olmamız. Başlanıp yarıda bırakılan; yıllarca yazılıp bir anda silinen bloglar, dayanışma konusunda ortak hareket edemeyen blog yazarları blog geleneğinin oluşmasını zorlaştırıyor.

2. Sosyal ağların büyüsüyle terk edilen bloglar

Dijital mecrada içerik üretiminde asıl motivasyon hızla takipçi elde etmek, kısa yoldan para kazanmak ve fenomen olmaksa blog yazarlığının yolları gerçekten taşlı, topraklı ve hatta epey bir yokuş. Belli bir yere gelebilmek için yokuş yukarı kan ter içinde uzun yıllar yürümek gerekiyor. “Belli bir yere gelmek” de lafın gelişi. Blog yazarının gelebileceği yer ancak alanında uzmanlaşmaktır. Hiçbir zaman milyonlar kazanan bir YouTuber’ın geldiği nokta olmayacaktır blog yazarınınki. Zaten böyle de bir kaygısı yoktur. İşte bu kaygılarla blog yazmaya başlayıp yazılarına yorum gelmediği, ziyaret sayısı düşük olduğu için sabredemeyip kendini diğer sosyal mecralara atanlar var. Sosyal ağların büyüsüne kapılıp bloglarını terk edenler köklü bir blog kültürünün oluşmasının önünde engel.

3. Eski yazıların silinmesi, blogların kapatılması

Yıllarca veya aylarca onca emek harcanarak yazılan blog yazılarını silmeye nasıl kıyılır? Dolapta giyilmeyen ve çok fazla yer kaplayan eski kıyafetler değildir ki yazılar. Dijital ortamda durabilir ve kapladığı yerin, varlığının hiç kimseye zararı da yoktur. Ama bir hevesle yola çıkılıp o hevesler gerçekleşmeyince kolayca silinir tüm yazılar hatta bloglar. Oysa diğer sosyal ağlarda kiracı konumunda olan bizler için bloglarımız kürkçü dükkanı misali, en korunaklı ve dönüp dolaşıp geleceğimiz güvenli limanımızdır. Hem yazınsal gelişimimizi görebilmek için eski yazıların tutulması, en azından dışarıdan okunmayacak şekilde gizlenmesi ama bir şekilde muhafaza edilmesi çok önemli.

4. Mayasında fenomenlik olmayan blog yazarları

Gerçek manada “blog yazarı” olarak nitelendirebileceğim kişilerin mayasında popülerlik yakalama, fenomen olma gibi kaygılar yok. “Böyle şeylerde gözüm yok” duruşu kesinlikle takdir ettiğim bir tavır. Ama bir bloggerın, niçin bir YouTuber gibi olamadığının da sebeplerinden biri. Bir TikTok veya YouTube içerik üreticisi için videolarının izlenme sayısı, abone sayısı çok önemlidir. O yüzden açılışta kapanışta “Kanalıma abone olmayı unutmayın arkadaşlar” söylemini zihinlerimize kazımışlardır. Bu kendini pazarlayabilme yeteneği, biz blog yazarlarının hücrelerinde pek yok. Siz hiç blog yazısının girişinde ve son paragrafında “Bloğuma hoş geldiniz arkadaşlar. Lütfen bloğuma abone olmayı ve bildirimleri açmayı unutmayın” diye yazanını gördünüz mü? (Şu zırt pırt açılan “e-bültene abone ol, bildirimleri aç” pop-uplarını hariç tutuyorum. Neyse ki onların sayısı da azaldı.)

5. Mükemmel olma kaygısı ama yine de mükemmel olamama

Blog yazmaya başlayacağını söyleyip de hangi temayı, fontları, logoyu kullanacağına ve bloğunun alan adına haftalarca karar veremeyenler var. Eğer blog yazarlığında çıkış noktası “heves” ise zaten bu ayrıntılara karar verme sürecinde o heves de kaçıyor ve hiçbir zaman blog yazmaya başlanmıyor.

Halihazırda blog yazan arkadaşlarda da yıllardır yazmanın ve artık uzmanlaşmanın verdiği “mükemmel olma” kaygısı, bizi kör bir noktadan ele geçiriyor. En iyisini yazmak, daha iyi yazmak için aklımızdaki konuyu bir türlü ne kâğıda ne de blog sayfalarına dökebiliyoruz. Hal böyle olunca da üretkenlik düşüyor, ilk zamanlar her gün güncellenen bloglara haftada bir, ayda bir hatta altı ayda bir yazı eklenmeye başlıyor. Siz hiç altı ayda bir video içerik üreten YouTuber ya da Instagram fenomeni gördünüz mü? Sorsanız onlar da işlerinde son derece mükemmeliyetçi.

Bu konuyu, 2010 yılında blog yazmaya başlayıp defalarca bloğunu silen ve geçtiğimiz haftalarda kesin bir kararla tekrar blog yazmaya karar veren gazeteci adayı Ayşe’yle yaptığım podcast yayınındaki sohbetimizden yola çıkarak ele aldım. Sorunlarımızı ve çözüm önerilerini gündeme taşıdığımız, bunları hep birlikte konuşup tartıştığımız ölçüde “Durun ben Bloggerım!” diyebilir ve insanların şaşkın bakışlarını bertaraf edebiliriz.

--

--