Eğitim Nasıl Toparlanacak?

Eleştirel Deneme

Burak Selim Şenyurt
Türkçe Yayın
4 min readSep 14, 2021

--

Photo by NeONBRAND on Unsplash

Hayatımızın halen daha bir parçası olan ve kesin olarak ne zaman kurtulacağımızı bilemediğimiz coronavirus ortaya çıktığı ilk andan itibaren her şeyi tamamen değiştirdi. Modern çağın tüm imkanlarının uzun süre çaresiz kaldığı böyle bir dönemi ancak filmlerde izlerdik. Evdeki hesap çarşıya uymayınca gerçekler canımızı yaktı ve yakmaya da devam ediyor. Pek tabii sistem bu dönemi de faydaya çevirmeyi başardı. Ekonomik açıdan bakıldığında ortaya çıkan fırsatlar yeni girişimlerin doğmasına ve var olan bazı girişimlerin karlılıklarını hiç beklemedikleri ölçüde katlamalarına yaradı. Oysa ki geçen zaman içerisinde ne doğamız kendini yeniledi ne küresel iklim değişikliği dizginlendi ne açlık azaldı ne göçler duraksadı ne kuraklık ne de susuzluk örselendi. Bütün bunlara daha önce hiç olmadığı kadar çok afetle yüzleşerek şahitlik ediyoruz ne yazık ki. Benim kafama takılan ve içimi kemiren sorunsa, eğitim. Neredeyse bir buçuk yılını uzaktan eğitim yoluyla geçiren çocukların bazı alışkanlıklarını görünce endişe duymadan edemiyorum. Hatta bu dönemin sonuçlarını daha henüz görmeye başlamadık diye düşünüyorum. Her ne kadar eğitimci olmasam da bu dönemin önemli bir parçası olan ürünlerin kaynak suyu olan kodlamayla uğraştığımdan gözlemlerimin farkındalık yaratacağına inanıyorum.

Bu uzun dönem boyunca çocuklarımız ve öğretmenlerimiz pek çok sorunla boğuşmak zorunda kaldı. İnternetin ulaşmadığı ya da sağlıklı çalışmadığı yerler, uzaktan eğitim konusunda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmayan öğretmenler, müfredatlarını televizyondan takip etmek zorunda kalanlar, kişisel verileri koruma kanununa takılan bulut tabanlı ofis programları, evdeki cihaz sayısına bağlı olarak donan görüntüler, sıkışık evlerde kaybolan odaklar ve nicesi. İşin psikolojik boyutları bir yana asıl problem okulların açılmasıyla kendi yüzünü göstermeye başlamış olabilir. Uzaktan eğitim sırasında biz yetişkinlerin iş hayatını kolaylaştıran pek çok uygulama ve akademik kullanıma uyarlanmış olan varyantları bazı okullarda çocuklarımız tarafından da kullanılır hale geldi. Örneğin sunumlar Canva ve benzeri uygulamalarda hazırlanmaya, kompozisyonlar Word gibi ofis programlarında yazılmaya, yabancı dil ödevlerinin paragrafları google translate üstünden çevrilmeye başlandı.

Şimdi bu araçların biz yetişkinlerin alel acele koşturduğu iş hayatında getirdiği kolaylıkları düşünelim. Yabancı dilinize güvenmiyorsanız pekala akademik bir yayını google translate yardımıyla okuyabilir veya Portekiz’den birisine hiç bilmediğiniz halde onun frekansından hitap edebilirsiniz — alkışlarımız bu alanın ilerlemesine ön ayak olan matematikçilere. Canva’nın hazır şablonları ile sabaha yetiştirmeniz gereken rapor için etkileyici bir sunum tasarlayabilir ve bunu bellek kartına almaya gerek duymadan çevrimiçi halde istediğiniz yere götürebilirsiniz. Üst düzey bir kademeye göndereceğiniz teklif postasını hazırlarken Word programının imla denetiminden faydalanabilir, kelimelerinizin eksi puan almanıza sebep olmasını engelleyerek terfi şansınızı artırabilirsiniz. Peki tüm bu kolaylıklar dijital çağa doğmuş ve cep telefonları, tabletler, oyun konsolları arasında yaşamını sürdürmekte olan bir zümrenin çocukları için aynı avantajları sağlayabilir mi? Beni bu düşüncelere iten şey bir çocuğun kütüphanede duran Atasözleri ve Deyimler kitabına sırtını dönmüş vaziyette “Ayağını Yorganına Göre Uzat” ifadesinin ne anlama geldiğini Google’dan aradığına şahit olmamdı. Bunu fark ettiğimde ilk yaptığım şey neden kitabı kullanmadığını sormak oldu. Kitabı eline aldı, birkaç sayfasını çevirdi ve “peki nasıl bulacağım?” dedi. Bir kitabın indeksini ve hatta içindekiler kısmını kullanmayı bilmeyen körpe zihinlere ilerleyen yaşlarında veritabanındaki indeks mantığını nasıl anlatırız düşünmeden edemiyorum. Peki ya edebiyat, şiir, felsefe…Kompozisyon ödevini uzaktan eğitimin bir sonucu olarak word üstünde yazan bir çocuk düşünün. Hata yaptığı kelimelerde onu uyaran, bununda ötesinde doğrusunun ne olması gerektiğini kendisine öğretilen algoritmanın bildiği ölçüde öneren bir programda yazdığını düşünün. Sonrasında ise onu kağıda çektiğini ama bunu yaparken yoğun klavye ve mouse kullanımıyla geçen bir buçuk senenin ardından iyiden iyiye çarpıklaşan harflerin düzensiz şekilde dizildiğini hayal edin. Öyleyse başka bir Tomris Uyar, Oğuz Atay, Ahmet Hamdi Tanpınar nasıl gelecek? Hayatımızı kolaylaştıran bazı teknolojiler yaş zihinlerin hayal gücünü köreltiyor olabilir mi?

Ne yazık ki olayın farklı bir boyutu daha var. Teknolojik altyapısı ve imkanları yeterli olan okulların modern çağın yardımcı programları ile sağladığı bu tipteki uzaktan eğitim pek tabii her kesime ulaşmadı. Eğitimlerini televizyon karşısında tek taraflı çalışan bir sistemle yürütmeye çalışanların geleceği de türlü sıkıntılarla dolu. Bu sefer karşısındaki aptal kutuya soru sorma şansı pek de olmayan, ders sırasında başka yerlere dalıp giderse öğretmeni tarafından uyarılmayan bir kitle söz konusu. Bunun sonucu olarak sorgulama kaslarını geliştiremeyen çocukların olması ihtimaller dahilinde. Sorgulamayan çocuk nasıl merak eder ya da merak eden çocuk ne kadar sorgulayabilir? Sorgulama, nedenselliği merak etme yeni fikirlerin ortaya çıkması için gerekli zemini hazırlamak adına hamura katılması gereken en önemli meziyetlerdir bana göre. Tek kanallı bu iletişimin bir diğer sıkıntısı da konuşmama üzerinedir. Sadece dinleme algısı açık ve dikkat eşiği zorlayıcı şartlar sebebiyle oldukça düşmüş olan bir çocuğun öğretmeni ile gireceği herhangi bir tartışmanın faydası ortadan kalkmaktadır düşünceme göre.

İlerleyen yaşıma rağmen ben bile aşırı teknoloji bağımlılığının yan etkilerini görebiliyorum. Örneğin her şeyi bilgisayar üstünde halletmekten dolayı el yazım o kadar bozulmuş halde ki bir doktor ile reçete yazma yarışına girebilirim. Cal Newport her ne kadar Pür Dikkat dese de akıllı applikasyonlar odağımı bozmakta gayet becerikli. Sistem o kadar çabuk iş yapmamı istiyor ki sırf bu yüzden girişi çok da beklediğim gibi olmayan şarkıya şans verip sonunu getirecek sabrı dahi gösteremiyorum.

Elimde bilimsel gerçekler olmasa da bu eleştirel düşüncelerimde hissiyatım ve tespitlerimin doğru olduğu inancındayım. Teknoloji ile iç içe yaşayan, şirketlerin ihtiyacı olan o karmaşık programların geliştirilmesinde beyin sarsan kodlarla uğraşan birisi olarak uzaktan eğitimin çocuklarımızın geleceğine bıraktığı etkilerinden çok fazla endişe ediyorum. Nitekim günümüz şirketlerinin en büyük problemlerinden olan yetenek kıtlığını artıracak bir dönemden geçiyor olabiliriz. Üstelik ister son nesil imkanlara sahip olanlar ister olmayanlar adına sonuçlara baktığımızda okunaklı yazamayan, sorgulamaktan uzak, işi kendisi yapmak yerine bunu kolaylaştıran akıllı algoritmalara güvenen ve konuşmayan bir neslin olduğu distopik gelecek ile karşılaşabiliriz. Şu aşamada çözüm için gerekli hamlelerin yine değerli eğitimciler tarafından atılacağına inanıyorum. Yeter ki çocuklarımız sorgulasınlar, merak etsinler, hayal kursunlar, yazsınlar, çizsinler, dans etsinler, hiçbir akıllı cihaz ya da giyilebilir alet edevat olmadan bir başka ülke insanı ile konuşabilsinler.

--

--

Burak Selim Şenyurt
Türkçe Yayın

Matematik Mühendisi, MBAci, eski MVP, blogger(buraksenyurt.com) ve öğrenmeyi seven meraklı bir programcı.