Ekmek ve Su Konuşursa…

Kadir Kocamanoglu
Türkçe Yayın
Published in
2 min readJan 25, 2024

Herkes yüreğinin ekmeğini yer. Yürek fırınındaki ateş ne kadar harlı ise oraya pişirilmek üzere giren ekmekler de o kadar taze olur, har ise yaşam sevdasından gelir, insanın özünü yansıtır. Biten veya bittiğinde kokusunu hayal ettiğimiz ekmekler ise hep aynı betimlemeler ile düşer aklımızın şen köşesine; hasat edildikleri yazı andıran cinsten, piştiği ateşin etkisiyle içindeki buğday kokusunu aldığımız bir lezzet. Öyle ki; insan en çok da pişen ekmeği yerken bir sabırsızlık içinde olur.

Yürek fırının ateşi gür yanan insanlar, aynı zamanda küçük eylem ve emeklerden büyük doyumlar alan insanlar değiller midir? Çünkü ateş; hayatın kendisini tıpkı su gibi tamamlayan bir etmendir. Su genel olarak ve yapısı hasebiyle insanın tabiatında yer alan dinginliği ve sükuneti temsilinden ötürü, gündelik hayatın genel bir parçası olmaya müsait değildir. Oysa Ateş; hakeza fıtratından ötürü insanı sürükleyip harekete geçiren, onun gücü ve kuvvetini oradan oraya sürükleyen, yaşamın gürültü ve sesini barındıran bir etmendir. İnsan da işte tam bu noktada akıl pınarından taşan suyla, gönlünde yanan ateşin arasında kalır hep veya en azından ben öyle bir aralıkta yer alıyorum. Olması gereken zaten; gündüzleri yürek fırınının ateşiyle bir şeylere koşturup dururken, geceleri kendimizle kaldığımızda akıl pınarının sesiyle dinginleşmekten ötesi değildir.

İnsanı yediği lokmayla içtiği bir yudum su ayakta tutar fiziki olarak en başta. Lakin; bu elde ettiğimiz nimetleri bize sunan fırın ve pınarın tek fonksiyonu bununla sınırlı değildir, insana beceri ve hareket anlamında bir yol da çizecektir. Başta söylemiştim; fırın hem sıcaklığı hem de insanın eylem anlamındaki atılımını temsil ettiği için isteklilik yönüyle, varlığı insanın olmazsa olmazıdır. Zaten kalp tüm bedene kan pompalamasa beden de fiziki olarak ayakta kalamaz. Pınara gelince, beyin ve ona bağlı olarak varlığını sürdüren akıl ise; dingin, insanın bir başınayken akıp da ruhunda yolunu çizeceği bir kıvamdadır. Yalnız, bazen olur olmadık durumlar meydana gelir; yediği lokmadan sonra içecek su bulamayabilir insan. İş bu noktada vücudu bir yangın sarar, takibinde de insan tepetaklak olabilir.

Akıl yürek gibi değildir; insanı fiziki olarak kalbindeki hayatın istekliliğiyle koştururken yüzüne kapanan kapıların yüzleşmesiyle ilgilenmez, darbenin etkisiyle muhakemeyi yapan nokta beyindir. Çarpışmanın şiddetiyle ortaya çıkan vukuatta işte kırılır ya akıl pınarı; insan susuz kalır da başta belirttiğim o en önemli ayrıntı olan yüreğin ekmeğini yemek de bir anda tüm manasını yitirir. Zira insan ikisine birden, aynı anda ihtiyaç duyar. Şu an boğazımda kalmış bir lokmayla içecek su arıyorum, yüreğinin ekmeğini yiyen hiçbir kimseyi Yaradan böyle imtihan etmesin.

Suyu bulup da size güzel hikayeler anlatana kadar esen kalın.

--

--

Kadir Kocamanoglu
Türkçe Yayın

Rüya gezgini, düş mimarı ve hikaye anlatıcısı. İçeriklerin devamı için takip edin lütfen.