Enlightenment Now Kitap Notlarım

Burag Hançer
Türkçe Yayın
Published in
6 min readSep 16, 2020

--

Hey gidi eski yıllar, hayat ne kadar da güzeldi…

Şimdi ise ortalığın haline bak, X kötü gidiyor, Y berbat bir halde, böyle devam ederse Z de fena sıçacak gibi…

Bilgileri televizyondaki haberlerden, gazetelerden ve dengesiz sitelerden almayı alışkanlık haline getiren insanlar günbegün olumsuz haberler bombardımanına tutularak neyin nasıl gittiği hakkında inanılmaz yanlış görüşler edinebiliyorlar.

Bizler de aslında zaman zaman bu gruba dahil olabiliyoruz. Peki bu bilgi karanlığından çıkıp biraz aydınlanmaya ne dersiniz?

Enlightenment Now, ilk bakışta ismi ile Buddhism çağrışımı yapsa da aslında kitabın odağı bilgi aydınlanması.

Geçtiğimiz haftalarda hakkında yazdığım Factfulness kitabı ile benzer bir amaç taşımasının yanında veriler ve argümanlar açısından çok çok daha kapsamlı bir eser.

Hadi gelin ilgimi çeken bazı bölümlere beraber göz atalım!

Not: Gördüğüm kadarıyla çok üzücü bir şekilde kitabın Türkçesi henüz yok. Yazarın üslubu biraz ağır olduğu için İngilizcenize çok güvenmiyorsanız beklemeye devam edin derim.

Çocuk Ölüm Oranı

Sert ve korkutucu bir başlık ile başlayalım, içeriği halen üzücü olsa da son yıllardaki ilerleme göz önünde bulundurulursa rakamlar gerçekten ümit verici.

Afrika denince muhtemelen hepimizin aklına açlıktan ölen çocuk fotoğrafları geliyordur. Dilerseniz resimleri kafanıza kazıyıp argümanlarınızı bu resimler üzerinden yaparsınız, dilerseniz de verilere bakıp durumu şeffaf bir şekilde değerlendirirsiniz.

Aşağıdaki kitaptan çaldığım grafikte bazı ülkelerin çocuk ölüm oranlarını (5 yaşına ulaşamayan) görmektesiniz.

Sadece son 30 yılda Afrika’nın en fakir ülkelerinden biri olan Ethiopya’da bu oran %25'den %5'lere düşmüş ve tüm hızıyla düşmeye devam ediyor. Güney Kore ve Şile grafikleri ise ayrı başarı hikayeleri. Aydınlatıcı olan bilgi ise çocuk ölüm oranının Dünyadaki neredeyse her ülkede bu şekilde düşüyor olması.

Burada ise doğumda ölen annelerin oranını görmektesiniz. Mesela 18. yüzyılda bu oran Avrupa’da %1.2 iken şimdi %0.004…

Bu iki oran da 0'a doğru engel tanımayarak gitmeye devam ediyor.

Açlık ve Kıtlık

Gelişmekte olan ülkelerdeki yetersiz beslenme oranları bir trend eşliğinde çakılıyor!

Ama dünya çok kalabalıklaşıyor, nasıl doyacağız herkes aç kalacak düşünceleri kafanızda dolanıyorsa bu yazı bitince ufuk açan diğer grafikler için lütfen bir göz atın -> Factfulness

Kıtlıklardan ölen insan sayısını son 200 yılda nasıl değişti dersiniz?

Bu veri kıtlıkların ortadan kalktığı anlamına gelmiyor hayır, sadece global ilerlemeyi gözler önüne seriyor.

Steven Pinker (kitabın yazarı kendisi), son yüzyılda yazılmış “kıtlık geliyor çok kalabalıklaşıyoruz” temalı tüm kitaplardan alıntılar yaparak, bu durumla nasıl başa çıktığımızı ve gelecekte nasıl başa çıkacağımızı umduğunu veriler ile destekleyerek anlatıyor.

Jeff Bezos Çok Zengin Ya! — Göreceli Yoksunluk

Kitabın beni en çok büyüleyen yanı sunduğu veriler ve grafiklerin ötesinde kafamı açan argümanlar oldu.

Diyelim ki Afganistan’dan iki aile İşveç’e getiriliyor ve kendilerine İsveç standartlarında hayatlar sunuluyor. Çocukları kaliteli eğitimler alıyor, sağlıklı besleniyor, ebeveyinler güzel işlere kavuşuyorlar ve daha neler neler. Fakat ailelerden bir tanesi şans eseri çok daha büyük bir ev satın alabiliyor, işte bu durum nedese diğer aileye batmaya başlıyor…

Yaşam standartları her açıdan akılların alamayacağı şekilde katlansa da aile kendini etrafındaki çember ile kıyaslayıp, göreceli bir yoksunluk yaşıyor.

Ellerinde iPhone’lar ile %1'lik kesimi protesto etmeye sokağa dökülen insanlar da çok benzer bir bakış açısı içerisindeler.

Mutluluğumuzu ve yaşam standartlarımızı ne kıyasla ölçmeliyiz? Her geçen yıl %20 daha iyi şartlarda yaşıyorsak, yaşam standartı %30 artan bir kesimi görüp üzülmeli veya sinirlenmeli miyiz?

Kitapta bu konu hakkındaki teorilere de yer veriliyor. Mesela bir tanesi, biz hayatta yükseldikçe bakış açımızı resetlediğimiz üzerine.

Ekonomik eşitsizlik konusu gerçekten de kafa açıcı bir konu, mesela Amerika’da yaşam standartları yükselse de varlık birikimi hızla yukarıda toplanmaya devam ediyor, detalar için sizi kitap ile baş başa bırakıyorum.

Sürdürülebilirlik

Kafa açan diğer bir argüman ağızdan inmeyen sürdürülebilirlik kelimesi üzerine 🙂

Sürdürülebilirlik kavramı bir gidişatın mevcut teknoloji ve teknikler ile uzun dönem devam edip edemeyeceğini sorgular.

Fakat uzun dönemde aslında teknolojiler ve teknikler gelişir, değişir ve duruma uyum sağlar.

Konunun komik örneklerinden biri ise taşları bitirmeden taş devrinden çıkmamız…

Şaka bir yana yazar, kömürden petrole ve doğal gaza, oradan ise güneş ve rüzgar enerjisine geçişimizi grafikler ile anlatarak, kirlilik ve küresel ısınma verileri ile kıyaslıyor.

Bence elektrikli arabaların hayatımıza girişi bu konuya harika bir örnek, onlarca yıldır petrol tükenecek argümanları ortalıkta dolanıyor ve belki taşı bıraktığımız gibi petrolü de bir noktada bırakacağız.

Dematerialization!

“Abi bu başlık neden İngilizce, ben İngilizce bilmiyorum…” diyenleri duyar gibi oldum.

Tükçesi kaydileştirme diye geçiyor, hayatımda duymadım bu kelimeyi.

Kısaca anlamı bir ürünü üretirken daha az materyal kullanmak.

Dünyadaki total tüketimin arttığı bir gerçek, alım gücümüz (genelde) yükseliyor, ürün çeşitliliği artıyor ve bu ürünlere daha kolay ulaşabiliyoruz. Fakat bir noktayı atlıyoruz.

20 yıl önce müzik dinlemek istediğinde bir kaset veya cd çalar alman gerekiyordu, her müzik için de bir kaset veya cdye ihtiyacın vardı. Biraz daha geriye gidersen devasa plak çalarlara ihtiyacın vardı. Şimdi ise hepsi cebinde, even milyonlarca müzik ve film cebinde. Masadaki her şey ve binlerce sayfa kağıt hepsi laptopumun içinde.

Bir alüminyum soda şişesinin ağırlığı altıda birine indi, telefonlar artık kablo gerektirmiyor ve daha neler neler.

Demek istenilen duruma sadece daha fazla tüketiyoruz şeklinde bakmak yanıltıcı ve nasıl tükettiğimizi de göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Bakalım önümüzdeki 50 yılda evimizdeki ürün sayısı ve çeşitliliği artacak mı yoksa kaydileştirmeden doğan zorunlu bir minimalizm bizi etkisi altına mı alacak.

Gitmeden birkaç grafik daha inceleyelim!

Ortalama çalışma saatleri global bir düşüşte, muhtemelen dedelerimizden saat açısından çok daha az çalışıyoruz ve diğer şeylere daha fazla vakit ayırabiliyoruz.

Diğer şeyler demişken, çamaşır makinası ve ocak gibi basit bulduğumuz gereçler 100 yıl öncesine göre ev işlerinde onlarca saat tasarruf etmemizi sağlıyor. 100 yıl önce insanlar haftada 60 saatlerini ev işlerine harcarken şimdi ise bu 25 saate inmiş durumda.

Yazara göre kadınların iş gücüne katılmalarında bu icatların payı devasa.

İşte size 700 yıllık bir grafik. Evlerimizdeki ışığın kıymetini bilmemiz gerekiyor. 100 yıl önce evinizi gece aydınlatmak için tüm maaşınızı yatırmanız gerekiyordu, şimdi ise elektriğin fiyatı sıfıra yaklaşıyor.

Son grafiğimiz de nükleer silahlar üzerine olsun. Soğuk savaş süresince devam eden ağır silahlaşmanın ardından taraflar silahsızlaşmaya tüm hızıyla devam etti ve korkulan nükleer savaşlar gerçekleşmedi.

Açıkçası uzaylılara nükleer silahlar atacağımızı düşünmediğim için dilerim ki bu rakam düşmeye devam eder fakat halen büyük bir koz oldukları için sıfıra ulaştığını pek göremiyorum.

Burada bahsettiklerim kitapta sunulan bilgilerin belki yüzde biridir ve dilerim ki kitap konusunda sizlerde bir nebze olsun merak uyandırmıştır.

Hepinize iyi okumalar diliyorum.

İçeriklerim hoşuna gidiyorsa beni sosyal medyada takip edebilirsin!

🎉Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/c/yirmilerim

🌈 Haftalık Bülten: http://eepurl.com/do729H

🔥 Instagram Sayfası: https://www.instagram.com/yirmilerim/

📚 Blog: https://www.yirmilerim.com/

Originally published at https://www.yirmilerim.com on September 16, 2020.

--

--