Evrenimizde Elmastan Gezegenlerin Olduğunu Biliyor muydunuz?

Gökhan Kantin
Türkçe Yayın
Published in
4 min readAug 5, 2020

Okurken dinlemeniz için müzik tavsiyesi : Steve Jablonsky — Arrival To Earth

— — —

Gündelik hayatımızın işleyişinden bir anlığına da olsa kendimizi koparabilmek için sessiz bir gece vakti başınızı gökyüzüne kaldırarak yıldızlara bakıp evrenin derinliklerinde acaba neler oluyor diye hiç düşündünüz mü?

Dünya’mızın aydınlık kaynağı Güneş’imizi, sonsuza kadar yoldaşımız kalacak olan Ay’ımızı, başımızın üzerinde inci taneleri gibi asılı duran birbirinden güzel yıldızları, Güneş’in etrafında Dünya’mız gibi dans eden gezegenlerimizi, bulunduğumuz Samanyolu galaksisini, diğer sayısız birçok gezegen ve galaksileri ve en nihayetinde aklımızın eremediği bu muazzam evrenimizi hiç düşündünüz mü?

Peki, sizlere uzayın derinliklerinde elmastan gezegenlerin olduğunu söylersem ne dersiniz?

Şimdi sizlerden düşündüğünüz her şeyi bir anlığına kafanızdan silmenizi veya kenara bırakmanızı istiyor, sizlere tavsiye ettiğim müziği dinleyebilmek için kulaklığınızı takmanızı rica ediyorum. (Tabii imkanı olan arkadaşlarım için :))

Çünkü birazdan evrenin derinliklerine doğru yolculuğa çıkacağız.

Elmas Gezegene…

Evet, yanlış okumadınız, evrenimizde yüzeyi elmasla kaplı olan birçok gezegen bulunmaktadır ve bir tanesi var ki sahip olduğu özelliklerle diğerlerinin önüne geçiyor.

İnsanlık tarihimize uzay kavramı girdiğinden beri acaba evrende bizden başka canlı türleri var mıdır sorusu hep düşünülegelmiştir. Bu düşüncelerimize cevap bulabilmek için de bilim insanları Dünya’mızdaki gibi yaşamın var olabileceği gezegenlerin arayışına girmişler ve uzayın derinliklerinde belki yaşamın olmadığı fakat olağanüstü özellikte gezegenler keşfetmişlerdir. Bunlardan birisi de bir pulsarın yörüngesinde dönen ‘55 Cancri e’ olarak adlandırılan elmastan gezegendir.

Burada sözü geçen pulsarı başka bir yazımızda daha detaylı inceleyebiliriz ama kısaca bilgi vermek gerekirse; pulsarlar çok şiddetli olan süpernova patlamaları neticesinde ortaya çıkarlar. Bir saniyede kendi etraflarında yüzlerce kez dönebilirler ve etrafa radyasyon ışınları saçarlar. Çok küçük bir yapıya sahip olmalarına rağmen muazzam kütlelere sahiptirler. Buna şöyle örnek verebiliriz; 60 km çapında herhangi bir pulsar Güneş’imiz kadar kütleye sahip olabilir. Güneş’in çapını da 1.392.700 km olarak düşünürsek…

Pulsarı bırakıp gezegenimize dönecek olursak burada akıllara şu soru gelebilir; ‘Bir süpernova patlamasının yanında nasıl oluyor da bir gezegen hayatta kalabiliyor?’

İşte bu sorunun cevabı elmas gezegenimizin özelliğini oluşturuyor.

Bir pulsarın oluşabilmesi için süpernova patlamasına ihtiyacı olduğunu söylemiştik. Bu patlamanın büyüklüğünü anlayabilmek için şöyle bir örnek verebiliriz. Eğer Dünya’mız bu patlamanın yakınlarında olsaydı eğer ateşe atılmış bir buz gibi buharlaşıp yok olurdu. Dolayısıyla böyle bir patlama neticesinde oluşmuş bir pulsarın etrafında bir gezegenin bulunması pek akla mantığa yatmıyor. Hem de üstelik bu pulsarın yörüngesinde dönüyor.

Böyle bir patlamaya dayanabilmesi için gezegenin çok sağlam bir materyalden oluşması gerekiyor.

Dilerseniz bilim insanlarının varsayımları üzerine elmas gezegenin nasıl oluştuğuna değinelim.

Elmas gezegen çok önceleri aslında güneşe benzer bir yıldızdı. Etrafında ona eşlik eden başka bir yıldız daha bulunuyordu ve bu yıldız zamanla yakıtını tüketerek bir süpernova patlaması sonucu pulsara dönüşecekti. Güneşimize benzer yıldızımız da kütlesinin çok büyük olmasından dolayı bu patlamadan etkilenmemiş ve milyarlarca yıl sonra o da diğer yıldız gibi yakıtını tüketerek ölecekti. Ondan geriye de beyaz cüce denen sönmüş bir çekirdek kalacaktı. Pulsar muazzam çekim kuvvetiyle beyaz cücenin dış katmanında bulunan hidrojen ve helyum gibi hafif elementleri kendine doğru çekmeye başlayacaktı. Beyaz cücenin bünyesinde ise ömrü boyunca üretmiş olduğu karbon molekülleri kalacaktı. Sönmüş bir yıldızda basınç seviyesi çok yüksek olduğundan karbon moleküller kristalize olarak elmasa dönüşeceklerdi.

‘55 Cancri e’ adındaki bu elmas gezegen 2012 yılında keşfedilmiştir ve Dünya’ya kayaç bir yapıya sahip olmasından dolayı benzetilmiştir. Daha sonraki araştırmalar göstermiştir ki bu gezegende maalesef yaşamın var olabilmesi pek mümkün değildir.

Dünya'mızdan 40 ışık yılı uzaklıkta olan bu gezegenin Dünya’ya göre yerçekim kuvveti 15 kat daha fazla olup, yüzey sıcaklığı da 1600 derece civarındadır. Dünya'mızdan 2 kat daha büyük olan bu gezegene ayak basabilmiş olsaydık eğer sanırım kendimizi betonla ayaklarımızdan yere sabitlenmiş ve çaresizce kavruluyor olarak bulacaktık.

Elmas gezegenimiz çok hızlı hareket ediyor ve bir yılı sadece 18 saat sürüyor. Yıllarını çok hızlı yaşamasına rağmen her canlının bir sonu olduğu gibi bu elmas gezegenin de hayatı bir gün sona erecek.

Pulsarın yörüngesinde dönen bu gezegen her geçen süre içerisinde giderek pulsara doğru yaklaşıyor. Ve öyle bir zaman gelecek ki elmas gezegenin çekim kuvveti pulsarın çekim kuvvetine karşı koyamayarak parçalanacak.

Bir düşünün; Dünya’mızın iki katı büyüklüğünde elmastan bir gezegen uzayın derinliklerinde parçalanıyor. Buna şahit olabilmek, herhalde harika bir his olurdu.

Ya Biz…

Bizler de aslında evrenimizin küçük bir kopyası değil miyiz sizce de?

İnsanoğlunun tam anlamı ile henüz keşfedemediği, ucu bucağı, sınırı belli olmayan evren…

Bizden başka kimsenin el atamayacağı, dokunamayacağı hayallerimiz…

Evrenin içerisinde bulunan birbirinden güzel, ihtişamlı yıldızlar, galaksiler, gezegenler…

Hayallerimizi gerçekleştirmemize yardımcı olan, azmimiz, cesaretimiz, hırsımız kısaca içimizdeki cevherler…

Elmastan Gezegenler…

Mücevhere dönüşen Cevherler…

He şunu da unutmayın;

Bir yıldız süpernovaya dayanıp da nasıl Elmastan Gezegene dönüşebiliyorsa, sizler de hayallerinizin önündeki engellere karşı dik durarak birer Pırlantaya, dönüşebilirsiniz.

Başka bir yazımızda görüşmek üzere,

Esenlikle kalın…

--

--

Gökhan Kantin
Türkçe Yayın

📚 Okur ve Yazmaya Çalışır 📖 📰 Tarih, Kültür/Sanat, Uzay, Tasarım