Fırtınalı Denizlerin Romantik Ressamı: İvan Ayvazovski
Kırım’ın bir liman kentinde doğup denizin coşkun, sakin, mehtaplı, günbatımı gibi birçok halini daha çocukken müşahede eden, İtalya’dan Hollanda’ya, Türkiye’den Amerika’ya kadar birçok ülkeye seyahat eden ve gördüğü yerleri muhteşem sanat dehasıyla yorumlayıp tablolarına aksettiren, tabloları günümüzde dahi nice başkentlerde müzelerin en güzel köşelerini süsleyen, fırtınalı denizlerin romantik ressamı: İvan Konstantinoviç Ayvazovski !
İlk Yılları
İvan Konstantinoviç Ayvazovski, 29 Temmuz 1817'de Kırım’ın bir liman şehri olan Feodosiya’da dünyaya geldi. Ailesi Ermeni asıllı olan İvan’ın babası Konstantin, annesi ise Ripsime Ayvazovski idi. Babası iyi eğitimli bir tüccardı. Fakat; 1812'de kasabayı vuran bir veba salgını babasının işini mahvetti ve İvan doğduğunda ailesinin durumu çok da iyi değildi. Bundan dolayı; İvan daha küçük yaşta kahvehanelerde çalışmak zorunda kaldı. Feodosiya birçok farklı kültüre de ev sahipliği yapıyordu. Yunanca, İtalyanca, Ermenice, Türkçe ve Tatarca sokakta yürürken veya kafede otururken bile kulağınıza gelebilecek birkaç yabancı dilden biriydi. İvan, Feodosiya’nın bu çok kültürlü ve renkli havasından etkilendi. Keskin bir müzik kulağı olan İvan kısa sürede halk ezgilerini kemanda çalmayı öğrendi. Asıl hayal dünyasını ele geçiren tutku ise çizimdi. Feodosiya’nın beyaz boyalı duvarlarına odun kömürü ile birçok çizim yapmıştı. Bu durum İvan’ın, Simferopol Lisesi’ne ve St. Petersburg Sanatlar Akademisi’ne girmesine yardımcı olan kasaba valisi A. Kaznacheyev’in dikkatini çekti.
Öğrencilik Yılları
İvan Ayvazovski, ilk olarak 1831 yılında Simferopol Lisesi’ne ardından 1833 yılında St. Petersburg Sanatlar Akademisi’ne burslu olarak girdi. Ayvazovski’nin Petersburg’taki öğrencilik yılları Rus tarihi açısından da birçok çelişkiyi içinde barındıran bir döneme denk gelmişti. Bir yandan Çar I. Nikolas’ın sert otoriter hükmü hissediliyor, siyasi durgunluk dönemi yaşanıyor; diğer yandan ise 1812 Napolyon Savaşları’ndan sonra Rus edebiyat ve sanat alanında yeni bir dönem başlıyordu. Bu dönem; Puşkin, Gogol, Lermontov, Belinsky, Glinka ve Briullov dönemiydi. Akademi içinde yurttaşlık ve vatanseverlik fikirleriyle ilintili Klasisizm akımı revaçtaydı fakat; diğer yandan da Romantizm akımının etkileri de hissedilmeye başlanmıştı.
Karl Briullov’un “The Last Day of Pompeii” (Pompei’nin Son Günü) adlı çalışması hem Romantizm akımının zafer nişanesi idi; hem de Ayvazovski üzerinde en çok tesir bırakan eserlerden biriydi.
Diğer yandan; İvan’ın manzara dersi öğretmeni M. Vorobyov da Romantizm akımın etkisinde kalan akademisyenlerden biriydi. Bu sebeple; öğrencilik yıllarında İvan, büyük ölçüde bu akımın etkisinde kaldı. Fakat; eserlerinde hem Romantizm hem de Realizm akımının unsurları vardı.
1834'te İvan, Fransız ressam Philippe Tanneur’un asistanı olarak atandı. 1836'da ise Akademi’nin savaş tabloları sınıfındaki öğretmeni Alexander Sauerweid’in tavsiyesi üzerine Baltık Denizi filosunun eğitim tatbikatlarına katıldı. Sauerweid, genç sanatçının kendi ayak izlerini takip edeceğini ve deniz savaşlarında uzman olacağını umuyordu. Aynı yılın sonbaharında Ayvazovski’nin çalışmaları akademi sergisinde yer aldı. Eğitiminin sadece ikinci yılında olan biri için olağanüstü bir yetenek ve oldukça dikkat çekici bir ustalık belirtileri gösteren tablolar büyük ilgi uyandırdı.
Yurtdışı Seyahatleri
1837 yılında “Calm Sea” adlı tablosuyla akademide altın madalya elde ederek yurtdışında eğitim görmeye hak kazandı.
Akademi onu bağımsız çalışmalar yürütmesi için Kırım’a gönderdi. Ayvazovski denizin romantizmine ve gizemine kapılmıştı. Alexander Sauerweid’in çalışmaları ve Baltık Denizi filosunun tatbikatlarına katılmış olması onu bu konuda tablolar yapmaya teşvik etmişti. Kırım’da en sevdiği temalara dönme şansı elde etmişti. Kafkasya Kıyı Hattı Komutanı N. Rayevsky, Ayvazovski’ye Karadeniz filosunun tatbikatlarına katılmasını önerdi. 1839'da üç kez denize açıldı, birçok resim yaptı ve amiraller M. Lazarev, V. Kornilov ve P. Nakhimov ile tanıştı. Rus donanması onu ilgiyle karşıladı.
1840'ta St. Petersburg’a geri döndü ve hemen ardından aynı senenin Eylül ayında Roma’daydı. İtalya’da yaşayan Nikolay Gogol ve Alexander İvanov gibi Rus sanatçılarla kısa sürede arkadaş oldu. Bu sırada çizimlerine devam etti ve bu çizimler ona beklenmedik bir ün kazandırdı.
The Art Gazette, Ayvazovski hakkında şöyle yazıyordu:
“Ayvazovski’nin Roma’daki tabloları sergilerin en iyisi olarak adlandırılıyor. “Napoli’de Gece” ve “Fırtına ve Kaos” adlı eserleri güzel sanatların başkentinde öyle bir sansasyon yarattı ki asillerin sarayları ve sosyete mekanlarında Güney Rusya’dan gelen bu ressamın şöhreti konuşuluyor. Gazeteler ondan övgüyle bahsederken herkes onun ayı, ışığı ve suyu muhteşem bir gerçeklikle tasvir ettiği konusunda hemfikir. Papa XVI. Gregory, Ayvazovski’nin “Kaos” adlı tablosunu satın aldı ve dünyada sadece en iyi resimlerin asılmaya layık görüldüğü Vatikan’a astı. “Kaos” tablosunun daha önceden görülmemiş bir sanat mucizesi olduğu söyleniyor.”
Zamanının ünlü deniz manzarası ressamlarından İngiliz William Turner onun “The Bay of Naples on a Moonlit Night ”(Ayışığında Napoli Körfezi) adlı eserinden çok etkilendi ki Ayvazovski adına İtalyanca methiyeler yazdı.
1843 yılında Paris’te dünya çapında gerçekleşen bir sergiye katıldı ve Paris Kraliyet Sanatlar Akademisi onu altın madalya ile ödüllendirdi.
Ayvazovski’nin sanatseverleri nasıl büyülediği sorusunu ise Turner şöyle cevapladı:
“Ayvazovski’nin resimlerine baktığınızda sizi hayran bırakan şey, doğaya olan alışılmadık gerçekliğiydi. Hareket eden suyun, yansıyan güneşin ve ay ışığının etkisini yansıtma yeteneğiydi. Kısacası; onun titiz, kesin ama aynı zamanda dramatik deniz tasviriydi.”
1844'te Rusya’ya dönmeden önce Amsterdam’da bir sergi düzenledi. Başarılı çizimlerinden ötürü Amsterdam Sanatlar Akademisi’nin bir üyesi olmakla onurlandırıldı. Rusya’ya geri döndüğünde St. Petersburg Sanatlar Akademisi de onu “akademisyen” sıfatıyla onurlandırdı ve çarın fermanı ile kendisine “Donanma Ressamı” unvanı verildi. Hemen ardından Ayvazovski’den Kronstadt, Revel ve Baltık kıyısındaki bazı yerlerin manzara fotoğraflarını çizmesi istendi.
Kışın sonunda Ayvazovski, mekansal bilgileri kendi şiirsel ruh haliyle birleştirmeyi başardığı bir dizi büyük ölçekli tuvali tamamlamıştı. Aldığı “donanma ressamı” gibi unvanlardan dolayı bundan sonraki birçok tablosunda denizin, gemilerin, fırtınaların ve ay ışığının eşsiz belirtileri vardı. “Denizlerin Ressamı” olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu.
İstanbul’a İlk Geliş
1845 baharında Amiral F. Litke komutası altında Küçük Asya ve Yunan Takımadaları çevresine bir seyahat gerçekleştirdi. Bu seyahat çerçevesinde İstanbul’da Sultan Abdülmecit tarafından Beylerbeyi Sarayı’nda kabul edildi. Bu ziyaretten sonra yerleştiği Kırım’da; Karadeniz sahili, İstanbul ve Odessa’ya dair çok başarılı tablolar çizdi. Bu fotoğraflarda ay ışığının aydınlattığı denizler ve yapılar, güneyin sıcak ve egzotik havası hissedilir.
1840'ların ortasında Ayvazovski, Feodosiya’ya kalıcı olarak yerleşti ama bu tarihten sonra bile sık sık yurtdışına seyahatlere çıkmaya devam etti. Bu arada da Julia Yakovlevna Grefs ile evlendi.
1946–48 yılları arasında resimlerini Rus Donanması’nın yaptığı savaşlara adayan Ayvazovski bu noktada da ciddi örnekler ortaya koydu.
Bunlardan biri de Osmanlı ve Rus İmparatorlukları arasında gerçekleşen Çeşme Savaşı’nı konu alan tablosudur. Işık efektlerini ustaca kullandığı etkileyici bir tablodur bu. Gemilerden çıkan alev ve gökyüzüne yükselen dumanlar bulutlarla rekabet eder. Kızılın ve siyahın gizemini ve ahengini anlatan muhteşem bir şaheserdir. Yine bu savaşlardan birini konu alan tablosu ise “The Battle of Straits of Chios”dur. ( Sakız Boğazı Muharebesi)
1950'lerde Ayvazovski’nin tablolarında Romantizm’in etkileri daha net hissedilmeye başlandı. Bunu onun en başarılı ve en ünlü tablolarından birinde görmek mümkün : “The Ninth Wave” (Dokuzuncu Dalga)
Yüksek dalgalar ve fırtına ortasında bir grup insanın yaşama tutunma mücadelesini anlatmaya çalışmıştır burada Ayvazovski. Bir yandan bulutlara kadar değen coşkulu ve büyük dalgalar huzursuz bir hava oluştururken diğer yandan ufuktaki güneş haleleri yaşamın son kırıntılarını simgeliyor. Tablonun içindeki trajedi resmin canlılığından daha ağır basıyor usta ressamın anlatımıyla.
Ayvazovski, 1853–56 Kırım Savaşı sırasında Sivastopol’da bulundu. St. Petersburg’a giderken sık sık geçtiği uçsuz bucaksız Ukrayna stepleri ilham oldu ona. Sonsuz Ukrayna stepleri Ayvazovski’nin hayal gücüyle birleşti ve o zamana dair birkaç tablo da Ayvazovski’nin usta elinden çıkmış oldu.
1860'larda ise Kafkasya’yı ziyaret etti.
1800'lerin son çeyreğine doğru Rus sanatının her alanında Realizm’in etkileri daha ağır basmaya ve Repin, Kramskoi, Surikov, Shishkin and Levitan gibi isimler adından daha sık söz ettirmeye başladı. Muhakkak Ayvazovski de bu akımdan etkilendi ve bunun etkileri tablolarında görülmeye başlandı. “The Rainbow” ve “Moonlit Sea” adlı eserleri de bu etkinin tezahürüydü.
Ayvazovski’nin bu dönemdeki en büyük başarısı ise “The Black Sea” (Karadeniz)’dir.
Ufukta sakin olan deniz ön planda daha da sertleşir ve suyun pürüzsüz yüzeyini kırar. Denizin enginliği olağanüstü bir şekilde aktarılır ve yer yer denizde mavi, yeşil tonlar göze çarpar. Gökyüzü ise gri bir bulut duvarını andırır. Ivan Kramskoi bu resim hakkında şunları söyler:
“ Resmin içinde gökyüzü ve sudan başka bir şey yok. Yine de su, sonu olmayan bir okyanus gibi, kaba değil, tedirgin, haşin, sonsuz ve gökyüzü daha da sonsuz. Gördüğüm en güçlü tablolardan biri. “
Ayvazovski ve İstanbul
Denize karşı ayrı bir ilgisi olan Ayvazovski’nin 1945'teki ilk İstanbul ziyaretinden sonra da bu şehre karşı ayrı bir ilgisi oluşmaya başladı.
1845–90 yılları arasında 4 defa İstanbul’a geldi. Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamit dönemlerinde sarayda ağırlandı. 1874'te Sultan Abdülaziz’in davetlisi olarak İstanbul’a gelen ressam, padişaha Rus büyükelçi tarafından takdim edildi. Ziyaretinde Mimarbaşı Sarkis Balyan’ın Kuruçeşme Adası’nda (Galatasaray Adası) misafir olarak kaldı. Burada İstanbul’un çeşitli tablolarını yaptı. Sultan Abdülaziz, ressama ikinci dereceden bir Nişan-i Osmani verdi. Aynı yılın Ekim ayında Yıldız Sarayı’nda bir sergi açtı.
Sultan Abdülaziz’in Dolmabahçe Sarayı için sipariş ettiği tabloları burada hazırladı. 1890 yılında, son ziyaretinde Sultan II. Abdülhamid’e iki tablo hediye etti. Rus Sefareti’nde 26 parçalık koleksiyonunu sergiledi ve Sultan II. Abdülhamid tarafından kendisine birinci dereceden Mecidi Nişanı verildi.
İstanbul’a hayran olan Ayvazovski bu şehre dair 200'ü aşkın tablo çizdi ve hayranlığını şu kelimelerle ifade etti:
“Bu aralar İstanbul’u geniş tabloya çizmeye başlıyorum… Belki de bu şehirden daha heybetli başka bir yer yoktur, oraya gidince Napoli de Venedik de unutuluyor.”
Son Yılları
1892'de Amerika’ya bir seyahat gerçekleştirdi ve bu seyahatin ardından “Niagara Falls” adlı tablosunu çizdi.
Hayatının sonlarına doğru, 81 yaşında bir başka şaheser çıktı ellerinden: “Amidst the Waves” (Dalgaların Arasında). Bu eser birçokları tarafından onun sanatının zirvesi olarak kabul gördü.
Ayvazovski, çalışma azmini, enerjisini ve yaratıcı zekasını hayatının sonuna kadar kaybetmedi. Sonuç olarak 6000'den fazla resim ve ustaca hazırlanmış çok sayıda çizim yaptı. Eserlerinin birçoğu görsel sanatların en büyük başarıları arasında yerini aldı.
Ayvazovski, Feodosiya sakinlerinin refahı ve bölgenin kalkınması için çok çalıştı. Kasabaya kendi arazisinden su temin etti, bir sanat okulu açtı, bölgedeki ilk arkeolojik kazıları başlattı ve bir tarihi müze inşa etti. Nihai olarak, onun çabaları sayesinde Feodosiya’da ticari bir liman kuruldu ve kasabaya demiryolu ağı bağlandı. Yaptıklarıyla kasaba halkının sevgisini ve saygısını kazandı.
Ayvazovski, 2 Mayıs 1900'de, “Osmanlı Gemisinde Patlama” adlı şövalesinin başında, sanatını icra ederken kalp krizi geçirerek hayata gözlerini yumdu. Onun keskin ve estetik dehası her zaman sanat tarihinin değişmez ve değerli bir parçası olarak kaldı…
Denizle ilişkisi Karadeniz’le başlayan Ayvazovski’nin tablolarında hırçın dalgaları, sessiz fırtınaları, güneşin suyu yalayan parıltılarını, gizemli mavileri, pembeleri, yeşilleri, ışığın umudunu ve karanlığın melankolisini bulursunuz.
Resim sanatında Ayvazovski gibi denizlerin görkemini, güzelliğini ve gizemini büyülü bir biçimde yansıtan başka bir sanatçı yoktur.
Kaynakça
- http://ivanaivazovsky.life/life/last-years
- https://totallyhistory.com/ivan-aivazovsky/
- https://www.fikriyat.com/galeri/kultur-sanat/osmanlinin-saray-ressami-ivan-ayvazovski/7
- http://www.moodbook.com/history/romanticism/aivazovsky-life.html
- https://www.seturday.com/kultur-sanat/dolmabahce-sarayinda-denizin-sessiz-firtinasi-ayvazovski