Fıtrat Değil, Bok Yoluna…

O yayın yasaklarını koyanlar nasıl kaldırabiliyorlar bu yükü, gece nasıl uyuyabiliyorlar yataklarında bilemiyorum…

Tolga Dorken — Serbest Zırvalamalar
Türkçe Yayın
4 min readNov 29, 2018

--

Drawing of a falling / floating man (Çizim: Danninx, Kaynak: Wikimedia Commons)

Hayatımın uzunca bir bölümünü şantiyeci olarak geçirdim. İnşaat şantiyeleri zor yerlerdir. Yazın çöl sıcağı, kışın kutup soğuğu, yağmurlu günde bile tozlu, kuru günde bile çamurlu, her an kazanın, ölümün nereden karşınıza çıkacağını bilemediğiniz yerler. Her gün toz, çamur içinde olunca da alışır insan, mühimsemez üstünün başının pisliğini. Ölüm olasılığına da alışır. Her gün ölüm korkusu ile yaşanmaz sonuçta. Ta ki ölüm gelene dek.

Şantiyecilik hayatımda iki kez ölümü gördüm. İkisinde de kaza yerinde değildim, olaya şahit olmadım ama sarsıntısını, acısını hâlâ hatırlarım. İnançlı biri değilseniz eğer, öyle cennete cehenneme gidileceğini düşünmüyorsanız, bu önlenebilir ölümler daha da bir koyuyor sanırım insana. Bir gün varsınız, ailenizden uzakta, ne olursa olsun zor koşullar altında ekmek parası kazanmaya çalışıyorsunuz, sonra bir anda yoksunuz işte. Tebrikler, bok yoluna gittiniz Niyazi Bey.

İlk ölümlü kazamı Orta Anadolu’nun güzide bir kasabasında yaşadım. Daha öğrenciydim, adı sanı bilinir büyük bir şirketin şantiyesinde stajyer olarak çalışıyordum. Termik santral inşa ediyorduk. Santral binasının üst katlardaki yürüme yüzeyi metal ızgara parçalardan oluşuyordu. Birisi, nedeni neydi hatırlamıyorum şimdi, o parçalardan birini çıkarmış. İki işçi yükü kucaklamış taşıyor. Biri geri geri gidiyor, arkasını görmeden. Kimse yok ona yol gösteren. Altıncı kattan aşağı düştü. Görenler, duvarlara çarpa çarpa düştü, bir o tarafa vurdu bir öbür tarafa dediler. Görmedim ama film gibi gözümün önünde hep.

Ertesi gün şantiye tatil oldu. İşçiler çalışmayı reddettiler. Tek bir yönetici de “ne demek çalışmamak, işinizin başına” demedi. Gazetelere falan çıktı, kimse laf etmedi. Türkiye koşullarına göre oldukça iyi, iş güvenliği konusunda titiz bir çalışma ortamı olmasına rağmen günlerce huzursuzluk devam etti, sendika temsilcileri geldi, gitti. Koşullar konuşuldu, anlaşıldı. Bir allahın kulu fıtrat demedi, keza daha o kelime günlük hayatımıza girmemişti.

Kabinsiz silindir sıkıştırıcı (Kaynak: Wikipedia)

İkinci kazamı ben artık deneyimli bir mühendisken yaşadım. İrlanda’da bir otoyol inşaatıydı. 40–45 yaşlarında bir adamcağız, tanımıyordum. Silindir sıkıştırıcı operatörü. Resimdeki gibi bir alet, görmüşsünüzdür yol inşaatlarının yanından geçerken. Kalp hastasıymış. Emniyet kemerini takmamış. Çalışırken rahatsızlanıyor, bilincini kaybediyor. Silindir ilerlemeye devam ediyor. Çevredekiler n’oluyor demeye kalmadan yakınında olan drenaj hendeğine giriyor. Önce adam fırlıyor araçtan. Sonra kaç tonluk silindir üzerine yuvarlanıyor. Öyle anlattılar görenler. Ben görmedim ama film gibi gözümün önünde hep.

Şantiye üç gün kapatıldı İş Güvenliği Kurumu tarafından. Polisler, savcılar, gazeteciler, ne ararsan her tarafta. Hepimiz bok gibiydik ama ofiste odamı paylaştığım mühendis arkadaş kadar değildik. Onun yönettiği ekiplerden birinde çalışıyordu ölen adam. Fıtrat falan yoktu ortada. Adamın kalp hastası olduğunu bilmemek de onun suçuydu, emniyet kemerini takmamış olması da, yönetici oydu sonuçta. Emniyet kemerini taksaydı belki fırlamazdı silindirin üzerinden. Yaralanır ama ölmezdi belki. Kalbinde sorun olduğunu bilse koyar mıydı o adamı o işe. Sakinleştiremedik arkadaşı. Hastaneye götürdüler hemen. Yasal sorgulama ve psikolojik terapi içeren bir cehennemin içinde yaşadı aylarca.

Bunları niye anlatıyorum şimdi? Kocaeli’nde üç işçi ölmüş yine. Hemen de yayın yasağı getirmişler, adet olduğu üzere. Kimseler duymasın, kimseler bilmesin istiyorlar ya, işte böyle bok yoluna gidiyor insanlar, bilin istedim. Saklamakla, gizlemekle ölümler azalmıyor, önüne geçilmiyor çünkü. Herkes bilsin, herkes hissetsin ki önüne geçebilelim dedim. Çok boktan bir şey iş yerinde ölümle karşı karşıya gelmek ya, bok yoluna giden için çok daha boktan olsa gerek. Ben sadece kendi yaşadıklarımı paylaşayım istedim.

Yanımda çalışan teknisyen genç bir çocuk var. Şirket aracı var altında, devamlı sağa sola koşturuyor. Bir gün benim kullanmam gerekti. Anahtarı aldım, açtım arabayı. Sürücü koltuğunda emniyet kemeri takılı, belli ki bizim zeki üzerine oturuyor. İş yerinde sakin biriyimdir. Çalışanlarım korkmaz, çekinmez benden. Demek ki kontak atmış bende o gün, etrafımdakiler anlattılar, hiddetlenmişim biraz. “O emniyet kemerini önce götüne sokar, sonra kovarım seni işten” dediğimi hatırlıyorum. Yaparım da. İşini iyi yapmayan kimseyi kovmadım bugüne kadar. İş güvenliğini takmayan çok insanla yollarımı ayırdım ama. Sizin gözetiminiz altında birinin ölmesinin yükü çok ağır çünkü. O yayın yasaklarını isteyen patronlar, o yasakları koyan hakimler, savcılar, o yasakların konulmasını sağlayan politikacılar nasıl kaldırabiliyorlar bu yükü, gece nasıl uyuyabiliyorlar yataklarında bilemiyorum.

İş kazalarının nasıl önlenebileceğini, işçi, işveren ve devletin sorumluluklarını başka bir yazıda uzun uzun konuşuruz. Ben bu yazıda sadece yayın yasaklarına aldırmadan en ince detayına kadar bilin olanları istedim. Altıncı kattan düşen işçinin duvara çarparken çıkardığı sesi duyun, silindirin altında kalan işçinin kemiklerinin kırılışını hissedin istedim. Fıtratlarında falan yoktu, bok yoluna gittiler, sadece ekmeğini kazanmak isterken ölen herkes gibi, bilin istedim.

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--

Tolga Dorken — Serbest Zırvalamalar
Türkçe Yayın

kendi kendine yazar, gezer, düşünür… herbokolog… tw: @DorkenTolga