Feminizm Tarihine Bakış: 1. 2. ve 3. Dalga Feminizm

selvi
Türkçe Yayın
Published in
3 min readJun 28, 2019
Simone de Beauvoir

Feminizm kadınların kadın oldukları için uğradığı ezilmişlik ve eşitsizliğe başkaldırı niteliğinde kadın özgürlüğünü ve cinsiyet eşitliğini savunan bir yaklaşımdır. Latince kadın anlamına gelen “femine” sözcüğünden türemiştir. Genel hatlarıyla feminizm kadınların toplumsal, sosya-kültürel ve politik hayatta yaşadığı zorlukları da ele alarak cinsiyetler arası hak eşitliğini savunur.

Bu yazıda feminizmin başlangıcını ve sonrasında süregelen tarihini yüzeysel bir biçimde anlatmaya çalışacağım. Feminizm algısı İngiltere’de Mary Wollstonecraft’ın 1792’de yayınladığı “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” adlı eseriyle başlamıştır. Tarihe baktığımda kadınlarda bu bilincin ortaya çıkışının aslında ne kadar geç bir zamana tekabül ettiğini görüyorum. Feminist filozof Simone de Beauvoir bu durumu erkek egemenliğinin inşa ettiğini söyler. Ona göre kadın simgesi tarihsel sürecin başında kutsal bir tanrıça olarak görülürken ve anaerkil bir yapı hakimiyetini sürdürürken geçen zamanla birlikte gelişen alet yapımı erkek egemenliğini öne çıkarmış ve kadını bulunduğunu konumdan indirmiştir. Bu egemenliğin ve gücün sahibi olan erkekler olmuştur ve kadınları tanrıça konumundan birer hizmetkar konumuna indirmişlerdir. Kültürümüzde söylenen “cennet annelerin ayakları altındadır” deyişi ile kadınların bulunduğu hizmetkar konum bu noktada bir çelişki içermektedir. Bu tarihsel süreçle birlikte kadının düşünmesi ve eğitim hayatına girişi dışlandığından ve engellendiğinden kadınların bu bilince ulaşması için uzun bir zaman gerekmiştir.

1792 yılından başlayarak feminizm hareketi 3 dalga ile birbirinden ayrılmıştır. Bu dalgaların ortak birer amaca hizmet ettiği noktası şüphesiz ancak aralarında dönemin getirdiği gereklilikler neticesiyle farklılıklar oluşmuştur. Feminizmin birinci dalgası daha çok siyasal anlamda kadınlara verilmesi gereken özgürlükler için mücadele edilmesi kapsamında değerlendirilebilir. Bu dönemde kadınlar için oy, mülkiyet ve eğitim hakkı gibi konular kadınların yürüttüğü aktivist hareketler neticesinde kazanılmıştır. İkinci dalga ise 1960’larda daha çok kadınların cinselliği ve doğurganlığı arasındaki ayrımları ortaya koyması açısından kadın hareketinin cinsel özgürlük kapsamındaki mücadelesini içermektedir. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet rollerinin yıkılmasının önemi ve kadın yahut erkek olarak herhangi bir cinsiyet üstünlüğünden söz edilmemesi gerektiği bu dönemin savunulan fikirleri arasındaydı. Bu dönem Simone de Beauvoir ‘ın “kadın doğulmaz, kadın olunur” sözüyle ve “ikinci cins” kitabının yarattığı büyük etkiyle de anılmaktadır. İkinci dalgada kadınlar bedenlerinin özgürlüğünü savunmuş ve bedenlerini ataerkil norm sistemleri üzerine kurulmuş baskıcı denetimlerden çıkarmak adına kürtaj ve kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olma hakkı istemişlerdir. Yapılan mücadeleler sonucu İngilte, Fransa ve ABD gibi ülkelerde doğum kontrolü yasallaşmıştır. Bundan sonraki süreçte feminizmin üçüncü dalgası dünyada 1990’ların ilk yarısıyla başlamış ve ikinci dalga feminizminden bazı yönleri itibariyle ayrılmıştır. Üçüncü dalga feministleri ikinci dalgadan farklılıkların konuşulması kapsamında ayrılmış ve 2.dalganın mutlak eşitlik istemine karşı farklılıkların dile getirilmesinin önemli olduğu kanaatine varmıştır. Bu noktada ikinci dalga odak noktasında kadın olmanın birleştirici gücünü vurgularken üçüncü dalga kimliklere önem verip ırkından veya cinsel yöneliminden dolayı eziyete maruz kalan kadınları da düşünce kapsamına alarak bu fikri farklılıkların konuşulması üzerinden savunmuştur.

Bahsedilen fikir çerçevesi 3 dalga üzerinden anlatılsa da farklı fikirleri benimsemiş ve kendi içinde ayrılan birçok feminist akım mevcuttur ve kadınların mücadelesi başlangıçtan beri olduğu gibi bu çağda da halen devam etmektedir.

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--