‘’Firar’’

Emilio Santos ölmemeliydi
Türkçe Yayın
Published in
9 min readSep 29, 2019

>*Resim için, Yasemin Güler’e teşekkür ederim.

İnsanın ayakları bazen üşür. Dolayısıyla ayak parmakları da üşür. Ama serçe ayak parmağımızın bu duyguyu tattığı anlar nadirdir, ve eğer bu duyguyu bir kere tattı mı, artık tırnaktan tepeye bütün vücudunuz üşümeye mahkum olmuştur. Kalbinize kadar buz tutmuş olursunuz. Ondan serçe ayak parmağımız çok değerlidir. Masanın ucuna vurduğunuz anda ki size yaşattığı acı duygusunu aklınıza getirmeniz yeterli olur bunun için.

Ben ilk kez serçe ayak parmağımın üşüdüğünü hissettiğim de, kışın soğuğu Kasım-Aralık değil, yazın sıcağı Ağustos ayıydı. Henüz Ağustos ayının başıydı. Bir insan yaz tatiline çıkacaksa eğer kesinlikle Ağustos ayı içinde çıkmalıdır diye düşünüyorum. Bu ayda yapılan tatil bana hep şanslı gelmiştir. Herhalde bunda tembellerin şahı olan Ağustos Böceği hikayesinin bende bir etkisi var. Sizde de olmalı. Karınca gibi çalışmayı da bilmeli insan ama bazen de Ağustos Böceği gibi yatmayı da. Her şeyin en iyisini aramak yerine bazen en iyisinin her şeyini aramak lazımdır. Bundan bazen denizden çıktığınız anda H.D.S (Her şey dahil Sömürücüler)’ler den olmak yerine bir bira bir de Lays’le idare edebilmeniz lazım. Eğer bütün akşamı bu güzel ikiliyle geçirseniz belki o zaman iyisinin her şeyini tatmış olursunuz.

O gün denizden çıktığımda bu düşüncelerdeydim. Kıbrıs’ta Mağusa’nın bir H.D.S otelinde her şeye inat bira-cips yapacaktım. Suyun en güzel saati akşam üstü 7;15 civarıydı. Tabak gibi durgundu. Güneş batmaya yüz tutmuş, lanet martılar da en iyi yaptıkları şeyi yapıp sıcak yerlere ‘’V’’ şeklinde göç etmeye başlamışlardı bile. Ağustos Böceğinin felsefesini seven ben, martıların bu sürekli yaz yaşama huyundan nefret ederdim. Onlarda sürekli çalışan karıncaların başka bir modeli. Onlarda sürekli tatilde, karıncalar da sürekli işte. Sistem için bazen eşitlik lazımdır. Belki martılar karıncaları tutup sıcak yerlere götürmelilerdi. Böylelikle martılar iş yapmış, karıncalarda bir seyahat etmiş olabilirdi. Ya da bizim tembel böcek gibi olayları dışarıdan saz tıngırdatarak izlemeye devam edeyim ben. Çünkü çok fazla düşüncelere daldığım için hem biram ısınacak hem de cipsim için ağzımın suyu akmaya başlayacak.

Islak sarı yengeçli mayom, beyaz polo yakam la SeaBar’dan malzemeleri aldım. Havlumu boynuma atmıştım. Islak havlumun tenime değmesinden hoşlanmıyorum. Denizin en güzel gözüktüğünü düşündüğüm yere bağdaş kurarak -burası bir asma kat, denize nazır- denizin gel git lerini izlemeye başladım. Güneş henüz batmakta, ama neyse ki lanet martılar uzağımdaydı. Anca seçebiliyordum onları artık ufukta. Bu kadar hayvanların özel yaşantısını düşünen ben biramı açtırmayı unuttuğumu fark ettim. Aldığım barmaid kız da sormamıştı sağ olsun açayım mı diye. Manzara güzel ama ben şansızdım. Çünkü ben öyle çakmakla açabilen adamlardan değilim bunları. Ama bütün karıncalar, böcekler ve martılar adına şansım dönmek üzereydi. Muhtemelen benim gibi düşünen bir kız (H.D.S’ciler den kaçan) azıcık uzağımda denizi izliyordu. Havlusunu beline sarmıştı. Çünkü kızlar en sıcak anlarda bile üşümeyi başarabilirler. Sanırım ondan rica edecektim biramı açmasını. O da üşüyorsa halen, bende zerre ıslanmamış havlumu pekala ona taktim edebilirdim. Cipsimi de paylaşabilirdim. Islak ellerle yemesi zevkli olabilirdi. Karşı cinse yaklaşmak ister 7 ister 77 ol her zaman zordur. Başlıyoruz.

Bismillahirrahmanirrahim;

  • Merhaba,
  • Hı efendim?
  • Merhaba, Ben falanca kişiyim filanca yerden geliyorum. Burada falanca gün kaldım ve şimdi geriye sadece bir filanca günüm kaldı. 16 yaşımdayım. Biramı açabilir misin? Ben beceremiyorum. Karşılığında üşümememe yardımcı olabilirim.(Ayaklarıma üşüme gelmeye başladı ama henüz serçeye inmedi)
  • Ver açayım. Zaten üşümüyorum. (Belki biraz olabilir)
  • Ama çenen titriyor? Ve senin dişlerinde tel mi var? Ağzında ki tellerle mi açacaksın yoksa biramı? (Şansım azalıyor.)
  • Evet tel takıyorum. Seninkiler gibi düzgün görünebilsin diye dişlerim.(Gözleri renkli bunun? Saçları da kıvır kıvır.)
  • (En kötü şeyde bile bazen şans dönebiliyordu sanırım, yoksa martılar haklı mıydı?) Çok teşekkür ederim. Ben günde 4 kere fırçalıyorum ondan herhalde.
  • 4? (Max. 3 değil midir hatta ülkemizde 1 falan?)
  • Evet 4 kere. Geçe çişe kalkınca da bir kere fırçalıyorum. (Halen de öyle)
  • Saçmaymış. Ver açayım. (Çakmağım neredeydi)
  • (Saçma ama güldürdü seni) Çok sağ ol ya. Sen olmasan içmeyecektim. Beraber takılalım mı? Denizi izleriz.

Kızın, uzun beline kadar inen saçları ve hafif kilolu bedenine yine de bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum ona karşı; bütün konuşma boyunca. Abilerimden öğrendiğim bir taktiği, acemice ona uygulamak istiyorum. Konuşurken sadece onun gözlerin bak. Çipil çipil olan gözlerine. Arada sağa-sola saçma bakışlar at, burnuna elini götür ve karşı tarafın konuşmalarını tam olarak anlamasan bile, onu hep dinle, ya da dinler gözük. Bu ikisi arasındaki farkı hiç kimse, hiç bir zaman anlamayacaktır.

Klik, tıpss ve muhteşem köpükler… Eğer kız orada olmasaydı o köpüklerin hepsini ağzıma almaya çalışırdım da Allah’tan kızlar bu tarz güdüsel hareketlerimizi kısıtlamalarımızda doğal bir stepne.

  • Al bakalım. İçerdin tabi ki ne alakası var? Bar’dan açtırabilir din. (Salak mı bu?)
  • Evet de üşendim oraya gitmeye. Sen de çakmak neden var sigara mı içiyorsun? (Sen kaç yaşındasın)
  • Evet bazen. Sen de içki içiyorsun. Ben 14 yaşındayım. (Aslında 13 de bunu söyleyemem ona)
  • (Herkes sürekli genç gözüktüğü için ya da insanlar şu günümüzde birbirleri kırılmasın diye hep iltifat ettikleri için yaş mevzularında herkes hep 23 ile 35 arasındadır. Ama biz 23'den de genciz) Evet benim içkim senin de sigaran var. Akşam Discotek’e gelecek misin? Ben dans etmem, ama orada da kötü alışkanlıklarımıza devam ederiz belki.
  • Bilmem herhâlde gelmem. (Tabi ki de gelirim)

Benim çenem düşüktür. Bu ikili konuşma böyle böyle sürüp gitti. Ta ki ben de üşüyene kadar. Denizin rengi karardı. Karıncalar paydos etti, tembel böceğimiz sazının ayarını tamamladı ve martılarda yarım mil yol aldı. Islak ellerle cips yedik. Ben onu sigarasından, o da benim biramdan dem aldı. Sanırım birbirimizi beğenmemiz için yeterli meraka sahiptik. Ufak yaşımıza rağmen olan kötü alışkanlıklarımız kim bilir belki de geçesine başka bir hizmete nazir edebilirdi. Kız da akşam yemeği yemeyeceğini söyledi, demek ki o da H.D.S cilerden değildi. Ya da heyecanlı bir sigara-bira-cips kaçamağı herkesi doyurmaya yetmişti. Doğru kızı bulmuştum. Hem de 16' ım da.

Odam da bana şans getirdiğine inandığım çeşitli şeyler yaptım. Mavi gömleğim ütüsüz ama hazırdı. Kot pantolonum biraz büyüktü bana babamın kemeri ne güne duruyordu? Babalar bu günler için vardı. Şanslı iskelet desenli külotum tam da babamın kemeri gibi bu günler içindi. Ağları biraz yırtılmıştı ama şans getirdiği için yine kullanılırdı. Alt tarafı kızın yanında donumu çekerdim ara da ne olacak? Balkondan baktığımda, gece çıkan ay bile güneş gibi sıcak yapmıyordu havayı. Denize vuruyordu. Yakamoz da vardı. Tommy parfümümü de sıktım ve geriye tek bir şey kalıyordu. Diş fırçalamak.

Ben yazları da çorap giyiyordum. Heyecanlandığım zaman ayağımın üşüdüğü oluyordu. Demir gibi buz tutardı. Ondan yine çoraplayım. Ayakların ve parmakların sıcak kalması önemlidir. Yoksa ölmeniz an meselesidir. Ayaklar soğudu mu, hele de şerce ayak parmağı, yandığınızın resmidir. Çünkü ölüm ayaktan gelir ve firar etme şansını size vermez. H.D.S ci martılar gibi sıcak yerlere kaçamazsınız.

Discotek’e giriş yapacağım şimdi. Çok artistlik yaptığım için de azıcık aç olduğum doğru. Saat tabi ki de 23;30. Zaten akşam güneş battıktan sonra her saat gecedir. Fark etmez. Doktorların dediği gibi; sabahı gören hasta yaşar. Çünkü sabah bir hormonumuz bizi sürekli yeniler ve iyileştirir, akşama doğru bu hormon dengesi azalır ve bundan dolayı bütün hastalıklar akşam basar insana. Romanlarında dediği gibi ölüm gece gelir. Doktorlar & Yazarlar ne derlerse inanın. Ama bu geçe 14'lük arkadaşımla yaşayacağız.

Diskotek’in kapısı resmen karbondan yapılmış boktan bir plastik. İçerisi de çok kalabalık ve leş gibi terle, içki, sigara (o zaman serbest), aşk gibi bir şeylerin karışımı kokuyor. İnsan ilişkilerim iyi diye tam bir kasa Smirnoff Ice alıyorum Bar’dan. O zaman ucuz ama. Bir köşeye elimde kocaman kasayla geçiyorum. D.J beni tanıyor. Ona bir tane yollatıyorum içkiden. O da benim şarkım olan Usher’dan Yeah’i çalacak ben ona işaret verdiğimde. Her şeyin bir bedeli vardır çünkü. Kasam da daha tam 19 şişem var. Görenler geliyor. Maddesel bir güç oluşturdum kıçı kırık disko da. Ama bu tantana da benim kız nerede? Azıcık daha antenleri açmam lazım. Gördüm. D.J’in yanında.

Bismillahirrahmanirrahim;

  • MERHABA! NAPIYORSUN BURADA HANİ GELMEYCEKTİN? (Gece daha da güzelleşmiş kız)- O zamanlar kızların Hayır’ının evet demek olduğunu bilmediğim için neden orada olduğunu safça anlamaya çalışıyorum-
  • HA? (Parfümü güzelmiş)
  • BURADA ÇOK SESS VAR. MASAMA GELMEK İSTER MİSİN? (Smirnoff ile diyetimi ödediğim D.J e 14 lük çıtır sevgilimi kaptırmaya niyetli değilim)
  • BURASI İYİ. BURAK -DJ imiz- BANA İSTEDİĞİM PARÇAYI ÇALACAK BİRAZDAN.
  • (Burak mı? Ne ara Burak oldu?) HA ANLADIM. BEN DE SENİN İSTEDİĞİN PARÇAYI ÇALDIRIRIM. HANGİSİ SÖYLE BANA BEN SÖYLERİM ONA. SEN DE MASAMA GEÇ. ORADA İÇKİM VAR BİR SÜRÜ, İÇERİZ.

Masama geçtik. Kız da geldi. Herkesi kasa kasa içkilerle mi kandıracağım ben hayat boyu? Usher, Yeah’dan vazgeçtik, ve hanımefendinin istediği parçayı çaldırdım adama. 50 Cent Candy Shop çalıyor şimdi arkada biz kızla konuşmaya çalışırken bangır bangır. Kız sigara içiyor. Burnum sigara kokusuna hemen alışıyor ama. Ben de muhtemelen votka kokuyorum. O da buna alışsın bir zahmet. Müzik kabinin oradayken gelen onca tavşanlı çorabıma rağmen gelen ayaklarımın üşümesi duygusu şimdi geçti. Çünkü kız benle konuşuyor onu yaşlı D.J’den kurtardım ve efil efil de bana dokunuyor diyebilirim. Şunu unutmayın ki; her türlü dokunma flörtten sayılır. Ondan keyfim yerimde. Saat şarkılarla içkilerle masamıza gelen tanımadığım ve şu anda bile bilmediğim insanların eşlik etmeleriyle gece 02;00 yi buluyor. Ve Einstein bir kez daha haklı çıkıyor. Zaman mutluyken hızlı, mutsuzken de yavaş akıyor. Ama sürekli 50 Cent’in şarkıların bir kolaj olarak çalması canımı sıkmaya başlıyor.

Gece yarısı. Olabilecek en güzel yerdeyiz. Kumsalda. Sevişen, öpüşen, koklaşan çiftlerin arasından dikkatlice geçiyoruz yeni kız arkadaşımla. Herkesin yaşı yeminle benden büyük. Çoğu insanın elinde benim altın kasam dan çıkan içkiler var. Bu şekilde insanlara dokunmak güzel diye düşünüyorum. Allah’ın cezası martılar varacakları yere vardı mı? Karıncalar iş başı yaptı mı? Padişah böceğimiz kimleri neşelendiriyor bu saate? Keşke burada yanımda olsaydı bize Akdeniz akşamlarını çalacağına eminim.

Kendimize bir şezlong bulduk. Bilen bilir, kum muhteşemdir. Deniz yine en son bıraktığımız gibi kara gözlü. Ay yukarıdan yeni yetme çapkınlarla ve yaşlı kurtlarla parlak bir şekilde göz kırpıyor. Yakamoz kesinlikle konu açmak için bize bir şans tanıyor. Kötü olan şey oturduğumuz andaki şezlongun ortasındaki köprü. Sizi temin ederim ki bu plastik köprü İstanbul’un Anadolu-Avrupa yakasını birbirinden ayıran metal köprüden bile daha taş kalplidir. İnsanların, sevenlerin ve fırsatçıların birbirlerine yaklaşmasını önlerler. Kötüdürler. Ama çözeceğiz. Çünkü ayaklarım halen sıcak.

Bir kere daha, Bismillahirrahmanirrahim;

  • Senin tellerin ne zaman çıkacak? (Allah’ım beni karınca yap da yuvama girip bir daha çıkmayım. Sürekli çalışmaya da razıyım)
  • Bilmiyorum. Sen daha önce hiç öpüştün mü? (…)
  • EVET. (HAYIR)
  • Ben de öpüştüm. (…)
  • Güzel.
  • Ben çok güzel French Kiss yaparım.(O ne demek?)
  • Ben de yaparım. (O ne demek?)

Bir anda aradaki plastik Boğaz Köprüsü yıkılır ve sanırım kız arkadaşım olan kız, benim yanıma sığışıverir.

Allah’ım.

Ayaklarım buz tuttu. Ayak serçe parmağım bile buz tuttu, ve bu pek nadir olur. Tavşanlı çorabım beni kurtarmıyor şu anda. Elimi tuttu kız arkadaşım olan kız. Şimdi beni o salak martılarda kurtaramaz. Neredesiniz ey çalışkan karıncalar? Akdeniz Akşamları söyleyen Ağustos böceği? Hatta H.D.S’ciler şu anda size bile razıyım. Gelin bütün akşam boyunca asla yemeyeceğimiz o bamba çorbasından tut da, ıspanaklı böreklere kadar tabağımızı Waffle iksiriyle doldurduğunuz, en arka masaya davet edin beni. Size söz; bir kasa içkiniz benden. Neredesiniz? Birazdan dudaklarımız mühürlenecek. Yaz aşkı için bir söz verilecek. Bir daha kimse kimseye kötü davranmayacak. Her hayvan dost, her insan kardeş olacak. Akşamları kumu sebepsiz yere tırpanla düzelten çocuğa ‘’kolay gelsin hocam’’ denecek. Çünkü aşk olacak. Aşk olunca her şey düzelir. Dudaklarımız çok yakın şu anda. Saat 04;45 ve Alman deha yine haklı.

Hiç dişi telli biriyle öpüştünüz mü? Ve/veya bu sizin ilk öpüşme tecrübeniz oldu mu? Benim evet. Korkunç ama güzel olan bir öpüşme sonrası, belki de French Kiss, kız arkadaşım olan kızın diş telleri dudağımın bir kenarını kanatıyor ve buz gibi olan ayaklarım ve serçe parmağımla kızı kendimden uzaklaştırarak o anki heyecanla firara başlıyorum. Ayakkabı yok, tavşanlarda yok, çırılçıplak bir şekilde hayvan gibi sahil de koşmaya başlıyorum. Tek isteğim ayağımdaki serçe parmağımın ısınması.

İnsanın ayakları bazen üşür. Dolayısıyla ayak parmakları da üşür. Ama serçe ayak parmağımızın bu duyguyu tattığı anlar nadirdir, ve eğer bu duyguyu bir kere tattı mı, artık tırnaktan tepeye bütün vücudunuz üşümeye mahkum olmuştur. Kalbinize kadar buz tutmuş olursunuz. Ondan serçe ayak parmağımız çok değerlidir. Masanın ucuna vurduğunuz anda ki size yaşattığı acı duygusunu aklınıza getirmeniz yeterli olur bunun için.

Saati bilmiyorum. Günü de bilmiyorum. Üzerimde bir şey yok. Evli miyim, çoluğa çocuğa karıştım mı, dede miyim bilmiyorum. Karıncalar, Ağustos Böcekleri ve bencil Martılar arkadaş oldu mu bilmiyorum. H.D.S ciler haklı mıydı acaba onu hiç bilmiyorum şu anda. Kızın adı neydi anımsayamıyorum. Burası hayatımda hissettiğim en soğuk yer. Birisi geldi. Kız mı erkek mi hissedemiyorum. Beni çıkardı. Şimdi de ayağıma bir şey takıyor. Bir barkod etiketi gibi. Aklıma mağazada çalışırken depodan reyona çıkışının yapıldığı esnadaki okutma işlemi geliyor. Herhalde beni bir yerlerden çıkarmak ve göndermek için okutma işlemi yapıyorlar. Kendi adım ve soyadım var bu dalganın üstünde, ve üzerinde de bir numara var. Burası çok soğuk ve zamansız bir yer. Alman üstat bu durumu çözse de bence şu anda benim gibi anlamlandıramadığı için bahsedemezdi. Ben ne ara kumsaldaki kızı bırakıp da buraya geldim işte bunu hiç bilmiyorum, ve daha da kötüsü o gün heyecandan dört nala koşup firar eden ben neden bir gıdım emekleyemiyorum bile.

Tek isteğim ayağımdaki serçe parmağımın ısınması.

--

--