Firuzağa’da Ne Oldu?

ömer.
Türkçe Yayın
Published in
4 min readJun 28, 2016

Üç derviş tekkenin bir köşesinde kendi hallerinde otururken, kıdemli dervişlerden biri, o akşam ziyarete gelen bir misafirle ilgilenmektedir. Misafir zat, kıdemli dervişe çeşitli sorular sorup merakını gidermeye çalışır.

Sohbet hemen köşede oturan üç dervişe gelmiştir. Kıdemli derviş, sol başta oturan dervişi tanıtırken “o çok iyi bir Müslümandır, takva ehlidir. Kimseyi incitmez” der ve hemen ortadaki dervişe geçer. “Hele ortadaki derviş ondan da iyidir. Kimseden de incinmez.”

Misafir şaşkın hayran bakışlarla kendi hallerindeki dervişleri süzmektedir.

Sıra üçüncü dervişe gelince, kıdemli derviş, ihvanını yere göre sığdıramaz. Öyle ki diğer bütün dervişlerden daha iyicedir. Dervişler hakkında yeterli fikir edindiğini düşünen misafir zat, onların yanına gider.

Biraz oturduktan sonra hiçbir şey söylemeden en soldaki dervişe tokadı basar. Derviş tokadı yer amma şöyle kafasını kaldırıp da bakmaz, vuran kim diye. Öylece oturmaya devam eder. Hayret içinde kalan misafir, hemen ortada oturan dervişe de iyi bir tokat kondurur. Dervişin tokatla beraber sendelemesiyle kafasını kaldırması bir olur. Birdenbire tokadı yapıştıran misafirin ellerine yapışır derviş. “aman efendim bir şey oldu mu? Eliniz acımadı ya!” diyerek bin bir özür diler.

Misafir şaşkınlıktan iyice keyiflenmiştir. İçinden “ulan bu ikisi böyleyse, üçüncüye vursam kanatlanıp kırklara karışacak” diye düşünür.

Derken okkalı bir tokadı da en güzide dervişin yanağına yerleştirir. Derviş tokadı yediği gibi doğrulur, gerdiği elinin ayasını misafirin suratına indirir. Misafirin bütün o keyifli hayreti şoka dönüşmüştür. Yediği tokatla beraber sendeleyerek gerisin geri kıdemli dervişin yanına varır. Zira onun en çok övdüğü dervişten, diğerlerinin aksi bir davranış görür. Hemen şikayete koyulur.

Kıdemli derviş, tatlı bir tebessümle misafire bakar ve şöyle der: “Eee… Birisinin sana, insanlara vurmanın kötü bir şey olduğunu hatırlatması gerekiyordu” der.

Tophane İsmail Rûmi Âsitanesi meydan-ı şerif.

ELİMİZDE NELER VAR?

Yıllardır Müslümanların Türkiye’de yaptıkları her şey, [dünyayı karıştırmıyorum çünkü IŞİDler, El Kaideler, Talibanlar zaten herkesçe malum(!)] yobazlık, barbarlık, köylülük, cahillikle itham ediliyor. İthamların hemen ardından, kardeşlerinden utanarak ve sıkılarak sazı eline alanlar, olayın iç yüzü hakkında asla bilgi sahibi olmaya çalışmadan, sadece mevzuun medyaya yansıyan kısmıyla ilgili eleştiriye ve öz eleştiriye yöneliyorlar. En son Firuzağa semtinde meydana gelen tartışma gözümüzün önünde cereyan etti, ediyor.

Öncelikle, Ramazan ayındayız, bu bir. Baskı, şiddet ve zulmün had safhaya ulaştığı o mübarek ay! Olayın geliştiği yer, her geçen gün bir yenisi türeyen, ülkemize ciddi kültürel ivme kazandıran, sanat galerilerinin komşularından bir plak dükkanı. Olayın mağdurları, kimseyi rahatsız etmeyecek seste müzikler dinleyen, kapı önlerinde asla yüksek sesle konuşmalar yapmayan ve bir takım içkiler tüketen genç entelektüellerimiz. Olayın failleri… İşte onlar yıllardır değişmeyen barbar, yobaz, cahil, adi, pislik Müslümanlar…

Bütün bunları bir araya getirdiğimizde neler olduğunu, Müslümanların nasıl hakarete uğradıklarını, İslam’ın karşısında olanların küfürlerini nasıl pekiştirdiklerini, en önemlisi de biz Müslümanların kendimizden nasıl utandırıldığımızı görüyoruz. Peki, olayın aslı nedir?

16 Ekim 2014 tarihli Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde Süleyman Seyfi Öğün, yıllardır bu tür haberlerle gündeme gelen Tophane semtinde “aslında” neler olduğunu bize anlatıyor.

Sulukule’den farklı bir dönüşüme maruz kalan Tophane’nin günümüzde nasıl bir kentsel dönüşüm yaşadığını bize aktaran Öğün, Beyaz Türklerin Tophâne’de keyifle sürdürmek istedikleri kozmopolit bir hayâtı inşâ edebilmek adına, Tophâneli’yi oradan uzaklaştırmak için ellerinden geleni ardlarına koymadıklarını ve bunu nasıl sessiz ve içten içe yaptıklarını anlatıyor.

Daha sonra, Tophâne’de, Mustafa Dede olarak bilinen, Tophane Tayfunspor’un da başkanı olan Mustafa Yalçın ile bir sohbet gerçekleştiren Öğün, geçmişten bu yana Tophâne’nin kendi sivil kültürel dönüşümünü şöyle özetliyor:

“Öncesinde her türlü yasadışılığın kol gezdiği bir suç mahallesi olan Tophâne, bir doktorun oraya yerleşmesiyle dönüşmeye başlamış. Doktor, kimsenin el uzatmadığı bu fakir insanlara bedâva sağlık hizmeti vermiş. Daha sonra, onları çoktan unuttukları din ile tanıştırmış. Tophâne’nin namlı bitirimleri, bıçkınları, kabadayıları, esrarkeşleri, hırsızları birer birer tevbe etmişler. Elbirliği edip mahallenin namusunu oluşturmuşlar. Yoksullukları değişmemiş. Ama Tophâne’yi yüz yüze sıcak ilişkilerin hüküm sürdüğü, herkesin birbirine dar gününde destek verdiği, ortak bir güvenlik havasında yaşadığı bir mahalle haline getirmişler. İstanbul “un yaşadığı kültürel değişimden kendilerini korumaya çabalamışlar. Bunun için içlerine kapanmış ve birbirlerine kenetlenmişler. Reddetmiyor; “Evet” diyor Mustafa Yalçın, “yeri geldiği zaman şiddete başvuruyoruz. Ama bu, sâdece kendimizi korumak, mahallemizin namusunu korumak için”. (Mahalle hayâtına övgüler yağdıran Beyaz Türkler işin bu tarafını görmezler. Sıkışınca “mahalle baskısı” diye bir şeyden şikâyet ederler. Mahalle; beğenin, beğenmeyin namusuyla işte budur.).

Dün Gezi Parkı’nda cereyan eden ve bugün sosyal medyada linç kampanyasına dönüşen Firuzağa meselelerinin temelinde yatan şey işte bu…

Türkiye’de yıllardır Müslümanlara yapılan “müşteri, misafir” muamelesi, bugün gerçek Tophanelilere yapılıyor. Türkiye’de Müslümanlar sanki bu toplumun aslî kültürünü oluşturmuyormuş gibi, bir de alt kültür muamelesi görüyorlar. Yine daha özelde aynı muameleye Tophane sâkinleri mâruz kalıyor. Onlara birer yabancı gibi müstehzi bakıyorlar; onları kendi mahallelerinden, yurtlarından, evlerinden, dükkanlarından uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Ve bunu gayet kibar bir şekilde “sizi şöyle alalım” diyerek yapıyorlar. Fakat bu kibarlık paravanının ardında, Tophanelilerin namuslarına el uzatıyorlar. Bütün bunlar cereyan ederken biz de sürekli suçu Müslümanlarda arıyor, üstümüze düşen tek vazifenin kardeşlerimizi köylülük, cahillik, barbarlıkla itham etmek olduğunu zannediyoruz. Yazık ediyoruz.

Dervişler, enseye şamarı yiyip lokması elinden alınacak insanlar değildir!

  • Tophaneliler yedikleri tokadın karşılığını vermeye devam edecekler.
  • Taksim'e o selâtin câmi çok yakışacak.

Bizler de izleyip göreceğiz.

--

--