Fitoterapi ve Bilimsel Kanıtlar
Herkese merhaba
Bu gün sizlere fitoterapi ile ilgili okuduğum makale ve tezlerden bir derleme hazırladım. Kökeni yüzyıllar öncesine dayanan, bitkisel tedavi dünyası fitoterapiyi tanımlamakla başlayalım.
Fitoterapi Nedir?
Bitkilerin hastalıkların tedavisinde veya hastalıkların bulgusunun iyileştirilmesinde kullanılmasıdır.
Bitkilerden elde edilen ilk etken madde afyon bitkisinden izole edilen morfindir. Bunu 1820’de kına, kınanın kabuklarından kinin, 1868’de yüksük otu yapraklarından kalp yetmezliği tedavisinde kullanılan digitalin ve 1890’da söğüt dalı kabuğundan asetil salisilik asidin izolasyonu takip etmiştir .
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 1980 yılında tıbbi bitkileri ‘Bir veya birden fazla organıyla tedavi edici veya hastalıkları önleyici olabilen veya herhangi bir kimyasal-farmasötik sentezin öncüsü olabilen bitki çeşitleridir’ şeklinde tanımlayarak bitkisel ilaçları kabul etmiştir. Hastalıkların önlenmesinde ve tedaviyi desteklemek amacı ile tıbbi etkisi bilimsel olarak kanıtlanmış bitkilerin etkin maddelerini taşıyan kısımları ve bir işlem yoluyla elde edilmiş doğal ürünleri ile bunlardan hazırlanarak standardize edilmiş farmasötik formlar ( tablet, kapsül…) ve bitkisel ürünler kullanılarak yapılan uygulamaların bilimsel incelenmesidir.
Fitoterapiyi açıkladığımıza göre şimdi size çeşitli kaynaklardan derlediğim birkaç örnekten bahsetmek istiyorum.
Akamber : Deriyi nemlendirmek üzere gül suyu ile karıştırılır ve bu karışım bir pamukla temizlenmiş yüze gece yatmadan önce sürülerek kullanılır.
Alman papatyası : Saçı besleyici olarak ve eczacılıkta saç şampuanlarının bileşiminde kullanılmaktadır. Demlenmiş suyu da saç rengini açıcı ve besleyici olarak kullanılmaktadır. Antiinflamatuar, antipruritik ve antibakteriyel etkileri olduğu gösterilmiştir ve yara iyileşmesini hızlandırdığı bilinmektedir.
Arap zamkı : Türk Hekimi Nidai, bitkinin sirkede ezilmiş şeklini bazı deri hastalıklarında kullanmıştır. Halen halk arasında gül suyu ile eritilip oluşturulan karışım kepeğe karşı kullanılmaktadır. Uyuz ve egzama gibi bazı deri hastalıklarında haricen ve dahilen kullanılmıştır. Türk Kodeksinde kayıtlı olan bu ilacın egzama ve psöriaziste kullanılabileceği modern tıp tarafından da kabul edilmektedir.Tamamen sağlıklı bir kişide ev yapımı ardıç katranı kullanımına bağlı ateş, renal yetmezlik (böbrek yetmezliği), karaciğer toksisitesi ve yüzde şiddetli yanma geliştiği bildirilmiştir.
Arpa : Halk arasında egzamayı tedavi etmek için kullanılmaktadır. Egzamaya karşı kepeği alınmamış arpa unu kavrulduktan sonra yenilir. Pamukçukta bir miktar arpa su ile kaynatılır ve bu suyla gargara yapılır.
Bal (Mel): Bal eski Mısır’da yara tedavisinde kullanılmıştır. Hipokrat balı kirli yaraların temizlemek için kullanmıştır. Halk arasında çıban, sivilce, açık yara ve bazı şişliklerin tedavisinde petekli bal ısıtılıp oluşan eriyik pomat şeklinde kullanılır. Dokuz yeni doğanda yapılan bir çalışmada cerrahi yaralarda uygun antibiyotiklere cevap alınamazken günde 2 kez uygulanan 5–10 ml doğal balın yara iyileşmesini beşinci günde başlattı ve yaranın 21.günde steril olup iyileşmenin tamamlandığı saptanmıştır.
Beyaz lahana : Stria distensa oluşumunu önlemek ve tedavi etmek amacıyla kullanılır. Kılcal damarlarlardaki çatlamayı engelleyici etkisi de vardır.
Biberiye : Orta çağda Avrupa’da biberiye çiçekleri beyaz şarapta kaynatılıp losyon elde ederek yüz temizliği ve çiçekleri suda haşlanıp yağlı saçların temizliği için kullanılmıştır. Cerahatli yaraların tedavisinde, saçları gürleştirmek için ayrıca ağız ve diş eti enfeksiyonlarının tedavisinde gargara olarak kullanılır. Bitkisel içerikli kozmetiklerin içerisinde sık kullanılmaktadır.
Hüsnüyusuf: Anadolu’da kadınların yüzlerini gerginleştirmek ve pembeleştirmek için hüsnüyusufu yakıp külünü pudra gibi yüzlerine sürdükleri bilinmektedir.
İncir yaprağı: İncir yaprakları halk arasında egzama ve bazı deri hastalıklarında kullanılır. İncir bitkisinin dallarındaki süt siğil ve nasırlara sürülür. İncirin deri temasının ardından güneş ışınlarına maruziyet sonucunda fitofotodermatit olguları gözlendiği bildirilmiştir.
Kakao yağı : Emziren annelerdeki meme başı çatlaklarını iyileştirmek için kullanılır. Vücudu nemlendirmek için deniz banyolarından önce sürülür.
Kantaron : Salih Bin Nasrullah, kantaronun yaraları iyileştirici etkisi olduğunu yazmıştır. Bir miktar kırmızı kantaron kurutulup zeytinyağı içeren bir şişeye konarak güneş gören bir yerde bir yıl kadar bekletilir. Sarı kantaron da aynı şekilde hazırlanır. Her ikisi de yaralara sürülerek kullanılır. Yara iyileştirici ve antibakteriyel özelliği vardır. Kullanılırken güneşten korunmak gereklidir, güneş lekesi oluşumuna neden olabilir.
Karabiber : Halk arasında karabiber, bal ve soğan ile karıştırılıp saç dökülen yerlere sürülerek kullanılır. Kontakt dermatite neden olduğu bildirilmiştir.
Karanfil : Halk arasında ağız yaralarına karşı kullanılır. Antiseptik, antibakteriyel, antifungal, antiviral etkileri bulunmaktadır.
Karnabahar : Karnabahar yaprakları zengin bir kükürt deposudur. Kükürt antiseptik, antiparaziter ve akne kurutucu olarak kullanılmaktadır.
Maydanoz : Maydanoz asıl olarak karaciğer hastalıklarında kullanılır. Maydanozda mantara karşı etkin maddeler bulunmaktadır. Maydanozun içerdiği apiol maddesinin kalsiyum emilmesini engelleyici özelliği olduğundan osteoporozu (kemik erimesi) olanlar için tüketilmesi önerilmemektedir. Maydanozun kanserden koruyucu etki gösterdiği ileri sürülmüştür.
Safran: Eski Romada Plin safranı kaşınmaya karşı kullanmıştır.
Nar kabuğu: İbn-i Sina parmak kaşıntılarına şarapla hazırlanmış nar kabuğu pomadı kullanmıştır. Halk arasında uçuğa karşı ekşi nar meyvesi kabukları kurutulup toz haline getirilip sürülerek kullanılır. Bazı havyan deneylerinde, kanserli hücrelerin büyümesini inhibe ettiği gösterilmiştir.
Sarımsak : Yüzyıllardır halk arasında kullanılmaktadır. Yaralarda ve çeşitli saç hastalıklarında kullanılmıştır. Neolitik dönemlerden beri bakteri, küf ve mantarlara karşı etkili olduğu düşünülen bir bitkidir. Hint tıbbına göre Mahushuea adı verilen sarımsak tonik olarak böcek ısırığı, deri ülseri ve iltihaplı deri hastalıklarında kullanılır. Hipokrat bazı yaraların tedavisinde kullanmıştır. Ayrıca Erasistratos egzamayı tedavi etmek için sarımsağın, kükürt ve sirkeyle hazırlanmış merhem şeklinde kullanımını önermiştir. Orta Çağ İslam dünyasında da deri hastalıklarında kullanılmıştır. XV., XVI. XVII. yy’ların botanikçileri ve hekimleri sarımsağı apseler için topikal olarak kullanmışlardır. Ünlü Alman hekimi Hieronymus Bock (1498–1558) ve Hecker, 1815’de lekeler ve baştaki kepek için sarımsaktan yararlanmıştır. Halk arasında da çok yaygın olarak saçkıran da kullanılır. Saçın döküldüğü yer hafifçe çizilir ve bu çizik alanlara sarımsak sürülür. Sarımsağın bu kullanım şekillerinin birçoğu bugünkü modern tıpça da kabul edilmektedir. Eklem romatizma ağrısı için deriye uygulanması sonucunda kontakt dermatit gelişimi gözlenmiştir.
Sarısabır (aloe vera): Halk arasında son zamanlarda aloe vera ismiyle tanınmaktadır. Topikal olarak apse tedavisinde kullanılır. Saç dökülmesine karşı bir miktar sarısabır su ve sirke ile karıştırılıp, saç dipleri ovulur. Yanıklar ve yaraların iyileşme hızını arttırdığı bilinmektedir. Bunun yanında antiviral ve antifungal etkileri de vardır. Geleneksel olarak iç ve dış yaraları iyileştirici olarak oral yoldan kullanıldığı hakkında kayıtlar da bulunmaktadır. Dermokozmetik uygulamalarda deri onarıcı ve irritasyonu azaltıcı etkisi nedeniyle sık kullanılmaktadır. Yara iyileşmesinde etkili olduğu gösterilmiştir.
Zencefil : Asya’da deri hastalıkları için kullanılır. Antibakteriyel olarak merhem şekli enfeksiyonlu ve egzamalı deri bölgesine sürülür. Kortizon maddesinin rakibi olarak tanımlanır. Çinliler taze zencefili deri hastalıklarında kullanırlar. Akne, furonkül tedavisinde ve deri yaşlanmasını önlemek amaçlı olarak da kullanılmaktadır.
Zerdeçal: Halk arasında apse ve böcek sokmalarında kullanılır. Kanser tedavisinde kullanılabilir. Halk arasında grip ve kuru öksürük tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir.
Çoğu makalenin asıl metninde tarif verilmediği için farklı kaynaklardan tarifler vermenin doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü her birimiz farklı organizmalarız, her birimizin yaşı, kronik hastalıkları, kullandıkları ilaçlar farklı. Bu yüzden ihtiyaç duyduğunuz tarifleri kendiniz araştırmanız gerekecek :) Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Yazımı faydalı bulduysanız clap butonuna basmayı ve sosyal medya da paylaşmayı unutmayın.