Futbola Yüklenen Anlamlar

Doğrudan rakiple fiziksel etkileşim ve şiddet içermesine rağmen boks veya diğer dövüş sporları neden futboldaki kadar izleyici kitlesini saldırganlaştıramıyor.

Aras Diler
Türkçe Yayın
3 min readApr 26, 2019

--

Futbol tarihinin en önemli tribün olaylarından biri: “Heysel Faciası”

Günümüzde futbolun gelmiş olduğu nokta basit bir spor olmanın çok ötesindedir. Futbol artık içinde milyar dolarların döndüğü, uğruna savaşların çıkabildiği ve insanların canlarını verdiği başlı başına bir kurumdur. Basit bir oyundan böylesine karmaşık bir yapıya geçişi anlamak için bazı evreleri incelemek gerekmektedir.

Bu oyunun kurumsallaşmış bir şekilde oynanmaya başlandığı 19. yüzyılda İngiltere, sanayi devriminin ve etkilerinin yoğun olarak yaşandığı bir süreçten geçiyordu. Dönemi sosyolojik açıdan ele alırsak; kentlerde artan nüfus, şehir sorunları ve sınıf çatışmaları gibi birçok sorun ortaya çıkmıştı. Bahsi geçen bu dönem, sosyal bilimlerin gelişmesine ciddi anlamda katkı sağlayacak kadar probleme sahipti.

Modern futbolun ilk yazılı kurallarını oluşturan “Cambridge Kuralları”

Toplum içinde belirgin tabakalaşma ve bir dizi diğer şehirleşme sorunlarının da olduğu bu dönemde, kurulan futbol kulüpleri, alt sınıfa mensup insanlar tarafından destek görmüştü. Bu kişiler, gerek kulübün kurucu-yönetici kadrosunda yer almış, gerek futbolcu olarak bulunmuş, gerekse de taraftar olarak takımı benimseyip sahiplenmişi. Böylece, birçok futbol kulübü, sınıf çatışması yaşayan insanların davalarını farklı alanlara taşıyabildiği bir alan haline gelmişti. İşçilerce kurulan Manchester United, yine cephane işçileri tarafından kurulan Arsenal takımları akla gelen ilk örneklerdir. Ayrıca bu kişiler, kendilerini futbol üzerinden görünür kılabilme şansını yakalamıştı. Futbolun üstlendiği bu sosyal rollerin benzerini Punk ve Hip-Hop kültüründe de görebiliriz.

Cephane işçileri tarafından kurulan Arsenal kulübünün top mermisi bulunan logosu

Ada dışındaki Avrupa ülkelerine baktığımızda da kurulmuş olan futbol takımlarının, dönemin konjonktürüne bağlı olarak ideolojik kökleri olduğunu görürüz. Ayrıca, bu ideolojik kökler, takımlar arası rekabetin futbol dışında da varolmasına neden oldu. Böylece kazanmanın ve kaybetmenin sadece maç sonucu olmasının ötesinde sosyal ve siyasal başarının simgesi haline de geldi. Barcelona-Real Madrid, Glasgow Rangers-Celtic, Benfica-Sporting Lizbon, Steaua Bükreş-Dinamo Bükreş, Olympiakos-Panathinaikos, Roma-Lazio ve daha birçok önemli derbinin büyüklüğü futboldan öte temsil ettikleri değerlerle ilgilidir.

Bir kulüpten daha fazlası anlamına gelen Barcelona kulübünün sloganı: “Mes Que Un Club”

Türk futbolundaki kulüpleşme sürecini ele aldığımızda ise İngiltere’deki kuruluş sürecinden daha farklı bir geçmişe sahip olduğumuzu görürüz. Öncelikle, bizim coğrafyamızda futbol, İngiltere’deki gibi kırsalda oynanmaya başlanıp kentlere doğru yayılma şeklinde değil de doğrudan elit İngiliz aileler tarafından İzmir gibi büyük şehirlerde oynanmaya başlandı. Yayılma kısmında ise futbol, yüksek statüye sahip gayrimüslim kişilerden yine üst sınıfa ait Türkler’e doğru bir yol izledi. Bu kulüpleşme süreci incelendiğinde, üç büyük Türk kulübü dahil yerli takımların kuruluşunda görev alan insanların toplum içinde yüksek statüye ve birikime sahip kişiler olduğu görülmektedir. Bununla birlikte Türk kulüplerinin başlıca amacı gayrimüslimlerin kurmuş olduğu kulüplerle rekabet etmek ve işgal yıllarındaki bağımsızlık mücadelesini farklı alanlara taşımaktır. Yabancı takımlara karşı alınan her zafer bağımsızlık yolunda atılan bir adım ve motivasyon kaynağı olmuştu.

Türk kulüplerinin kurucularının üst sınıfa ait kişilerden oluşması, bu kulüplerin birbirleri arasında yaptıkları müsabakaların Avrupa’daki gibi ideolojik temellere oturmamasının en önemli nedenidir. Bununla birlikte futbol, ülkemizdeki birçok siyasi oluşumun ve statü sahibi kişilerin ilgisini çekmiştir, çekmeye de devam etmektedir. Türk kulüpleri, zaman zaman kendi aralarındaki rekabet ortamının yarattığı gerginlikle, aralarındaki gerginliği (farkında olmadan) belirli ideolojik zemine oturtmaya çalışmışlardır. Türk kulüpleri gelinen bu noktada neden siyasi-dini-etnik temellere sahip olmamasına rağmen birbirlerine karşı bu kadar şiddet yanlısı, tahrik ve tehditkar bir tutum sergiliyor?

Dünya genelinde futbolun endüstrileşmesi ve küreselleşmesiyle birlikte kulüpler zamanla ideolojik köklerinden büyük ölçüde kurtulup çok daha geniş kitlelere yayılmayı hedeflemiştir. Çünkü artık bir futbol kulübünün varolabilmesi ve rekabet ortamından kopmaması için güçlü bir ekonomiye ihtiyacı vardır.

Futbol kulüplerini devlet metaforu üzerinden incelersek artık kulüpler kendi marşı, bayrağı, renkleri, ekonomisi, yönetimi ve yalnızca kendileri için önem taşıyan alanları ve ritüelleri bulunan küresel bir oluşum, markadır. Fenerbahçe Cumhuriyeti gibi söylemlerin içi böyle dolmaktadır. Geçmişte olduğu gibi şuanda da futbol sadece sahada oynanıp biten bir oyundan ibaret değil, saha dışında da güçlü bir ekonomik çekişmeye sahne olan bir alandır. Simon Kuper’in dediği gibi:

Futbol asla sadece futbol değildir.

--

--