Göz Ve Sanat

Esmanur YAVUZ
Türkçe Yayın
Published in
3 min readAug 22, 2020

Göz, bütün algılamanın başladığı yer, beynin açıkta kalan tek uzantısı, kalpteki yargıç. Belki de bütün asrın sorunu, tam burada, bu noktacıkta başlıyordur…

Photo by Daniel Apodaca on Unsplash

Geçenlerde İsmail Erdoğan’ın dinlediğim bir seminerinde, göz terbiyesi denilen kavramla yollarımız kesişti, yeniden. Aslında gözün, kalp ve beyinle ilişkisi düşünüldüğünde buna, kalp ve zihin terbiyesi de denilebilir. Göz, görme eylemi ile anlamı yeniden üretir, benliği yeni biçim ve renge büründürür. İnsan var oluşu itibari ile güzeldir ve özündeki güzeli arayan bu gözler, çirkine maruz kaldıkça algı dünyasında değişimler meydana getirir. Kalpteki güzelin tahtını devirerek çirkini talep etmeye başlar, ki böylece özde güzel olana gösterilen meyil kaybedilerek kişi, baktığı hiçbir şeyde kendini bir daha bulamamaktadır.

Koca bir nesle, üniversite yıllarına kadar aldığı resim ve müzik gibi sanatsal eğitimleri, evrensel bir bakış açısı kazandırılmadan, herhangi bir sanatçının tarzı öğretilmeden, bu disiplinlerin tarihi hakkında ucundan köşesinden küçücük bir aktarım dahi yapılmadan, boş bir ders olarak hatta bazen beden dersi olarak sunulması karşısında, belki de birçoğumuz için bu tarz konuların artık çok bir önemi kalmamıştır. Güzeli yaşamak bir yana dursun, gözlerimiz miyop, hipermetrop, katarak, kısmi körlük gibi tedavi edilebilir ya da edilemez hastalıkların pençesinde algılarımızı kapatarak çoktan kendimizden bihaber böylece yaşıyoruzdur… Şairin de dediği gibi ‘’…Oğlum Mernuş /Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun…’’ Kısacası bazısı yaralı, bazısı ölü bir toplum. Üzerinde düşünülerek bir yol bulunamadığı takdirde ikisi de aynı kefede.

Photo by Taras Chernus on Unsplash

Doğruyu, yanlışı, güzeli, çirkini ayırt edemeyen göz, zihni ve kalbi de ikna edemez hale gelmekte ve aldatılmaya mahkum olmaktadır. Sonrasında ise körleşen ve her şeye uyum sağlayan bir toplum oluşur. İşte! Şimdi böyle bir kitlenin önüne istediğiniz her şeyi çıkarabilirsiniz, her şeye inandırabilirsiniz , kimliğini unutturabilirsiniz, sonuçta asla sorgulamayacaktır...

Çağdaş sanat,estetik yargıları temellendirmenin imkansızlığından yararlanır ve onu anlamayanların ya da orada anlaşılacak bir şey olmadığını idrak edemeyenlerin suçluluk duyguları üzerinden spekülasyon yapar.

Jean Baudrillard

Mesela her türlü insan atığını sergileyebilirsiniz, birkaç çöp bile olur. Nasılsa kimimiz ‘’Ben bu çağdaş sanattan anlamıyorum galiba!’’ deyip bir kenara çekilecek, kimimiz elitliğini bozmamak için ne olduğu belirsiz nesneler karşısında ‘’Vay, aslında değişikmiş!’’ geri dönüşleri ile çuvalına hiçbir şey dolduramadan sanatın iktidarlığını yürüten beyaz küplerden ayrılacaktır. Böylece eleştirmeyi bırakan toplumlar, manipüle edilebilir hale gelirken, sanatçılar ise içini dolduramadıkları sanatın üzerini retorikle kapatarak, üretimlerini dilediği miktarlarla bu sisteme geri iade edeceklerdir.

https://tr.euronews.com/2018/06/11/kaka-sergisi-cagdas-sanata-siradisi-bir-bakis

Yalnızca sanatta değil, sanatın dokunduğu bütün her şeyde bir bakıma aynı döngüyü görmek mümkündür. Şehirlerimizde, mahallelerimizde, evlerimizde… Mimar Cengiz Bektaş’ın Türk Evi kitabı giriş bölümünde yer alan Antalyalı Mustafa Dizdar Usta ile konuşmasında ustaya, ‘’İşveren ya kötü bir şey isterse, gösterirse ne yapılıyordu o zamanlar?’’ diye sorduğunda Usta, ‘’Gösterebileceği kötü bir şey yoktu ki…’’ şeklinde cevaplamıştır. Bu geri bildirim günümüz ve geçmiş arasındaki uçurumu gözler önüne sermektedir. Bir yanda yaşamın sanat olarak algılandığı bir hayat anlayışı hakimken, şimdilerde ise sanat ve hayat, para uğruna ayrıştırılan ve derinleştirilen bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Güzellik mi? Kapısından adımını atar atmaz, direk hayatın o keşmekeşine düşüveren insandan çok uzakta. O, telaşla koşuşturduğumuz sokaklarımızda yükselen yapılar, sağır betonlar altında ezilerek can vermektedir…

Alıştırılmış, ikna edilmiş, inandırılmış bir yaşam tarzı. Güzelle var olan insan, bunca çirkinliğe daha ne kadarına dayanabilir bilinmez ancak çirkine maruz bırakılan her göz, çirkini istemeye devam edecektir. Artık bizler, güzelin eskilerde kalan bir destan olduğundan vazgeçer ve beyaz küpler dışında sanat üreten yetenekleri keşfedebilirsek o zaman bakışlarımızı biraz da olsa gerçek olana, öze çevirebiliriz. Yazar George Bernard Shaw ‘ın dediği gibi ,

“Yüzünüzü görmek için aynaya bakarsın, ruhunuzu görmek için sanat yapıtlarına.”

--

--