Güçsüz Yanlarımıza Merhaba!

Tuba Kydmn
Türkçe Yayın
Published in
4 min readApr 18, 2021
Photo by Ahmed Hasan on Unsplash

Çevreme bakıyorum da ne çok korkuyoruz kendimizden, güçsüz yanlarımızdan. Kimse bizim eksik yanlarımızı görmemeli, kimse bizdeki sorunlu alanı görmemeli, kimse bizi görmemeli. Çünkü biz bile kendimizden saklanıyoruz sanırım.

Ne olur ki özgür olsak? Yüzümüzdeki sivilce gibi bazende hayatımızdaki sorunları saklamasak? Ne olur ki kendimiz olsak? Hataların aslında insan olduğumuzun kanıtı olduğunu bilsek mesela? Hata yapmanın normalliğini bilsek? Düşmeden, dibe girmeden, zirveye çıkmanın imkansız olduğunu bilip hayatın sürecini iteklemesek?

O kadar çok şeye inandırmışız ki kendimizi, biz bile inanmışız o sahralara. Çaresizliğe ne çok sığınmışız meğerse..

Çaresiz insan korkunç şeyler yapabilir. Çünkü ona hiç çaresizliğin aslında kötü birşey olmadığı ve yolumuza devam edilebildiği, hayatın sonu olmadığı, bazen de birşey yapmamanın normal olduğu öğretilmemiş. Her zaman oldurmayı, zorlamayı, eksik bırakmamayı ve tam görünmek zorunda olduğumuz öğretilmiş. Aksiliklerin kötü sonuçlar doğuracağı öğretilmiş.

O kadar çok inanmamışız ki kendimize, başkasının inanabileceğini bile düşünmemişiz. O kadar çok hata yapamazsın denilmiş ki bize, hata yaptığımızda başkasının kötü görmeyeceğini düşünmemişiz. O kadar sevmemişiz ki kendimizi, başkasının sevmediğini düşündüğümüzde ise öfke krizlerine girmişiz.

Travmalarımızın yerimize geçmesine izin vermişiz farkında olmadan.

Fotoğraf Faris Mohammed üzerinde Unsplash

Bilişsel Psikolojide şöyle bir durum var; Eğer travmanın farkındaysan ve bunu kabullendiğinde bu güzeldir ama aynı zamanda dikkatli olmalısın çünkü başka bir süreç başlar. Bunu benimseyip iyiden iyiye ona dönüşürsün çünkü.

Çok duyarız ve söyleriz değil mi şu cümleleri:

  • “Ben zaten böyle biriyim.”
  • “Ben zaten hep böyle şeyleri yaşarım.”
  • “Ben zaten sevilmeyecek biriyim, beni kimse sevmiyor.”
  • “Ben sinirli, tahammül edilemeyen, çirkin, ne yaptığını bilmeyen biriyim.”

Kendimizi etiketlediğimiz zaman bunu giymeye başlarız. Aslında durumun farkına varıp öyle olmadığımızı ve düzelebileceğini bilmemiz gerekir. Eksik yanlarımızın bir sorun olmadığını ve her şeyin değişebileceğini bilmemiz gerekir. Ancak bu cümlelere o kadar saplanmışızdır ki kendimizi baltalamaya yani kendimizi sabote etmeye başlarız. O cümleleri haklı çıkarmak için öyle davranmaya başlarız. Yalan söyleriz ve yalan söylüyorsun denildiğinde sinirlenip “Zaten bana kimse inanmıyor, anlamıyor.” deriz. Halbuki yalan söylediğimizi kabul etmeyiz. Belkide zorunda kalmışızdır ve bunun için özür dileyip bu konuyu aşabileceğimizi, çözebileceğimizi hiç düşünmeyiz.

Her insan, her olay birer yansımamızdır.

Fotoğraf Marc Schaefer üzerinde Unsplash

Biriyle anlaşamıyorsan, ona kızıyorsan, acı çekiyorsan o insanda bir yansıman vardır. Sevmediğin bir durumu yaşıyorsundur. Peki o yansıma nedir? Sende olan birşey mi yoksa travmalarından birisi mi?

Yansımanı kabul edip inceleyecek misin yoksa ondan kaçacak mısın? Seni neyi öfkelendirdiğini bulacak mısın yoksa karşı tarafa bağırıp, durumu geride bırakarak görmezden mi geleceksin?

Neyi seçeceksin? Kusurunu gizlemeyi mi veya kabul edip kendin olmayı mı?

“Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” demiş Mevlana.

Eğer biz göründüğümüz gibi değilsek bu zaten anlaşılır. Zihin hisseder bizden önce. Ve çatışmalar başlar. Önce kendi içimizde kimlik çatışması olur. Sonra bu içsel çatışma çevremize yansır. Ve biz onların bunu anlamasına sinirlenip inkar ederiz. Bunun savaşını verirken yoruluruz ve insanları uzaklaştırırız. Sonra ne mi olur?

  • “Beni zaten kimse sevmiyor.”
  • “Beni zaten hep yargılıyorlar.”
Fotoğraf Liam Welch üzerine Unsplash

Sen kendinde ne görüyorsan karşındakiler de sen de senin gördüğünü görüyorlar aslında. Eğer kendine yalan söylüyorsan buna sinirlenmeye başlarsın.

Yaş büyüdükçe insanlar sakinleşmeye başlar. Çünkü artık hayatı olduğu gibi görmeye başlarlar. Kendilerini olduğu gibi kabul edip ya istedikleri insan olurlar ya da olan kişiyi saklamazlar. İnsanın insan için olduğunu kabul ederler genelde ve bir başkasını daha iyi anlamaya, destek olmaya, dinlemeye başlarlar. Çünkü iyi bir dinleyici olmak hassastır ve herkes iyi bir dinleyici olamaz.

İnsanlar yaş ilerledikçe bazı şeyleri de görürler, anlarlar ama susarlar. Daha çok gülümsemeye başlarlar. Çünkü bilirler ki; “Hayat o kadar da karmaşık değildir. Ve yolunu bir şekilde bulur. Herkes bir gün değişir, hayat düzene oturur, insan kalbiyle duyarsa hayatın bütün mesajlarını anlar, eğer henüz anlamıyorsa yeterince dinlemiyor demektir, biraz daha zamanı ihtiyacı var demektir, ama kötü olaylar her zaman sonrasında iyi bir şey getirecektir.” bunu bilirler.

Yani demem o ki yaşımız ilerlemeden hayatı kaçırıp gerçeği geç yaşta anlamadan, kendimiz olma fırsatını ve başkalarına da tanıtma fırsatını kaçırmadan, herşeyimizle kendimizi sevmek ve insan olmanın verdiği bu mesajları anlayıp güçsüz gördüğümüz ne varsa kendimizi kendimize yabancılaştırmamak dileğiyle.

Sevgiler, Tub.

Yazıyı beğendiyseniz alkışlayarak ve paylaşarak daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz.

Ayrıca bana limonlumojito sosyal medya hesaplarımdan veya tuba.kydmn@gmail.com mail hesabımdan da ulaşabilirsiniz.

Diğer içeriklerime göz atmak isterseniz;

--

--