Game of Hospitals

safa kutlu
Türkçe Yayın
Published in
4 min readAug 24, 2017

Kızımı kucağıma aldıktan sonra ilk hafta neredeyse yüzünü hatırlamayacak kadar unutmuştum. Sürekli doktorlara git; şu değeri düşük, bu değeri yüksek, şunu kullanmazsanız şu problem ortaya çıkar, kullanırsanız şu etki de ortaya çıkabilir. “Kullan” diyenler ve “kullanma” diyenler. Kafası karışık hekimlerin dayattığı aşılar, testler, zilyon çeşit ilaçlar.

Ailecek yüce tıp süvarilerinin ağır bozgununa uğradık. Yenik düştük, yorulduk.

Çocuğunuz sarılık olmuş, değerleri çok yüksek!” diyerek kanguru gibi zıplayan endişeli bir hanım yaklaştı yanımıza. Halbuki rutin kontrole getirmiş, yarım saate çıkarız diye düşünmüştük. İşlevini anlamadığımız Avrupalı bilim adamlarının geliştirdiği bir makinaya yatıracaklarını söylediler. Muhasebeden hasta girişi yaptırdım. Sözde hiç bir zararı ve yan etkisinin olmadığı bu alet için el mahkum tamam dedik. Yavrumuzu verdik, camdan izlemeye başladık. 3–4 tane rütbesini bilmediğim hanım, kızımızı kuvöze (küvez değilmiş, kuvözmüş) yatırdılar, üstü ışık saçıyor. Kutunun kapısını da kapattılar. Minik bir tabut gibi görünüyordu, eşim ağladı tabi bu görüntüyle. Perdeyi indirdiler ve beklemeye başladık. 4 ya da 5 saatte bir çıkaracaklardı. Dedik ki: “Yeni doğan bebek bu, 3 saatte bir doyurmamız lazım.” Ufak bir münakaşadan sonra kabul ettiler yüzlerini ekşitip. 3 saatin sonunda kapıdan aldık kızımızı, baktık ki karnı tok gibi, istemiyor bir şey derken lapa kıvamında bir şey kustu. Mama yedirmişler. Kan beynime sıçradı, kapıyı çaldım, durumu anlattım. Oradaki kız haberinin olmadığını söyledi. “Besleme deselerdi mama vermezdim” dedi.

Sağlık çalışanı olarak değil, sadece insan olarak düşünmek bile yeterliydi, en savunmasız zamanda hepatit’e yenik düşen yeni doğan bir bebeğe, dünyadaki en etkili ilaç olan anne sütü yerine saçma sapan bir mamayı vermenin ne kadar aptalca olduğunu. Benim bu cümleyi düşünüp ona söyleyecek olmam bile onun yaptığı bu şeyden daha aptalcaydı. 3. dünya ülkesinin en berbat sağlık ocağında dahi bu cümleyi herhangi bir çalışana kurmam gerekmezdi. Üstelik en başında 3–4 saatte bir ara verilmesinin sebebi zaten çocuğu doyurmak. Çocuğu doyurup bize vermek tüm bunların hepsinden en aptalca olanıydı. Ya bu olayların tamamının İstanbul’un en iyi hastanelerinden birinde olması… Yazmak bile aptalca. Hatta Medium’un en aptalca olayını okuyor olabilirsiniz.

Şu an vakayı gözümün önünde canlandırırken bile çok sinirlendim. O kadını bulup kızdım, tabi çok ileri de gidemiyorsun bebeğin ellerinde emanet diye. Her şeyin kontrolünü kaybediyor, büyük bir çarkın işlevini kabul ediyorsun. Bu andan itibaren de ezilmeye başlıyorsun. 4. kez 3 saatlik ışın tedavisinin ardından bitti diyerek çocuğumuzu baygın vaziyette teslim ettiler. Bir sürü de ilaç yazdılar. Bir an önce kurtulup evin yolunu tuttuk hemen.

Başladım ışın tedavisini soruşturmaya. Bildiğin sarı ampülün daha güçlü haliymiş, teknolojik seviye olarak mikrodalga fırından hiç bir farkı yokmuş. Daha ne kadar aldığımız cevaplara şaşırabiliriz derken aletin yan etkisi olduğu ortaya çıkmış. Göz kapaklarında ve saç derisinde kabuklanmalar oldu. İlaçların da yan etkisi ve gereksiz olduğunu öğrenince lanet ettim. Zaten doğduğunda da haberim olmadan aşı ve duyma testi yapmışlardı. Halbuki uyarmıştım onları. Kinci gibi olayları sıralayıp duruyordum sürekli kafamda. Üzüldüm de çok, kobay faresine çevirdiler yavrucakı.

Kafamızı toparlayıp biraz eş, dost, akraba tavsiyesi alma vakti geldi diye düşündük. Alanında uzman neneler, olabildiğine sade yaşamaya çalışan arkadaşlar, insanlara faydalı olmak için mesleğini severek yapan eczacı abiler, doktor ablalar.

İstişareler, araştırmalar derken bu işi rayına oturtmaya karar verdik. Bilinçsiz bir şekilde kesinlikle hastaneye gitmem diyerek değil, zaruri durumlar (cerrahi operasyonlar vs.) haricinde bebeğe verilen zararı en aza indirmekti derdimiz. Çünkü çoğu hastanede, aynı fabrikadan çıkmış seri numaları olan robotlar gibi nokta atışı tek ilaç-tek doz uygulaması yapılıyordu. Aynı problemi yaşayan 2 hastaya farklı doz, hatta farklı ilaçlar bile verilir.

O kadar rahatlar ki, biri 1 haftalık çocuğun ağzına hazır bebek maması tıkıyor, diğeri (“değerleri çok yüksek” dediği değerler normalin sınırıymış. Kendiliğinden geçecek düzeyde) sözde yan etkisi olmayan bir alete yatırıyor, bir tanesi son dakika zıplaya zıplaya gelip “sezeryan, sezeryan” diye bağırıp elini ayağını ayrı oynatıp, “kağıt imzalayın, normal doğum çok riskli, biz bu sorumluluğu almayız.” diyor, diğeri elinde paket ne kadar yeni doğum yapmış anne varsa yarı baygın yanlarına gidip onları ilaçlıyor, bir diğeri de 3 aya kadar bebeğe bu ilaçları almalısınız diye ilaç yazdırıyor. Ki zaten tedavi edici değeri olan şeyler değiller. Devlet tarafından karşılanmıyorlar, biraz özel hastane olmanın etkisiyle yazılmış şeyler. Biz de efsane bir eczacı olan arkadaşımız Abdullah Şehid Huca’ya danışarak ufak bir liste çıkardık, memnun kaldık, bizim gibi buna benzer durumları yaşayanlar için paylaşmak istedik.

1- Nurse Harveys gaz damlası: Ne olur ne olmaz amaçlı elinizde bulundurun. İçeriği bitkisel ve gayet etkili. Eğer çocuk kolikse her akşam 6–7 damla verirsiniz, rahatlar.

2- Zade Vital: Emziren anneler için balık yağı.

3- Devit 3 damla: D vitamini. Çocuğa, her gün 4 damla. Önemli ihmal etmeyin. Hatta annede kansızlık varsa (doğumdan önce varsa, doğum sonrası kesin vardır) demir ilacı başlayın.

4- Çocuğa yaptığınız en büyük harcama bebek bezi oluyor. Biz doğduğundan beri kızımıza Sleepy marka bez kullanıyoruz. E-Bebek mağazalarında var. Şu an piyasanın en ucuzu ve saf pamuktan yapılıyor. Eğer çocuğum için bu zahmete değer derseniz Sade Pazar’da yıkanabilir bebek bezleri var. Bambudan ve pamuktan yapılmış. İç bezini yıkayıp tekrar tekrar kullanabilirsiniz.

(Konu hastaneyi yermek ile alakalı değil, çoğu sağlık merkezlerinin zihniyetiyle alakalı olduğu için isim zikretmedim. Yoksa mesele başka yerlere kayar, yazı da anlamını yitirirdi.)

--

--

safa kutlu
Türkçe Yayın

lânet olası karlar bile beyaz yağıyor. tasarım - seyahat - hikaye - fotoğraf