Geçmişten Geleceğe John Locke
John Locke1632'de İngiltere’de doğduğunda, dünya yoğun dini ve siyasi çatışmalar içindeydi. Ülkedeki iç savaş ve Charles I’in idamı bu çatışmaları günden güne ateşliyordu. Çatışmalar, II. Charles döneminden Glorious Revolution’a kadar devam etti. Locke ise siyasi görüşüyle Charles II’nin otoritesine karşı çıkan siyasi güçlerin lideri oldu.
17. yüzyılda, İngiltere’de din konusunda çatışmalar ve anlaşmazlıklar olduğu kadar siyasi çekişmeler de oldukça ön plandaydı. Çalışmaları modern felsefi ampirizm ve politik liberalizmin temeline dayanan İngiliz filozof John Locke, hükümetin diktatörlüğünü ve kontrolsüz siyasi otorite doktrinini reddetti. Barışçıl ve refah içinde yaşayan bir toplum için otoriter kontrolün değil, özgürlüğün esas olduğunu savundu.
John Locke’a göre, her birey doğuştan itibaren değişmez haklara sahipti. Bu haklar; yaşama, özgürlük ve mülkiyet haklarıydı. [3] Ve tüm yetkililer bu bireysel haklara saygı göstermek zorundaydı. Bir hükümet bu hakları korumadığında, yurttaşların hükümeti devirme hakkı ve hatta yükümlülüğü vardı. [1] Çünkü; devletin esas yükümlülüğü insanları ve malları korumaktı. [1]
Locke, bireysel özgürlüğü korumanın ve saygı duymanın birincil siyasi ilke olması gerektiği görüşünü savundu. Bu görüşlerin paralelinde klasik liberalizm ise kişinin seçme ve karar verme özgürlüğünü savunan bir ideolojiydi. Bununla birlikte, tüm bu idelojilere göre esas mühim olan, kişinin seçimlerinin ve özgürlüklerinin bir başkasının benzer özgürlüklerine müdahale etmemesiydi. Klasik liberalizm, bireylerin kendi ahlaki hakimiyetlerine sahip olduğunu savundu. Bireysel bir seçim yapmak, kişinin toplumdan izole olduğu anlamına gelmemeliydi, aksine, özgür bireylerden oluşan kolektif bir toplum yaratılmalıydı. Bu anlayışa göre, bireysel özgürlükler daha iyi bir toplumun temelini oluşturuyordu.
John Locke, bu görüşleri ile 17. yüzyılın en etkili kişisi ve liberal felsefenin babası olarak kabul edildi. Kralların ilahi hakkı teorisi altında meşru bir hükümet olmadığı felsefesini yazdı ve geliştirdi. Locke’un düşünceleri ayrıca Declaration of Independence, European Enlightenment ve Amerika Birleşik Devletleri Anayasasına ilham verdi. Ayrıca, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin ana yazarlarından biri olan Thomas Jefferson, Locke’un “İstisnasız şimdiye kadar yaşamış en büyük üç adamdan biri” olduğunu söyler. Locke’un görüşleri Thomas Jefferson’un siyasi bakış açısını büyük ölçüde etkilediğinden, Bağımsızlık Bildirgesi’nin yazılmasına teknik olarak yardımcı olduğu düşünülebilir. Locke’un siyasi görüşü tamamen hoşgörüye dayanır. [3]
Politik teoride veya politik felsefede John Locke, kralların ilahi hakkı teorisini reddeder. Tüm insanlara doğal olarak yaşam, özgürlük ve mülkiyet hakları verildiğini ve bu hakları koruyamayan yöneticilerin gerekirse zor kullanılarak halk tarafından yönetimden kaldırılabileceğini savunur. [2] Locke, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin bugünün ABD anayasasında ve demokrasisinde görüldüğü gibi ayrılmasını da desteklemektedir. Locke’un hükümetin yetkilerinin yasama, yürütme ve federatif olarak ayrılmasına ilişkin fikirleri, Fransız yazar Montesquieu tarafından daha kapsamlı bir şekilde geliştirilmiştir. Montesquieu onları yasama, yürütme ve yargı olarak değiştirir. [1]
Locke’un, İngiliz ampirizminin temellerini attığı da kabul edilir. Deneyciliğe (amprizm) göre, insan zihni doğuştan boş bir levha -tabula rasa- gibidir ve kişi onu bir ömür boyu edindiği deneyimlerle doldurur. Tüm bilginin duyulardan gelen deneyime dayandığı teorisinin öncüleri olarak özellikle John Locke, George Berkeley ve David Hume kabul edilir.
17. yüzyılın sonlarında Akıl Çağı felsefi, entelektüel ve kültürel bir hareket olarak başlar. Bu dönem akla, mantığa ve düşünceye önem veren bir ideolojiye sahiptir. Bu dönemde Locke, “An Essay Concerning Human Understanding” eserini yayınlar. Bu eser, İngiliz felsefesinde böylesine önemli bir rol oynayacak olan deneysel bilgi teorisinin ilk büyük sunumudur. Bu denemede, zihnin doğuştan bir tabula rasa veya boş bir sayfa olduğunu, insanların dünyayı beş duyu aracılığıyla deneyimledikçe fikirlerle doldurduğunu savunur. [4] Tüm bilginin duyusal deneyimden kaynaklandığı teorisi Batı felsefesine hakim olan deneyciliğin temel ilkesi haline gelir. Locke, düşünceleriyle anayasal yönetimin temel ilkelerini şekillendirmekte ve liberal kurumsallaşmaları ve kendisinden sonra gelen liberal düşünürleri etkilemektedir. Yaşadığı döneme göre entelektüel kabul edilen fikirleriyle günümüze dahi etki eder.
Geçmişin sancıları ise yalnızca aktör değiştirerek günümüzde dahi devam eder.
Kaynakça:
[1] Eroğlu, Müzeyyen. “John Locke’un devlet teorisi.” Akademik Bakış Dergisi 21.7 (2010): 8.
[2] Dunn, John. The Political Thought of John Locke: An historical account of the argument of the Two Treatises of Government’. Cambridge University Press, 1982.
[3] Marshall, John. John Locke, toleration and early enlightenment culture. Cambridge University Press, 2006.
[4] Locke, John. An essay concerning human understanding. Kay & Troutman, 1847.