Gerçekte Kimiz?

Esra Kaya
Türkçe Yayın
Published in
3 min readJan 22, 2023

Sosyal medya furyasından sonra, insanlar olmadıkları kişiliklere bürünerek dışarıya kendi benliklerinden apayrı karakterler yansıtmaya başladı. Peki neden olmadığımız biri gibi görünerek kendimize sahte kimlikler yaratma gereği duyuyoruz? Başkalarının ilgisine gerçekten de bu kadar muhtaç mıyız?

Tüm bu gösteriş merakının aslında sadece ilgi ve dikkat çekmek için olması maalesef çok üzücü. Çünkü birilerine bir şeyi kanıtlama çabası ile ne yazık ki gerçek kimliğimizden giderek daha da uzaklaşıyoruz. İnsanları değerli yapan sahip olduğu farklılıklar, düşünce yapıları, hayalleri ya da karakterleriyken şimdi herkes sadece dış görünüşe ya da maddi şeylere odaklanmış durumda.

Kim ne giymiş? Kim ne yemiş? Kim ne almış? Kim nereye gitmiş? Kim nereyi gezmiş? Kimin fotoğrafı kaç beğeni almış? Cidden önemli olan bu soruların cevabıymış gibi yaşıyoruz. Ama aslında içten içe gerçekten önemli olanın ne olduğunu hepimiz biliyoruz.

Uzmanlara göre eğer mutsuzsanız sosyal medyada paylaşım yapma sıklığınız gözle görülür şekilde artış gösteriyor. Kendini kötü hisseden insanlar bu duygudan kaçmak adına sosyal medyada daha çok paylaşım yapıyorlar. Diğer insanların gözünde kendi profillerini mükemmel olarak tanımlamak isteyenler ya da sadece egolarını tatmin etmek için yanıp tutuşanlar kusursuz bir hayatları varmışçasına sadece mutlu ve güzel anları paylaşarak sosyal medyada bir rekabet başlatmış oluyorlar.

Sonsuza kadar sürmeyecek olan -keşke sürse- o kısacık mutlu anları yaşayabilecekken aksine andan uzaklaşıp keyfine varamıyorlar. Sosyal medya kullanımının bu kadar yoğun olmadığı dönemlere dikkat ederseniz konserlerde kimse elinde telefonla video ya da fotoğraf çekip Instagramda paylaşım yapma derdinde değil. Aksine konser alanı, söylenilen şarkıya coşkuyla eşlik eden insanlarla dolu. O anı tüm hücreleriyle hisseden bu insanlar aslında ne kadar da şanslılarmış şimdi anlıyoruz.

Sosyal medya kullanımına karşı değilim, yaklaşık 5 senedir Instagram ve 11 senedir de Twitter kullanıyorum. Paylaşım yaparken dikkat ettiğim en önemli şey, ‘’gerçek Esra’’dan uzaklaşmamak oluyor. Sırf insanlar dışardan bakıp ‘’Vay be ne kadar güzel bir hayatı var ‘’ desinler diye yaşayanlardan değilim. Öyle biri de olmak istemiyorum açıkçası. Hepimizin takip ettiği ve hayatının dört dörtlük olduğunu düşündüğümüz kişiler var. Peki gerçekten de öyle mi? O kocaman gülümsemelerin yer aldığı fotoğrafların, çok değil 5–10 dakika öncesini ya da sonrasını görebilsek aslında ne düşünürdük? İşte asıl olay burada başlıyor.

Sosyal medyada inanılmaz mutlu fotoğraflar paylaşıp gerçek hayatta çoğu insanın kaldıramayacağı kadar ağır şeyler yaşayan kişiler var. Yeterince dikkatli bakarsanız bu insanların sizin etrafınızda da olduğunu görürsünüz. Belki de hayatlarını tam aksi şekilde yansıtarak kendilerince savunma mekanizması geliştiriyorlar. Ya da mutluymuş gibi yaparak bu rolün sonunda gerçeğe dönüşeceğine inanıyorlar. Sebeplerini tam olarak tahmin edemesem bile bu sahte gülücüklerin kişiye yarardan çok zararı olacağını düşünüyorum. Çünkü tüm hayatını rol yaparak geçirmenin oldukça yorucu bir şey olacağı kanaatindeyim. ‘’Ümitsizliğin en derin biçimi, kendisi olmaktansa başkası olmayı seçmektir.’’ diyen Kierkegaard ne kadar da güzel ifade etmiş bu durumu.

Photo by Nicholas Kusuma on Unsplash

Gerçekten mutlu olduğunuz anları düşünün. Tamamen anın büyüsüne kapılmışken fotoğraf çekilmek ya da çekildiğiniz fotoğrafı sosyal medyada paylaşmak aklınıza bile gelmez. Çünkü o an, o mutluluk ve suratınızdaki o içten gülümseme gerçektir ve tamamen size aittir. Birilerine bir şeyleri kanıtlamak için değil, gerçekten de mutlu hissettiğiniz için gülümsersiniz. İşte önemli olan tam da budur. Başkalarına göre değil kendinize göre yaşadığınız her an sahtelikten bir adım daha da uzaklaşırsınız ve hayatın tadına varmaya başlarsınız. Gözleriniz tıpkı çocukluğunuzdaki gibi ışıl ışıl neşeyle parlar. Belki de artık başkası olmayı bırakmanın vakti gelmiştir. Ne dersiniz?

Gözlerimin ışıl ışıl parladığı ve gerçekten mutlu olduğum an — 2003, İzmit

--

--

Esra Kaya
Türkçe Yayın

kalbinden geçenleri yazıya döken kendi halinde bir almanca öğretmeni