Haberciliğin Dizilerdeki Yansıması
Medya sektörünün hırslı oyunları içinde etik ilkelerimize sahip çıkmak fazlasıyla zorlaştı. Kurtlar sofrasında av olmamak için mesleki yetkinliklerimizeyse büyük görevler düşüyor. “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacaktır” ama ün kadar bu ünün ne şekilde geldiğinin de önemi büyük. Dijital dünyanın hızlı akışı içinde her şey ve herkes hızla tüketilerek unutulmaktadır. Esas önemli olansa kalıcı olmayı başarabilmek. İnsanlığın da evrimsel sürecinin başından beri en temel isteklerinden biridir kalıcılık. Bu ölümlü yaşamlarımızda ölümsüzleşme isteğimizle kendimizden izler bırakarak tarihsel düzlemde etki etmeye çalışırız.
İnsanlığı geliştiren faktörlerden biridir öldükten sonra da hatırlanma arzusu. Tarihteki birçok isim iyi ya da kötü bir şekilde kalıcı değerler bırakmıştır. İmparator ya da diktatör, yazar ya da ressam, bilim insanı ya da peygamber… Birçok sıfat yankı bulur, bazıları kalıcı izler bırakır. Günümüzdeyse artık tüm izler dijitalleşti ve habercilik anlayışının da çabuk tüketilebilir bir noktaya gelmesi bu değer yargılarının da varlığını koruma çabasını güçleştirdi. Habercilik temsilini bu dönüşüm etrafında yansıtan birkaç dizi önerisinde bulundum.
Kuş Uçuşu
Netflix Türkiye yapımı bu internet dizisinin başrollerinde Birce Akalay, Miray Daner ve İbrahim Çelikkol yer almaktadır. Dizide, haberciliğin her aşamasında pişerek sunucu koltuğuna oturan Lale’nin etik kaygılarını bir kenara bırakmadan ulaştığı gücü koruma çabası ve stajyer olarak işe başlayan Aslı’nın Makyavelist bir tavırla her yolu mubah görerek kolay yoldan zirveye çıkma mücadelesi yansıtılmaktadır. Aslan ile avcı kuş metaforu üzerinden anlatılan hikaye başarıya kolay yoldan ulaşma hedefinin hedefe ulaştıktan sonra zirvede kalmaya devam etmek için emek verilmeyen mücadelenin uzun vadeli bir etkisi olmayacağı mesajı verilmektedir. Fakat bu mesaj daha etkili bir senaryoyla da yansıtılabilirdi. Netice itibariyle kolaycılığın da bir sonuç doğurduğu yargısının çıkarılması senaryonun işlenme biçimindeki hatalardan biri gibi görünmektedir. Kişi hedefe hızlı yoldan ulaşsa dahi vardığı hedefte kalabilmek için başka yetkinliklere de ihtiyacı olduğunu bilmelidir.
The Loudest Voice
Amerika’da Cumhuriyetçi görüşe sahip olan Roger Ailes öncülüğünde kurulan Fox News’in geçirdiği süreçleri anlatan dizi. Toplamda 7 bölümden oluşan bu dizide otoritesini bir güç olarak kullanan Roger Ailes’in ve mesleğinde ilerleyebilmek için tacize göz yumması için baskılanan kadınları izleyeceksiniz. #MeToo hareketinin de doğuşunu tetikleyen ve bu gibi birçok büyük kurumda eril sistemin çarkını besleyen bir istismar zincirine tanık olmamak neredeyse güç. Salt para kazandırdığı ve güce sahip olduğu için yöneten konumundaki kişilerin istismar ve sömürülerine göz yumulması gerçekten inanılmaz. Hele de böyle sömürülerin görece nitelikli sayılan meslek gruplarında olması işin ironik de bir kısmı. Bu dizi medya sektöründe algıları yöneterek kötü bir şekilde iz bırakan örneklerden birini aktarmaktadır.
The Newsroom
Haberin mutfağında ajanslardan gelen haber uyarı bildirimiyle birlikte bir koşuşturmacanın başladığı anda en önemli şey haberi hızlıca doğrulatmaktır. Bunun dışında kalan her şey o an için durur. Televizyonculuğun reyting kaygısıyla haberciliğin etik beklentileri her zaman uyuşmayabiliyor. Peki, haberin izleyiciyle buluştuğu anda hangisi daha ağır basar? İşte bu sorunun cevabını genelde haber kurumu ve çalışanlarının etik duruşu belirler. The Newsroom dizisinde Will, Mackenzie ve Charlie eşliğinde etik ve reyting arasındaki çatışmaya tanık olacaksınız. 2012 yapımı bu dizi toplamda 3 sezondan oluşmaktadır.
Etik haber anlayışı, reyting kaygısı ve başarı hırsı içinde yalpalayan medya sektörüne yakın mercekle bakmanızı sağlayan bu dizilerde hem güncel gelişmelerin zorlayıcı etkilerine tanık olup hem de insanı güdülerinin bireyleri nasıl da etkilediğini izleyeceksiniz. İyi seyirler…
