Hansel ve Gretel

Mehmet Engin Ayatar
Türkçe Yayın
Published in
3 min readMar 8, 2024

--

Araçtan indi hemen bir sigara yaktı. Pakette kalan son sigaraydı bu. “Neyse alırım şimdi.” dedi. Araç az evvel neredeyse kaza yapacaktı ama o küfretmemişti. Sigarası bitmesine rağmen hiçbir şey söylememişti. Sigaranın ilk nefesinde fark ettiği bu duruma memnun oldu. Uyku iyi geldi herhâlde, diye düşündü.

berkozturk.deviantart.com

En yakın çöp kutusu on adım ötesinde olmasına rağmen izmariti yere attı. Yıllardır yerlere attığı izmaritler, bir sürü küçük yalanın vicdanı geri dönüşümsüz olarak kirletmesi gibi, kim bilir hangi suyu, toprağı zehirliyordu. İzmariti ezerken bugüne kadar fırlatıp attığı bütün izmaritlerinden oluşan bir tepenin en üstüne basıyormuş gibi hissetti. Yumuşak, nemli, çürümüş ve bastıkça pisliğini kusan bir kitleydi bu. Pişman oldu. Yere eğilip izmariti aldı ve götürüp çöpe attı.

Gene de küfretmedi. Zaten tat almadığı tiryaki sigarasına da laf etmedi. Benzinliğe girdi. Pişmanlığın belli bir dozajın altına düşmemesi için duman müptelalığı devam etmeliydi.

İnşaatı ya da tadilatı yeni tamamlandığı anlaşılan benzinliğin marketi, kendine has aydınlatması, ışıl ışıl rafları, tertemiz tuvaletleriyle göz dolduruyordu. Raflar, rengârenk paketleriyle türlü çeşit çikolata, bisküvi, çerez ve cipsle doluydu. Dolaplara tıka basa gazoz ve meşrubat istiflenmişti. Bütün bu içecekler anılara mal olmuş tatlarıyla sahiplerini bekliyordu. Gözleri aldatan bu renk cümbüşü her yolcunun iştahına ayrı bir seçenek sunuyordu. Yola geç çıktıkları için öğle yemeğini yiyememişti. Ormanda yolunu kaybeden “Hansel ve Gretel” gibi, şeker ve çikolatan yapılmış bir eve rastlamış ve açlığına söz geçiremeyip hemen içeri girmişti. Birkaç paket tatlı tuzlu bisküvi aldıktan sonra kasaya yöneldi. Bir renkten diğerine sıçrayan bakışlara eşlik eden adımlarla rafların arasından keyifle geçti ve hedefine ulaştı. Alacağı son bir şey kalmıştı: sigara. Sigara bin bir çeşit zehriyle sağlığımızı tehdit ettiği için siyah paketleri içtiğimizde ne hâle geleceğimizi gösteren resimlerle kaplanmıştı. Gırtlağı delik bir adam, simsiyah lekelerle kaplı dişlerle leş gibi bir ağız, kanser katranıyla kaplanmış akciğerler, solunum cihazına bağlı bir adam ve daha bilmem ne bela bir sürü resim. Resimleri gördüğünde yaşlı cadıyı gören kardeşlerin hissettiği ilk tedirginliği yaşar gibi oldu. Bu şekerden evin içinde gerçekten tuzağa mı düşmüştü. Karşısında yaşlı cadı yoktu. Genç tezgâhtar hanım sigarayı uzattıktan sonra gülümsedi ve başka bir isteği olup olmadığını sordu.

DALL·E

“Kapitalizmin en sevdiğim yanı sana bir şey satarken hep yüzüne gülümsemesi. Aşırı şişmanlık (obezite), kalp damar rahatsızlıkları, kanser, diş çürümesi, karaciğer yağlanması… İçeriklerinde barındırdıkları doğaya yabancı birçok maddeyle zararları bilimsel olarak kanıtlanmış bu yiyecekler nedense önümüze altın tepsiyle sunuluyor. Neden bu yiyecekler de siyah paketlerde satılmıyor. Evet, belli ki yaşlı cadı bize yalan söylüyor. Peki, bize sahip çıktığına inandığımız, bizi buraya getirip terk eden babanın hiç mi kabahati yok? Bütün yanlışların, yalanların vebalini ödeyen halk gene masalın sonunda kazandığı, ürettiği zenginliği zalimliğini sonuna kadar hak eden babaya mı teslim edecek? Sonsuza dek mutlu yaşayacağımız günler ne zaman gelecek?”

DALL·E

Arabaya bindi ve her şeker bağımlısı gibi bütün düşünceleri kafasından silip paketleri açtı ve birer ikişer yemeye başladı atıştırmalıkları. Kanda yükselen şekerin hazzıyla gülümsedi. Yaşlı cadının tuzağına çoktan düşmüştü ve dönüş yolunu bilmiyordu. Mutluluk yoluna serptiği umutları çoktan kuşlar yemişti.

Ayatar, Mehmet Engin (2022), Yanlış Adamın Maceraları, Truva Yayınları, s.497

--

--