Harf Devrimini Rıfkı’ya Sor — 1

Ahmet Turan Köksal
Türkçe Yayın
Published in
12 min readNov 22, 2019

Yazacak o kadar çok konu birikti ki sormayın. Fakat ben birikmiş konuları eritmek yerine güncel konuları başa almayı tercih ediyorum. Konular daha da birikiyor ama elde ne gelir?

Neyse, sosyal medyada düzenli olarak sadece Twitter kullanıyorum ve ona “tüvidır” diyorum. Bir şekilde önüme garip kullanıcılar ve onların yarattığı haller geliyor. Boş verilesi şirin kedi videosu, saliseyle kurtulunmuş kazalar veya salakça düşmeler, kaymalar filan gibi anlamsız komikliklerin videoları olsa dikkate almaz geçeriz. Fakat bazıları bunlar kadar etkisi değil, yıpratıcı etkisi olması muhtemel yanlış yerden tutulmuş, yorumlanmış bilgileri arka arkaya sunanlar. İşte o zaman müdahil olmak gerekiyor. Biraz marjinal tavırla çoğunlukla kulaktan dolma ya da oradan buradan topladıkları bilgilerle yorum yapıyorlar. Kendi kendilerine “aneliz” çıkartıyorlar.

Tabii önceden Düz Dünyacılarla sonra Bandırma’yı batırıp ve denizin 100 metre altından çıkartıp yüzdürüp, M.Kemal’i Samsun’a ulaştıran Sunay Akın ile ve yurtdışına kaçan korkakların “gemiyi ilk terk eden fareler” olduğunu iddia eden Mikdat Kadıoğlu’na da cevaplarım oldu. Bunları birer makale ile anlatmam gerekti. Çok mu işsizim? Kesinlikle değil ve bu uğraş aslında bana enerjimi verimsiz kullanmak yüzünden zarar da veriyor. Ancak doğru bildiğinizi anlatmayacaksınız neden sosyal medya var neden blog yazıları var. Öbür türlü ne işe yarar.

İşbu yazının sonunda vermek zorunda kaldığım cevapların linklerini verdim. Takatiniz kalırsa okursunuz.

En son aşı karşıtı diye iki çocuğunu bir hafta arayla kızamıktan taksirle öldürmüş sayılan anne bozuntusunun, yeni çocuk yapıp bu sefer aşılatacağı haberini (BBC) paylaşıp, iki çocuk babası olmanın da verdiği duygusallıkla, o sabilerin hasta hallerinin ve anasının cahilliği yüzünden hayatlarını kaybetme anlarının gözümün önüne gelmesi yüzünden, kabarıp, “Aşı karşıtları gerizekalıdır” dedim diye “akademik kılıklı ağzı bozuk” ilan edildim. İki çocuğu öldüren anneye gerizekalı diyerek, araştırması daha bitmemiş (yani hala daha aşının yararlı mı zararlı mı olduğu belli değilmiş) aşı karşıtı olmayı düşünenleri üzüyormuşmuşum. Te allahım.

Biraz dindar aşağılaması mı o? İnsanlar hata yapabilirmişmiş. “Bir gr toprağa dahi sahip olmadığımız bir dünyada” mı? Defetmek mi? Yahu takipçiliğimden defolun demişim ben. Torpak, sahip olmak, gram, dünya münya. Alloo orada biri var mı?

Fakat bir dakika. Siz de hemen atlamayın.

“Bunlarla neden uğraşıyorsun” diyenin ağzına kürekle vururum.

Tabii ki benim de işim gücüm var, yazma enerjimi yönlendirmem gereken kitaplarım var, söz verdiğim yetiştirmem gereken mimari yorum yazıları var, hazırlanmam gereken yarışma var, notlar çıkarmam gereken verdiğim dersler var. Bu kadar işim gücüm varken gerekli olduğu için yazıyorum. Onları eğitmek için değil, bir söz söylemek için, o sözün ona inanmaya meyilli olarlar tarafından dinlenmesi okunması gerek. Bununla beraber sırf birileriyle ağız dalaşına girmeye niyetli olduğumu veya “kavgacı” nitelikte biri olduğumu düşünenler olacaktır. (Birisi bana böyle bir eleştiri getirmişti, şaşırmadım değil.) Varsın düşünsünler, birileri benim hakkımda olumsuz düşünecek ya da beni beğenmeyecek diye hayıflansam sosyal medya takip etmem, bir şey de yazmam. Facebook o konuda fenaydı hemen kaçtım o mecradan. Ne okurum, ne yazarım ne de uzaktan dahil olurum. Tüvidır hala üzerinde durulması gereken ama yine de tehlikeli bir yer.

Ayrıca bu yazı biraz uzun olacak. İlgilenmiyorsanız okumaya yeltenmeyiniz. Ben kendimi ifade etmek için yazdım, isteyen okumayabilir. Uzundur, basit bir dille yazılmıştır, Koray’a bile anlatabilmem gerekiyor çünkü

Bu yazıya sebep olan, söz konusu olan zat, Kemalizmle kafayı bozmuş. Kendi tabiriyle “camdan kaleleri yıkmak” için seriler filan yapıyor. Fedakarlık yapıyor, herkes üstüne geliyor ama o yılmadan, yıkılmadan görevini yapıyor. Çünkü o bir kahraman. Bakın ben de yapmam gerekenler varken bu kahramana laf yetiştirmek için zaman ayırıyorum. İşin kötüsü bu zamanı harcadığım için kendi kendime hayıflanıyorum. O ise bunu bir ödev gibi yapıyor, oldukça mutlu.

Yapsın tabii, açmış gugıllamış konuları tek tek, bir de sosyal medya hesabı almış bedava, ilgi çeken köşeyazarlarından bir şeyler kapıyor, kırpıyor alıntıları kolaj yapıyor ve ayrıca onu takip eden 24.000 kişi var. It is not pipe!

Veriyor coşkuyu, salıyor gazı…

Dersiniz ki “Eh sana ne, elinde her hıyarı olana tuzlukla koşacak mısın?” Tabii ki hayır. Zaten bir kısa cevapla “yanlış bu” der çürütürsün geçer gider. Fakat bu tür zevata yanlışı ben ve diğerleri beyan edince garip şekilde GÖRMEZDEN GELİYOR. Duruma göre, kişiye göre iddiayı savunuyorlar. Eğer çıkmaza girerlerse gelen cevabı pek umursamıyor. Eh bu durumda asıl yazmamak lazım ama bari o at gözlüğü takmış, takmayanlara durumu izah edip, sıyrılıp çıkayım.

İste böyle cevaplarımı bir yazıda toplayayım dedim. Düzdünyacılar için yaptım o defteri kapadım. Siz de benle beraber kapatır rahat edersiniz bu zatın tüvitlerini görünce, aklınıza bu yazı gelir sırıtırsınız geçer gider dedim.

Alıntı yapmış ama yanlışlığını o da görmüş. Diyoruz ki yanlış işte iddianı geri çek deyince verdiği matbu cevaplardan biri.

Bu arada yanlışladığımız kanıtı hâlâ, eski ve geçersiz olduğu halde tekrar tekrar gönderiyor. Eh neden? Çünkü o bir kere bir yerden almış, o alan kişinin yanlışı onu ilgilendirmiyor. O bir kere bir yerden gugıllamış çünkü. Akademik bir doğruluk beklemiyorum ama bu kadar da zavallı olunmaz ki.

Evet, tüvıdır fenomenimizi tanıdık. Şimdi takıldığı konulara gelelim biraz. Hep beraber görelim ne neymiş.

KEMALİST CUNTA

Koray Pehlivanoğlu’nun derdi “Kemalist Cunta”yı yerin dibine sokmak. Anladık… Aferin. İstediği gibi düşünür, sonuç çıkatır ve yorum yapar. Buna pek takılmıyorum. Özgürdür.

Fakat hala o cuntanın ileri gelenlerinin kim olduğunu açıklamış değil. Arada arada sırada çıkışlarıyla bizzat M.Kemal’e de kızgın olduğunu anlıyoruz. Yine de belirtmekte fayda var: Dağ tabii 1938'de ebediyete intikal etmiş olduğundan, farenin 2019 yılında onun hakkında tüvit attığından haberi olamıyor. Ayrıca İsmet İnönü ve şürekasına mı laf ediyor, CeHaPe zihniyetine mi giydiriyor bilemiyoruz. Menderes’i liberal filan buluyor mu muamma. Karman çorman. Birilerine kızıyor veriyor veriştiriyor ama kim olduğu bilinmiyor.

Bu elitisit kemalistleri, kimse işte onlar, savunacak değilim. Yanlışları, doğruları olduğu rahatlıkla söylenebilir. Daha akıllıca davranıp, muhasebe yaparken kar zarar hesabı dikkate alınabilir. Açıkçası ben, M.Kemal, İnönü ya da başka bir kimseyi korumak gibi bir göreve sahip değilim.

1-Bana ne?

2- İki, bence gerek de yok.

3- Bu kadar yıl sonra ani ve sert çıkışın bir manası vardır muhakkak. Ben de onların askeri filan değilim ki koruyayım. Tarihi meseleleri anlamak ve doğru yorumlamak ayrı birini körü körüne savunmak ayrı.

Ülkemizde nispeten herkesi eleştirmek özgürlüğü sunulabiliyor ve buna göre Atatürk’ü sevmemek çok normal bir tepki. Fakat Kemalizmi değil de şu anki iktidarı can acıtacak kadar kadar eleştirirsen gideceğin yer belli. Bunu da çok iyi biliyor sanırım kendisi.

Kendisi “Antikemalist”. Böyleyken Atatürk’ü övecek değil ya, dedik ya özelliği bu, adı üstünde adam su katılmamış bir antikemalist.

Aslında bu yaptığı Atatürk’ün mesnetsiz övülmesi ve putlaştırılmasına bir tepki olarak görülebilir. Çakmayan çakmağa, vinlexten yapılma eşantiyon cüzdana, ucuz tişörte ve hatta her tarafı dökülen Romanya’dan ithal Dacia’ya Atatürk’ün imzasını nal kadar yapıştıranlar dahil onu suistimal edilen bir sürü yer ve şekil var. “Atatürk’ü madem bu kadar seviyorsunuz ama yanlış anlıyorsunuz ve saçmalıyorsunuz” deyince de bana kızanlar da vardır.

Koray ben Kemalizmin fanatiklerine laf edeceğim derken şirazeyi kaydırmış işte ne yazık haberi yok. Neyse…

MISIRLIOĞLU EFEKTİ

Açıkçası böyle bir nefretin sebebi dindar kesimden geliyorsa belki anlaşılabilir. Çünkü onlara göre M. Kemal din düşmanıdır. Öyle dolduruldular, öyle öğretildi onlara ve öyle bilendiler ki bunu meslek edinmiş, tarikat liderleri piyasada boy gösterdi. Kadir Mısırlıoğlu mesela… Koray Pehlivanoğlu bazı dedikleriyle birebir örtüşüyor onla. Necip Fazıl Kısakürek de Vahidedin’in kimseye söylemeden M.Kemal’i Samsun’a göndermeyi tek başına planladığını filan iddia etmişti. Yakında Koray Bey’den M.Kemal’i M.Kemal yapanın aslında Vahideddin olduğu üzere bir seri de bekliyoruz.

Fesliye bir bakalım: zamanında ahbap çavuşluk yapıp, beraberce olmadık “günahlar” işledikleri halde, Fesli tarikat lideri Kadir Mısırlıoğlu’nun Youtube videolarında Necip Fazıl’ın içkiye düşkünlüğü ve tabii kumarda kaybettiği babasından kalanlar ve sattığı matbaanın parasından bahsetmesi manidardır. Bir de bu yorumlarında “sonradan” kesilen bir yer var ki, orijinalini dinlemiştim, birbirlerine söylediklerini duysanız kulaklarınıza inanamazsınız. İleride Koray Bey de, Mısırlıoğlu gibi olabilir, belli olmaz, ortak nokta Elitsit, Kemalist düşmanlığı. Halefi bulduk yani. Olur mu, olur.

Kısacası diyorum ki, ileride fesli Antikemalistler yerine bandanalı, top sakallı ve çapır türü motorcu kişiler görebiliriz. İddialar, yorumlar hep aynı minvalde çünkü.

Sayın Koray Pehlivanoğlu’nun kendi tabiriyle “camdan kale” yıktığını sanmasındaki motivasyonu nedir bilinmiyor. Önceden yayınlanmış köşe yazarlarının, (Çoğunlukla Ayşe Hür) kitapların yaptığını bir yerlerden bulup bulup, kendi fikriyle soslayıp sunuyor. Kısaca dedikleri, acayip sürpriz, akla gelmemiş, düşünülmemiş şeyler değil. Zaten Ayşe Hür ya da Mustafa Armağan gibi tipler bu yolla popüler olmak için çırpındılar. Gün geliyor Murat Bardakçı’nın köşesinde popüler gördüğü bilgileri de azıcık değiştirerek tekrarlıyorlar.

Örneğin, Fransız ve azıcık erotik halk şarkısından bestesi alıntı, “Dağ başını duman almış” marşının bestesinin nereden geldiğini yeni öğrenmiş “çalıntı” deyip bağırıyor. Zaten başta onu icra eden söylüyor ki bu marşın bestesi bana ait değil diye. Bunu yıllar önce yazdılar zaten. Yazılmayan bir şey bulsa ya.

Bakın ben kendisini haberdar edeyim. Türk Tasarımı otomobil dediğimiz Anadolu’un İngiliz Reliant tasarımı olduğunu öğrense hemen bir zincir daha patlatır. Anadol’u üretenler de inkar etmiyor ama olsun o araştırmacı tüvıdırcılık yapabilir. Ayrıca Chester Projesinin ne olduğunu bilse bir de Vamık Volkan’ın Anatürk isimli kitabını okusa var ya. Oy oy oy. Şükür onları bilmiyor. Ne garip algılardı, nasıl eğip bükerdi…

Aslına bakarsanız bu zatın motivasyon nedenini araştırmaya da gerek yok. Onun dezenformasyonunu en az seviyeye indirmek için birkaç cevap versem yeter. Sonra sessize alacağım ne hali varsa görsün.

Yoksa inanın Kemalizmi korumak bana kalmadı ki Kemalist değilim. Bu kişinin kendi blogundaki makaleleri de okudum. Neden sol görüşlülüğü bırakıp liberal olduğu ve tabii AKP’yi neden ilk zamanlar desteklediğini anlatıyor. Sonra hükümete giydiriyor yazılarında. Fakat tarihi çıkarımları genelde pek bir berbat.

Örneğin Çanakkale Savaşı’nı Almanların kazandığını iddia ediyor. 57. Alay da Münih’ten, Frankfurt’tan filan gelen gençlerden kurulmuştu değil mi? Osmanlı askeri şehit olma ihtimalini bildiğinden, çoğunun kefensiz üniformasıyla gömüldüğünü bildiğinden, her çarpışma öncesi abdestli olmaya ve üstünü başını da temiz tutmaya çalışırdı. Bu disiplini ya da bu kendini feda etme dürtüsünü de mi Almanlar getirdi?

Ama bu düpedüz hıyanet. Bir amaç uğruna ölmeyi umursamayanlara biraz saygı duy hiç değilse.

Çanakkale Savaşı, I. Dünya savaşının en önemli cephelerinden biridir. Almanya müttefik devlettir. Bu cephe o kadar önemlidir ki elinde avucunda ne varsa tabii ki bu cepheye yığacaktır. Onlar mühimmat ve teknik askeri tecrübelerini vermişer bunun karşılığında Osmanlı yetişmiş evlatlarını o savaşta kaybetmiştir. Mermi, silah mı vermek istersin yoksa can mı? Osmanlı’da mermi silah ve teknik kapasiteili subay azdı, can verdi. Bunu nasıl yok sayar küçümsersin?

Sonra “Ben bunu mu demek istedim?” Neyi demek istedin peki? Mehmet Akif’in dizelerini al parça parça paylaş diyen yok. Ancak bazı konularda dikkatli olmak gerekir. İlla Kemalistleri gömeceğim, şüheda arada kaynarsa kaynasın denmez.

Charlie Hedbo kötü bir mizah dergisiydi. Yani bizim Oğuz-Tekin Aral’ın mirasıyla ortaya çıkmış mizah dergilerinin yanında yaratıcılıkta her daim sınıfta kalır. Tek özelliği sadece İslam’a değil tüm din ve dogmalara sınırsız şekilde saldırmayı özgürlük olarak görmesiydi. Bu özgürlüğün var olup olmamasını tartışmıyorum (kişisel fikrime göre bir dergi, bir kişi ne yazarsa ne çizerse çizsin beni ırgalamaz) Asıl anlamadıkları bu marifet değil. Hedbo yaratıcılıktan nasbini almamış bizim ortalama mizah dergilerine bile yaklaşamayan bir dergiydi. Dedim ya tek özelliği başkasının kutsalını takmamasıydı. Onun dışında kimse alıp da o dergiyi yaratıcı bir sanat eseri gibi görmüyordu. Aynı şekilde bu kişi de “camdan kale yıkmadığını” en azından bunu yaparken çamlar devirdiğini bilmeli. Yani aslında ortaya bir şey koymuyor, gizli bir detayı kamuoyuna sunmuyor. Farklı olacağım diye şühedanın varlığını yok sayıyor haberi yok. Birinin bu zevata belki de bilinçsizce terbiyesizlik yaptığını bildirmesi lazım. Yok bilinçliyse o daha fena.

Yakında bunun için de “İddia etmedim, alıntıladım” diyebilir. Kurtuluş savaşının aslında bir “yalandan” ibaret olduğunu ve İngiliz Mandasını kabul etmenin daha hayırlığı olacağını bastıra bastıra kim yazdı acaba?

Durmuyor durulmuyor. Alfabenin değişmesinin “bir gecede” bizi cahil bıraktığını iddia ediyor. Standart bir önyargıyı savunup duruyor.

Yani bu klavye delikanlısının“aneliz” yapıp ”şöyle olsaydı böyle olurdu” gibi bir çıkarım yapmasının, yüzeysel ve gerçeklikten uzak olduğunu fark etmesi imkansız ama size göstereceğim. Kemalizmi savunmam, devrimlere laf ettirmem diye bir durumum yok. Ama o zamanki şartları dikkate almadan devrimleri yargılamak pek mümkün iş değil. En başta cahillik göstergesi. Başlıyoruz…

MANDA KAYMAĞI

“Değilim” dediğine bakmayın, paylaşımlarından kolaylıkla görülebilir ki, Koray Bey iflah olmaz bir manda övücüsü aslında. Gerçek ismini saklayan bir takipçisi (Lord Kutadgu Bilig, Tüvıdır kullanıcı ismi seçerken pek bir kafası karışıkmış belli, gerçek ismiyse daha matrak…) Koray’ın mandacı olmadığını söylüyor.

Ooo takipçi, Koray’ı korumuş ama aslında o da “Keşke Yunan Galip Gelseydi” diyen Mısırlıoğlu gibi bir duruma düşüyor. Yani “Kemalist Cunta yerine İngiliz Mandasını yeğlerdim” düşüncesi bu denli övünülecek mesele oluyor. Tarihte bu tür gaflete çoğu kişi düşmüştür, “Kardinal Külahı görmektense, Osmanlı Sarığı yeğlerim” diyen Konstaniapolis ahalisi gibi. Teşbihte hiçççç hata yok. Bir gram bile.

Yine aynı Koray, Kanada’nın bağımsız olmadığı konusunda da ısrarcı. İngilizler yönetiyormuşmuş hala. Peki tartışmayalım, argümanını inceleyelim. Ama önce şu manda ve koloni arasındaki farkı bir anlasak iyi olacak.

Fransızca olan “manda” sözcüğünün kelime anlamı “yetki, görev” demek. (Fr: mandat, İng: mandate),

Birinci Dünya Savaşı bitince az gelişmiş ve kendilerini yöntemeyecek ülkeleri “Milletler Cemiyeti adına” bazı büyük devletler -onlar kendi bağımsızlıklarını kazanıncaya kadar yani daimi değil- yönetme iznine “Manda” deniyor. Sözde bilinen sömürgecilik tutumunun “kötü” olduğunu görmüşler de sonra bunu çıkarmışlar. Sonuç daha da fena olmuş.

İşte Koraycım bunu öneriyor, övüyor ve “İngiliz Mandasına girseydik Kanada gibi olurduk, mutlu ve zengin bir Türkiye olurdu” diyor. Sonra da takipçisinin yorumuna katılıyor (ender takipçi) Kemalist Cunta’dansa İngiliz Mandasını tercih eder diyor onun adına.

Manda ne koloni ne?

Peki “Koloni” ne? Koloni, bir devletin nüfusunun bir bölümünü yerleştirmek için denizaşırı bir ülkeyi ele geçirerek yurttaşlarını oraya iskan etmesi halinde meydana gelen yeni yurt. Kanada bir İngiliz Kolonisidir. Sonra da bağımsızlığını ilan etmiştir. Koray hala bağımsız olduklarına da kani değil.

Yani eğer diyelim ki Anadolu, İstanbul filan bomboş ya da yeni keşfedilmiş yerler olsaydı ve yani denizaşırı bir alan olsaydı, ele geçirmek için İngilizler ya da bir başka millet iskan faaliyetinde bulunsaydı, Türkiye kolonileştirilmiş olurdu

MANDA OLMAYA NİYETLENEN VAR AMA BİZİ MANDA DEVLET OLARAK İSTEYEN DE YOK PEK.

Halbuki Türkiye için bildiğiniz manda rejimi düşünülmüş ve önerilmiş. Bırak onu İngilizler istememiş, ABD’ye teklif edilmiş onda da senatoya bile sunulmamış. Yani bizi manda olarak isteyen bile yok. Peki bundan şeyin haberi var mı mesela Koray’ın?

Yok ki Kanada ile Türkiye’nin gayrısafi milli hasılasını filan karşılaştırıp duruyor.

İngiliz mandası olmak nasılmış? Hele hele Ortadoğu’ya yakın bir coğrafyada diye kütüphanede çeşitli kaynaklar aradım. Yaşadığım yer kütüphane açısından çok mümbit. Kitapta önce mandanın ne olduğu da anlatılıyor.

Caharles Tripp’in Irak’ın tarihi isimli kitabı.
Önce İngiliz Mandasının anlatımı var ve açtığım rastgele sayfada İngilizlerin 1920'de ilk başbakan Seyit Abdulrahman Kailani’nin fotoprafı var.

İlk başbakan, Faysal’ın Irak Kralı olmaması için çabalamış başaramayınca istifa etmiş. Yine de, Faysal muhalefeti engellemek için onu başbakanlık görevine atamış. 1922'de Anglo-Irak anlaşması için uğraşmış ama İngiltere ne yapmış ne etmiş Manda haline getirmiş ülkeyi. Yani Türkiye’nin Irak ile alakası yok dememek lazım. Bunun için Yunan’ın işgali becermesi gerekiyordu. Olmadı. Olamadı, bunu da “vatanı kurtarıyoruz” ayağıyla iktidar mücadelesi içindeki Kemalistler yapmış.

Kemalistler de çok gereksizler canım.

Koray Bey’in en önemli argümanı, manda olduğunu iddia ettiği Kanada’nın gelişmişliği mutluluğu ha bu arada “koloni” farkını anlatsak bile kulağını kapatıp “lalala” demeye devam etmesi. Daha bir çok konuda böyle davranıyor.

Koray kendi fikrini çürütecek bir argümanla karşılaştığında…

Irak Birinci Dünya Savaşı sonrası Musul ve Kerkük’ü de içinde bulunduran bazı stratejik noktaları olan bir ülke. İngilizler orayı ne koloni yaparlar ne de bağımsız bir devlet.

Irak ile İngiltere’nin alakası yokmuşmuş.

Kanada çok gelişmiş, çok mutlu. Biz de eğer İngiliz Mandasını kabul etseydik ve tabii bu Kemalist iktidar mücadelecilerinin “ülkeyi kurtarıyoruz” yalanlarına kanmasaydık, İngilizler bizi de ihya edeceklerdi.

ADAYA KANMAK yani KANADA. HİTLERİ UNUTMAK.

Pearl Harbor

Kanada’nın ve Amerika’nın dünya savaşlarındaki en büyük şansları topraklarında savaş olmaması. Bakın Japonlar baskın! bir saldırıyı 7 Aralık 1941'da yaptı diye 8 Aralık 1941 Amerika Birleşik Devletleri II. Dünya Savaşı’na girerek Japonya’ya savaş ilan etti. Yani ABD’nin bombalanan toprağı burası.

Biz öyle miyiz ya? İtalya Yunanistan’ı işgal etti. Macaristan, Bulgaristan yardım bile etti. Ama İtalya durduruldu. Hem de Koray Bey’in küçümsediği ve Anadolu’ya girdiğinde başarısız olan Yunan ordusu durdurdu arkasında Almanya olan mihver devletlerini. Arada 19 yıl var sadece.

Hah eğer biz İngiliz Mandası olsaydık zaten İngiltere Polonya’nın toprak bütünlüğünü şart koşup, işgal sonrası Almanlara savaş açtığında biz de savaş lappadanak girmiş olacaktık. Yunanistan’ı kurtarmak içinse İtalyanlarla savaşacaktık. Sonra Almanlar başta krom olmak üzere (roket V bombaları için önemli) çoğu kaynak için ve tabii Hazar Petrollerine erişmek için Rusya’ya girmek için Kars yolunu kullanacaklardı.

O zaman Koray Bey’in dedesi yaşar mıydı, o böyle aforizmaları tüvidırda fışkırtabilir miydi bilinmez.

Bu konuyu kendisine bildirdim. Neden cevap vemediğini de çok çok kibarca sordum. Cevap vermeyeceğini böyle beyan etti. Heheh.

Biraz tutarlı olsak dediğinizde en kolayı IQ’su düşük diyor karşıdakine. Evet, işine gelmezse öyle.

Neyse çok uzadı ama daha konular bitmedi. Size Koray’ın Latin Alfabesi çemkirmesi ve Çanakkale Savaşı’nda Yarbay Mustafa Kemal’in bir özelliği olmaması (Yarbaymış o. Ne eksik fazlaymış sadece yarbaymış. Gören de askeri deha ya da yorumcu filan zanneder kendisini) meselesini uzmanların görüşleriyle kanıtlayarak irdeleyeceğim.

Tabii şu “Rıfkı’ya sor” meselesini de.

Pek zamanım yok umarım verdiğim sözü tutarım.

Görüşmek üzere.

--

--

Ahmet Turan Köksal
Türkçe Yayın

İstanbul. Dr. Mimar. YTÜ. Yarışmalarda ödül alır-almaz. Ustura, Tuhafiyedeki Hafiye, İnternet Sizden Korksun, Kimkorkar intenernetten kitap yazarı. ayasofya.com