Hastalık İyileşmeye Giden Yoldur — Kitap İncelemesi

Gamze Gacaloglu
Türkçe Yayın
Published in
4 min readMar 31, 2019

Gölgeni Sev!

Thorwald Dethlefsen / Ruediger Dahlke

Photo by Roksolana Zasiadko on Unsplash

Hastalıkların anlamları ve yorumlarından ziyade sunduğu bakış açısıyla insanı hayrete düşüren ve derinlere daldıkça sizi ‘kendi’nizi keşfetme yolculuğuna çıkaran bir kitap.

İnsanı, kurban psikolojisinden çıkmaya davet edip, yaşamındaki iyi-kötü her şeyin temel sebebi olarak kabul ettiği için rahatsız edici olduğu düşünülebilir. Oysa ki, yaşadıklarının sorumluluğunu almaya gönüllü bir birey için oldukça aydınlatıcı bir yol sunmakta.

Bilimsel tıbbı dışlayan bir yapıda bilgiler içermiyor aksine, sağlığa bütüncül bakmamız gerektiğinin altını çiziyor. Bu yazıda değinmek istediğim zaten hastalıklar ya da tıbbi noktalar değil. Kitabın ilk bölümünde sunulan kutuplaşma kavramı, her seferinde gölgemizle karşılaşmamız ve yaşamın aslında bizden iyileşmemizi istemesine dair yazarların sundukları bakış açısı.

“İnsanın yolu, mutsuzluktan refaha, hastalıktan iyileşmeye ve kutsallığa doğrudur. Hastalık, yolumuza yanlışlıkla çıkan ve bu nedenle hoş karşılanmayan bir engel değildir; aksine hastalık, insanın iyileşmeye doğru yürüdüğü ‘yol’un ta kendisidir. Bu yolu ne kadar bilinçle incelersek, o da amacına o kadar iyi hizmet eder. Hedefimiz, hastalıkla savaşmak değil, onu kullanmaktır; bunu yapabilmek içinse biraz gerilere gitmemiz gerekir.”

Bilincimiz her şeyi zıt kutuplara ayırır; bir şeye iyi dediği zaman bunun diğer kutupta kötü olarak belirlenen bir yanı oluşur. Güzellik varsa çirkinlik de olacaktır, başarılı varsa başarısız da. “İnsan ben dediği zaman, ben olmayan, yani sen olarak algıladığı her şeyle kendi arasına bir sınır çeker ve böylece kutuplaşmanın mahkumu olur.” Birlik ve her şeyle bütün olma dünyasından bu kutuplaşma bakışı ile ayrı düşen insan, zıtlıkları varlığında bir çatışma olarak yaşar. Hastalık kutuplaşmadır, iyileşme ise kutuplaşmayı yenmektir.

“İnsan egosu, daima kendisi dışında bir şeylere sahip olmak ister, oysa ‘her şey’le bir olabilmek için, sadece sönmek zorunda olduğunu hoşnutsuzca fark eder. Birliğin içinde her şey ve hiç bir şey teke indirgenir.”

Kutuplaşmayı ve olayların çift yönlülüğünü anlatan güzel bir metafor olarak kapı örneğini veriyor kitap; kapının bir tarafında “giriş”, diğer tarafında “çıkış” yazısı asılı. Aslında kapı her zaman aynı ve tek olan kapıdır. Ama ona hangi taraftan yaklaşırsak, varlığının o taraftaki görüntüsünü fark ederiz. “İşte bu, ‘birliği farklı görüntülere ayırıp, sonra ancak sırayla bunları gözlemleyebildiğimiz’ gerçeğinden zaman ortaya çıkar. Nasıl kutuplaşmanın arkasında birlik varsa; zamanın arkasında da sonsuzluk vardır. Metafizik anlamda sonsuzluk, zamansızlık demektir, uzun ve hiç bitmeyen bir zaman süreci değildir.”

“Ben” veya “ego” dediğimiz kutuplaşmayı aşmak için “ya o ya da bu” bakış açısı yerine “hem o hem de bu” bakış açısını oturtmamız gerektiğini ifade ediyor kitap. Yani olayların iki kutbunu “arka arka” (çizgisel zaman) yerine “aynı anda” (sonsuzluk/zamansızlık) görmeyi öğrenmeliyiz. Ama genelde insanlar yaşananların diğer tarafına bakmaya yanaşmazlar, bakmazlarsa kurtulabileceklerine inanırlar. Oysa ki diğer taraf kendisini görmemiz için her zaman bir çıkış yolu bulur.

Yazarlar insanın kendinde görmediği ve görmek istemediği ve bu yüzden de bilinçaltına atılmış, reddedilmiş tüm gerçekleri “gölge” olarak tanımlıyor. Bizler hoşlanmadığımız ve istemediğimiz her şeyi kendi gölgemize yönlendiririz. Oysa gölgemiz kendisini görmemizi ve onunla ilgilenmemizi ister. Genelde kendisini dış dünyada ya da bedenimizde yansıtarak bize ulaşmaya çalışır. Yani, gölgemizi hep dışarısı aracılığıyla deneyimleriz.

Burada aslında bir sufî deyişi olan “baktığımızda gördüğümüz tek hakikat kendi yansımamızdır” deyişiyle ve aynalık prensibiyle karşılaşıyoruz.

“Bizi yaratan, şekillendiren, etkileyen veya hasta eden çevremiz değildir. Çevre, sadece baktığımızda kendimizi ve özellikle de gölgemizi bize gösteren bir ayna vazifesi görür.”

“Henüz kendimizde göremediğimiz iyi-kötü niteliklerimizi karşımıza yansıtır ve seyrederiz. Öfkeli insanlardan nefret edebiliriz, ruhumuz sıkılabilir çünkü henüz kendi içimizdeki öfkeyi kabul etmeye hazır değilizdir. Herhangi bir konuda harikalar yaratan bir insana hayran olabiliriz, çünkü bizim de içimizde o hayran olduğumuz yetenek ya da niteliğin olduğunu henüz anlayamamışızdır. Aslında bir yerde hem dosta hem de düşmana ihtiyacımız vardır, içimizde açığa çıkmamış cevherleri de, yaraları da onlar sayesinde tanırız.”

Fark et, zıt kutupları görebilmeyi öğren, sadece birazcık bak; işte bu kendini tanıma yolundaki temel formül. Yaşadığımız her şeyde kendimizi tanımayı öğrenmeli ve her oluş’umuzda dengeyi yakalamaya çalışmalıyız.

Gölgelerimizi bilincimizden dışlamak yerine onları görmeyi öğrenmeli ve o iyileştirici soruyu sormalıyız: Ne istiyorsun? Bir hastalık belirtisi de somut hale gelen gölgemizdir. Bu belirtilerde insan bilincinde yaşamak istemediği şeyleri yaşar, belirtiler beden aracılığıyla insanın yeniden bütünleşmesine yardımcı olurlar.

“Eğer biri sıkıntı çekiyorsa, kendisi yüzünden çekiyordur. Herkesin içinde eylemi yapan ile eylemin kurbanı olan bir aradadır. İnsan, bu ikisini kendi içinde keşfetmediği sürece, iyileşmesi mümkün değildir.”

Özetle, gölgemiz kimi zaman bedenimizde hastalık belirtileri, kimi zaman yaşantımızda cereyan eden olaylar olarak kendini görünür kılmaya çalışır. Onu fark edip, kendisiyle yüzleştiğimizde iyileşme gerçekleşir. Bilinçaltına atılmış, karanlıkta kalmış gölgemiz bir bakışımızla hasretini çektiği aydınlığa kavuştuğunda artık görevini tamamlamış olur. Aydınlanma olarak tabir edilen kavram da ışığa kavuşan gölgemiz ile yaşadığımız bütünlük halidir. Var olan her şeyi olduğu gibi görerek, kabul edebildiğimizde ruhumuzun eksikliklerinden birliğe giden yola çıkmış olacağız.

“KENDİNİ BİL”

Eski Yunan Delph kentinde bulunan Apollon Tapınağı kapısındaki yazı

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--

Gamze Gacaloglu
Türkçe Yayın

Learning Experience Designer, Project Manager. Curious about life, expressing herself beter by writing...