Hayat Ağacı

Rumeysa Soyoz
Türkçe Yayın
Published in
3 min readFeb 20, 2022

Yaşadığı süre boyunca ona rehber olacak kendinden başka kimse yoktu. Her şeyi kendi öğrenmişti. Üzülmenin, sevinmenin ne olduğunu hayatındaki şeylerle o bağdaştırmıştı. Kuytu bir sokakta yaşıyordu. Gün aymaya başlamıştı. Diğer günlerle aynı gündü başkaları için ama onun anlamlandıramadığı çok şey vardı. Mesela yemek yemesi gerektiğini içgüdüsel olarak biliyordu ama neden karnının guruldadığını anlamlandırması uzun sürdü. Bugün ne vardı bilmediği? Herkes onun gibi miydi burada? O öyle sanıyordu. Yere bastığında üşüme hissini öğrenmişti. Kıyafet giymesi gerektiğini de zorlu yollarla tecrübe etti. Temel şeyler tamamdı. Bu yüzden biliyor sanıyordu her şeyi. (Zaten herkes böyle değil mi? Hayatımızda tecrübe ettiğimiz ve bildiğimiz şeyleri hayatın tamamı gibi görürüz.)

Ayağındaki yırtık ayakkabılarla yürümeye başladı gururla. Her öğrendiği şeyden gurur duyardı çünkü. Bu onun için seviye atlamaktı. Geçmişti bu zorlu seviyeyi de. Korkunun nasıl bir his olduğunu tecrübe etmişti, sesi yüksek çıkan insanlardan kaçıyordu hep bu yüzden. İnsanlar anlamlandıramadan bakıyordu; o koşmaya başlayınca. Yine öyle bir andı. Koşmaya başladı. Sessiz bir yer bulunca duraksadı. Öğrendikleri arasından en sevmediği his buydu sanırım. Kalbinin hızla atışı acı veriyordu. Nefesini kontrol edemiyordu. Açtı zaten, yere yığılması da an meselesiydi. Oturdu hemen yere.

Birçok şeyi düşünmek için çok küçüktü çünkü insanlar ilk başta temel ihtiyaçlarını öğrenme gereksinimi duyarlar. Onun dünyaya geldiği ilk günden beri düşündüğü tek şey “Burası neresi ve ben niye buradayım?” olmuştu. Bu küçük çocuğun diğer insanlardan ne farkı olduğunu öğrenmem gerekiyordu.

Ben de evsiz sokaklarda yaşayan bir insanım. Bu çocuğu ilk beş yaşında gördüm ve gördüğüm ilk gün anladım farklı bir şeyler olduğunu. Uyuduğunu hiç görmedim. Ona “Hiç uyumuyor musun?” diye sorduğumda sadece suratıma bakmakla yetinirdi. Hiç konuşmazdı zaten ama bugün farklıydı. Nefes nefese oturuyordu gördüğümde. Ben de iliştim hemen yanına. Güya onunla konuşuyordum ama kendi kendime konuşuyor gibiydim her zamanki gibi. Bir an suratıma baktı ve ilk defa bir şey sordu bana:

-Peki sen neden buradasın?

-Seni gördüm nefes nefeseydin merak ettim.

Tekrarladı:

-Peki sen neden buradasın?

-Dedim ya çocuk, merak ettim seni.

Önüne döndü ve bir süre sessizlikten sonra yine baktı bembeyaz suratıyla:

-Sen neden buradasın?

Ürkmeye başladım. “Bir şeyler oldu ve aklını yitirdi en sonunda” diye düşündüm. Ateşine baktım yoktu. Aslında diğer günlerden daha sağlıklı görünüyordu. Yine bembeyazdı yüzü ama gözleri parlıyordu. Hasteneye gitsek beş kuruş para yok zaten. Delirse de kaybedeceği bir şey yok diye düşünerek devam ettim yanında oturmaya. Merak ediyordum ne olacağını. Çöpten bulduğum bir parça ekmeği uzattım. Hemen aldı ve göz açıp kapayıncaya kadar bitirdi. Derin bir iç çekti:

-Ben neden buradayım biliyor musun?

Şaşkınlıkla ve heyecanla yüzüne baktım:

-Neden?

-Senin için.

-Nasıl yani çocuk?

-Ağacı görüyor musun?

Hangi ağaç olduğunu anlamak için onun baktığı yöne baktım. Orada olmadığına emin olduğum heybetli bir ağaç vardı. Acaba aklını yitiren ben miydim?

-Görüyorum görüyorum da hayatım boyunca bu sokaklardayım, daha önce burada hiç böylesine heybetli bir ağaç görmemiştim.

Yine gözlerime kilitledi gözlerini ve yineledi aynı cümleyi:

-Senin için.

Ayaklandı ve ağaca doğru yürümeye başladı. Yaklaştıkça etraf aydınlanmaya başladı. O renksiz ve ışıltısız sokak canlandı. Kuş sesleri her yeri kapladı. Ağacın devasa köklerine oturdu. Bana bakıyordu. Korkuyla kalktım ve ağaca doğru ilerlemeye başladım. Her adımımda duyduğum korku azalıyor içimde anlamsızca bir huzur beliriyordu. Bir kökün üzerine de ben oturdum. Rüya olduğunu düşünüyordum artık tüm bunların. Akışına bıraktım.

-Çocuk benim için olan ne?

-Her şey senin için. Gördüğün göremediğin, isteyip olmayan, istemeyip başına gelen her şey senin için.

-Peki bu ağaç neden benim için?

-Bu ağaç sayesinde buradayız. Ben buradan geldim. Sen de buradan geldin. Herkes buradan geldi. Ben artık hatırlıyorum. Sen hatırlamıyor musun?

Hatırlıyordum artık. Bu bir rüya değildi. Bu koskoca ağaç Hayat Ağacıydı. Gözlerimi ben de burada açmıştım. Varoluşum burasıydı. Doğumun ve ölümün eviydi burası. Tekrar buraya döndüğüme göre ölüydüm ben artık. Peki bu çocuk kimdi?

-Sen kimsin çocuk? Neden beraber buradayız?

“Biliyorum artık” dedi sessizce çocuk:

-Yolunu bulman için geldim. Ben olmasam bulabilir miydin?

Originally published at http://igupsikolojitoplulugu.wordpress.com on February 20, 2022.

--

--