Hayattaki Yerini Bulmak: Çavdar Tarlasında Çocuklar

“Yükseklere doğru verilen mücadele, insanın yüreğini doldurmaya yeter”

Birsen Akyüz
Türkçe Yayın
4 min readMar 30, 2024

--

Hiç kalabalıklar içinde kendinizi yalnız hissettiniz mi? Hayatın anlamının ne olduğunu kavramaya çalışırken oradan oraya savrulan birinin hikayesini anlatacağım bugün.

Kalabalıklar içinde yalnızlaşan, içinde bulunduğu topluma yabancılaşan ve en nihayetinde bir yaprak gibi savrulan birinin hikayesi.

Çavdar Tarlasında Çocuklar, JD Salinger’ın hazırlık okulundan atılan ve yetişkinlerin dünyasına karşı yabancılaşma ve hayal kırıklığı duygularıyla mücadele eden bir genç olan Holden Caulfield’ın yolculuğunu anlatıyor. Kitabın başlığı, Holden’ın kendisini çavdar tarlasında duran ve uçurumdan düşmek üzere olan çocukları yakalayan “çavdar tarlasındaki yakalayıcı” olarak hayal ettiği, masumiyeti koruma arzusunu simgeleyen bir pasajdan geliyor. Caulfield’in tüm masum çocukları yakalayabilme istediği ne kadar masum bir düşünce değil mi? Bir çocuk masumluğunun somut bir şekilde bir hayalle ortaya konduğunu söyleyebiliriz.

16 yaşında bir çocuğun dünyasını gösteriyor kitap ama bence biz yetişkinler içinde bambaşka anlamlar ifade ediyor. Hayatın içerisinde aslında o kadar çok ihtimal var ki kendimizi o kadar farklı şekillerde ifade edebileceğimiz yol var ki aslında… Fakat dönüp dolaşıp baktığımızda tüm farklılıklarımızı utana sıkıla saklama eğilimindeyiz. Dışarıdan bakıldığında çıkıntılık yapan biri gözükmek belki de en önemli korkularımızdan. Çünkü maalesef ki içinde yaşadığımız bu toplum, tüm farklılıkları yok etmek ve herkesin aynı şekilde topluma uyumlanmak üzere inşa edilmiş gibi… Bahsettiğim şey aslında özgünlük. Romanın en önemli temalarından biri de özgünlüğe dikkat çekmesiydi.

Öte yandan, hepimiz aslında bir çocuktuk ve bir anda kendimizi yetişkin sorumlulukları içerisinde bulduk. Çalışmak, yaşadığımız evin sorumluluklarını yerine getirmek, gelecek kaygısını daha derin hissetmek yetişkinlik evresinde en büyük handikaplarımızdan. Hayatta kalmaya ve var olmaya çalışırken bir yandan da hayatın anlamını sorgulayarak kendimize bu dünya üzerinde bir yer bulmaya çalışıyoruz.

Videomu İzleyebilirsiniz!: Çavdar Tarlasında Çocuklar

İşte büyümenin ve kişinin dünyadaki yerini bulmanın zorluklarını da göz önüne seriyor Çavdar Tarlasında Çocuklar. Holden’ın ergenlik ve yetişkinliğin karmaşık hislerini aşma yolculuğu her yaştan okuyucuda yankı uyandırıyor.

Dünyada anlam bulmaya çalışırken güçlü bir benlik duygusuna sahip olabilmek kurtarıcı olabilir ve dünyayla ilgili sorunlar yaşayan birini neyin kurtarabileceği sorulduğunda, pek çoğumuz umut cevabını verebiliriz. Hayattan umudunu kesmemek, güzel günlere dair içinde umut taşımak; hayatın anlamını sorgularken yaslanabileceğimiz bir ağaç olabilir. Ancak Çavdar Tarlasındaki Çocuklar’da Holden’ın hayattaki anlamı, hiçbir umut olmadan hayata ısrarla devam etmesinde yatıyor. Kendisi için, kendi varlığına bir neden bulmak için bazı görevler yaratıyor gibi görünüyor; Bunlardan biri çocukların ve temsil ettikleri masumiyetin koruyucusu olma arzusu. Holden, kahramanvari bir ses tonuyla şöyle diyor:

‘’… büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta –yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey.’’

Holden, çocukları büyüme mücadelesinden ve yetişkinliğin getirdiği acılardan kurtarmak için kendisine “çavdar tarlasında avcı” (Salinger 173) pozisyonunu veriyor; Kaçınılmaz olan şey ise çocukluktaki masumiyetin eninde sonunda dünyadaki ahlaksızlıklar arasında kaybolacağıdır. Holden tüm çabalarına rağmen bu manevi kaybın önüne geçemez. Sürekli bununla mücadele eder ve daha sonra küçük kız kardeşi Phoebe’nin gittiği okuldaki kaba duvar yazılarını silmeye çalışarak kaçınılmaz olana bir kez daha meydan okumaya çalışır.

Holden’ın hayatı Yunan mitolojisindeki Sisifos’a karakterini anımsatır. Albert Camus, Sisifos Efsanesi’nde şöyle der:

“Yükseklere doğru verilen mücadele, insanın yüreğini doldurmaya yeter.”

Holden’ın durmaksızın hakikat ve mutluluk arayışı, Sisifos’un kayasını tepenin zirvesine itme çabasını temsil eder ve Holden’in başarısızlıkları, Sisifos’un kayasının düzgünlüğünü yenilgiye uğratarak izlemesini temsil eder.

Kendisinden ve etrafındaki dünyadan memnun olabileceği “güzel ve huzurlu yerini” (Salinger 204) bulmak için sürekli olarak bu kadar kısa sürede pek çok insanla karşılaşır ve tanışır ve birçok mekanda bulunur. Holden’ın durumu iç karartıcı görünebilir ancak şöyle dönüp baktığımızda hepimiz gibi Holden da mutluluğu başka insanlarda ve başka başka yerlerde bulmaya çalışyıor ve oradan oraya savruluyordu. Aslında bizler de kendi hayatlarımızda bu savrulmayı yaşamıyor muyuz?

Kendimizi keşfetme yolculuğumzuda sürekli anlam arayışında yer alıyoruz ve Holden da aynı şeyleri yaşıyor. Fakat Holden masumiyet kaybıyla ve yetişkinliğin sert gerçekleriyle boğuşuyor, bu da onun etrafındakilere giderek yabancılaşmasına neden oluyor.

Roman boyunca Holden kendi kimliğiyle mücadele ediyor ve ergenliğin karmaşıklıklarıyla baş etmeye çalışıyor. Yalnızlık duygularıyla ve derin bir yalnızlık duygusuyla boğuşuyor ve bu da sonuçta başkalarının masumiyetini koruma arzusunu harekete geçiriyor.

Holden Caulfield’ın varoluşsal bir kriz yaşadığının bir başka göstergesi de bağlılık eksikliğidir. Hayatında bir rotası ya da amacı yok. Kitap boyunca yaşadığı toplumdan uzaklaşmak dışında geleceğine dair herhangi bir plandan ya da hayalden bahsetmiyor. Yaşadığı topluma yabancılaşması da bunu anlamlandıramadığından kaynaklanıyor. Bu yüzden karşılaştığı kişiler için neredeyse her zaman ‘sahte’ kelimesini kullanıyor.

“Tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere, durmadan ‘Tanıştığıma memnun oldum’ demek beni öldürüyor. Ama hayatta kalmak istiyorsanız, ille de bu zırvaları söylemek zorundasınız.”

Büyümek kaçınılmazdır ancak bu Holden için kabul edilebilir değildir. Bu, hem kendisi, hem akranları hem de küçük kız kardeşi Phoebe gibi etrafındaki gençler için masumiyetini kaybetmenin acısıyla kendini gösteriyor.

Sonuçta kendinin en iyi versiyonu için mücadele etmek, insanlığın gidişatına katkıda bulunabileceğimiz bir şeyler yapmaya çalışmak kıymetli bir yolculuktur ve hepimiz bu yolculukta aslında tek başınayız. Tıpkı Holden gibi…

--

--

Birsen Akyüz
Türkçe Yayın

Content Creator | YouTube (birsnakyuz) | LinkedIn (birsenakyuz) | Address: birsnakyuz@gmail.com | Instagram: birsenakyuzz