Kişisel Hikâyelerimizin İyileştirici Gücü: Anlatı Terapisi Yoluyla Travmaları Onarmak Mümkün

Tarık Tuncay
Türkçe Yayın
Published in
4 min readApr 1, 2023

Depremde evlerini, aile üyelerini, geçmiş güzel günlerini kaybetmiş olan Emel, acı, keder ve dayanıklılık hikayesini kısık bir sesle anlatıyor. Benzer deneyimler yaşamış olan grup üyeleri onu dikkatle ve şefkâtle dinliyor. Sözcükleri, kırılgan kelebekler gibi havada uçuşuyor ve onu dinleyenlerin kalplerinde güvenli bir sığınak arıyor.

Hikaye anlatıcılığı insanlık için yeni değil, mağara duvarları dahi gördüklerini anlatma ihtiyacını gidermiş ilk insanların. Ancak travmaların iyileşmesi için sahip olduğu dönüştürücü gücün keşfi çok sonra olmuş. Modern insan, ruhsal aygıtının fırtınalı dünyasıyla karşılaştığında yatıştırıcı bir merhem gibi yeniden hikâyelere sığınmak zorunda kalmış. Bu alanda öncü bir isim olan Michael White’ın anlatı (hikâyeleştirme) terapisi, hikâye anlatımının iyileşme potansiyeline ışık tutan ve hayatlarını anlamlandırmakta zorlananlara umut veren bir yaklaşım olarak tasarlanmış.

Photo by Priscilla Du Preez on Unsplash

Travma, insan ruhunda derin, görünmez yaralar bırakabiliyor. Kendimize ve etrafımızdaki dünyaya anlattığımız hikayeleri yeniden şekillendirebiliyor. Hayatlarımızın kaosunu tutarlı (ve de anlamlı) anlatılar halinde düzenlerken, deneyimlerimizi hikaye anlatımı yoluyla anlamlandırırız. Ancak travma sonrasında bu anlatılar parçalanabilir, güçsüzlük ve kopukluk duygularıyla dolabilir. Anlatı terapisi bu manzara içinde gelişmiştir ve travmatize olan kişilerin hikayelerini yeniden çerçevelemelerine (yazmalarına) ve hayatlarını geri kazanmalarına yardımcı olur.

Anlatı Terapisi

Avustralyalı sosyal hizmet uzmanı ve aile terapisti Michael White (1948–2008) ve meslektaşları tarafından geliştirilen anlatı terapisi, kişiyi kendi hayatının uzmanı olarak konumlandıran, işbirliğine dayalı, patolojize etmeyen bir yaklaşım. Sorunu dışsallaştırarak kişiden ayıran bu terapötik yöntem, kişileri kendi hikayelerini incelemeye, onları destekleyen değerleri ve inançları belirlemeye ve alternatif, daha güçlendirici anlatıları düşünmeye teşvik ediyor.

Michael White — travmalarda anlatı terapisini anlatıyor

“Sorun kişide değildir; sorun sorundur.”

Anlatı terapisi, sorunu bireyden ayırarak, insanların kendilerini sorunlu ya da hasarlı olarak değil, zorlu deneyimleri atlatmış dirayetli varlıklar olarak görmelerini sağlar. Bakış açısındaki bu değişim, kişilerin kendi hikayelerini yeniden yazmalarını, iyileşmeyi ve büyümeyi teşvik eden yeni anlatılar inşa etmelerini sağlayarak derin bir dönüşümü tetikleyebilir.

Travmanın iyileşmesinde hikâye anlatma süreci, sadece acı veren anıları yeniden anlatmakla ilgili değildir; bu anılara yeni anlamlar yüklemek, acı çeken insanları genellikle susturmayı iyileştirme sanan bir dünyada kişinin sesini ve iradesini bulmakla ilgilidir.

Yazar ve şair Maya Angelou’nun zamanları aşan şu sözleri anlatmanın gücünü yansıtıyor: “İçinizde anlatılmamış bir hikaye taşımaktan daha büyük bir ıstırap yoktur.”

Emel de, kişisel hikayesini anlatarak çözdükçe, başına gelenlerin bir ceza veya bedel olmadığını fark ettikçe, yaşamının kontrol hissini yavaş yavaş yeniden kazanıyor ve çevresine travmasının karanlığını gölgede bırakan bir güç ve dayanıklılık dokusu örüyor.

Ne kadar acı verici olursa olsun her hikayenin ortaya çıkmak için güvenli ve besleyici bir alan bulduğu ve hikaye anlatımının iyileştirici gücünün tam olarak gerçekleştirilebildiği, daha şefkatli, empatik ve bağlantılı bir insanlığın yolunu açan bir dünya yaratmak için çabalayalım.

Umudu Yeniden Yazmak

Anlatı terapisi, iyileşme sürecinde toplumun gücünü ve potansiyelini dikkate alır. İnsanlar hikayelerini paylaşarak, başkaları tarafından sunulan destek ve empatiyle teselli bulurlar. Bu kolektif deneyim alışverişi, karşılıklı bağlantı ve anlayış için bir alan yaratır ve genellikle travmaya eşlik eden izolasyonu ortadan kaldırır. Bu ortak anlatıda kişiler benlik duygularını yeniden keşfedebilir, kimliklerini yeniden tanımlayabilir ve umut ateşini yeniden alevlendirebilirler.

Dünya kendi ruh sağlığının karmaşıklığı ile boğuşmaya devam ederken, travmanın iyileşmesinde hikaye anlatımının rolü karanlıkta bir umut ışığı gibi parlıyor.

Anlatı terapisi sayesinde bireyler hikayelerini yeniden yazacak gücü bulabilir, hayatlarının sayfalarını yeniden çevirerek yeni büyüme, iyileşme ve arınma bölümlerini keşfedebilirler. Ve bu yeni anlatılarda, kendi hikayelerinin kahramanları olarak sahneye çıktıkça, acının yankıları yerini umudun fısıltılarına bırakır.

Bu perspektifin dönüştürücü potansiyelini daha derinlemesine incelediğimizde, travmanın iyileşmesinde hikaye anlatma sürecinin sadece katartik (boşalma ve ferahlama odaklı) değil, aynı zamanda kişisel özerkliği yeniden tesis etmenin bir yolu olduğu ortaya çıkıyor. Bireyler hikayelerini sahiplenerek, travma sonrasında kaybolmuş veya unutulmuş olabilecek kimliklerinin temel yönleriyle yeniden bağlantı kurabilirler. Bu yeniden bağlanma sayesinde, dayanıklılık, güçlenme ve umut temelleri üzerine inşa edilen yeni bir benlik duygusu oluşturabilirler.

Büyük Depremlerin Ardından Kolektif Bilincimiz

Anlatı terapisi aynı zamanda bireyin travmasına yol açmış veya travma algısını şekillendirmiş olabilecek kültürel ve toplumsal anlatıların araştırılmasına özellikle odaklanır. İnsanlar, bu daha geniş anlatıları inceleyerek, acılarını istemeden sürdürmüş olabilecek etkileri anlamaya başlayabilir ve bunu yaparken, onları çaresiz hissettiren ‘mitleri’ ve çarpık sosyal öğrenmeleri ortadan kaldırabilirler. Bu yeni keşfedilen farkındalık, alternatif ve daha güçlendirici anlatıların oluşturulmasına kapı aralar. Daha derin bir iyileşme ve gelişme duygusuna yol açabilir.

Ülkemiz yıkıcı Şubat 2023 depremleriyle çok derinden sarsıldı. Hayatta kalanlar yıkılan evlerinin enkazı arasında gezinirken, felaketin ağırlığı ruhsal dünyalarının adeta en derinlerine işledi. Sevdiklerini kaybetmenin yol açtığı travma ve karşı karşıya kaldıkları belirsiz gelecek, insanlarımızın üzerinde silinmez izler bıraktı. Bu noktada eğer kolektif bilinç, onları ve yaşadıklarını ‘edilgen kurbanlar’ olarak resmeden bir kadercilik anlatısına teslim edilirse ne olur? Çeşitli kültürel ve toplumsal inançlarla beslenen bu kavrayış onların ancak güçsüzlük ve çaresizlik duygularını derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. İnsanlar, bu anlatıyı içselleştirmeye, kurban rollerini benimsemeye ve kendilerini trajediyle tanımlanan bir hayata teslim etmeye başlayacaklardır. Bu teslimiyetin ardında iyileşme umudunu bulma şansımız var mıdır?

Kader ve keder kadar, inanç, güç, mücadele ve dayanıklılık hikayeleri de iyileşme yolunun vazgeçilmez araçlarıdır. Çocuklarını çöken duvarlardan kurtaran bir annenin cesareti, derme çatma bir sığınak organize eden bir gencin becerikliliği ve zorluklar karşısında bir araya gelen ve yüreklerini birleştiren toplumun bir olma duygusunda iyileşme kaçınılmazdır.

Travmaya Duyarlı Toplum

Travmaların iyileşmesinde hikaye anlatımının olağanüstü gücüne tanıklık etmeye devam ederken, bu anlatıların ortaya çıkması için güvenli alanlar yaratmanın önemini de kabul etmeliyiz. Terapistler, destek grupları ve toplum tabanlı sosyal hizmet kuruluşlarının hepsi, kişilerin kendilerini işitilmiş, anlaşılmış ve hikayelerini paylaşma fırsatı bulmuş kişiler olarak görmelerini teşvik etmelidirler.

Travmaya maruz kalmış insanlarımız hikâyeleriyle seslerini yükseltirken, sadece bireysel düzeyde iyileşmeyi teşvik etmekle kalmıyor, aynı zamanda daha geniş bir toplumsal dönüşüm potansiyelini de ufukta görünür hale getirmiş oluyoruz.

Emel’in hikayesinin yankıları onu dinleyen grup üyelerinin kalplerinde ve zihinlerinde yankılanmaya devam ederken, travmanın iyileşmesinde hikaye anlatımının dönüştürücü gücünü fark edelim. Anlatı terapisi sayesinde, bireyler hikayelerini geçmişlerinin gölgelerinden çıkardıkça, daha parlak bir geleceği kucaklamak için cesaretle güçlendikçe, insan ruhunun direncine tanıklık edeceğiz.

Kendisi de ağır bir travmayı geride bırakmış olan yazar Edith Eger’in kelimeleriyle bitirelim: “Acı verici deneyimlerimiz külfet değil, bir armağandır. Bize perspektif ve anlam kazandırırlar, benzersiz yaşam amacımızı ve gücümüzü bulma fırsatı verirler.” Hikaye anlatıcılığının gücünü kutlayalım, sunduğu iyileştirici yolculuğu kucaklayalım. Hikâyelerini dünyayla paylaşmaya cesaret edenlerin dirayetini ve cesaretini onurlandıralım.

Haydi gelin, umudu yeniden yazalım!

--

--

Tarık Tuncay
Türkçe Yayın

öğretim üyesi, iki kız babası, eş | scholar, father of two daughters, husband | https://twitter.com/tariktuncay | tariktuncay.org