Hikayenin Başı — Emanuel, Arkadaşları ve Tesadüfler

Aslı Özdemir
Türkçe Yayın
Published in
3 min readMay 26, 2020
Original oil painting by EPstudio

Paris sokakları bizim gibi henüz genç sayılacak insanlar için mıknatıs gibidir dostlarım. Akşam voltaları ve ufak tefek serserilikler için doğru yerdir. İnsan işsizken bile sırf burada olduğu için kendini şanslı hisseder doğrusu. O akşam Paris’in İtalyan beşlisi olarak yine toplanmıştık. Kayıtsızca dolanıyorduk. Benim gibi fevkalade bir garson fevkalade olmayan işinden kovulmuştu. Keyfimi bozmaya yetmemişti bu ama canımı sıkmıştı yine de.

Şu durumda aramızdan yalnızca birimiz çalışıyordu. O birimiz ben olsaydım bari. Zaten beşimiz aynı anda çalışıyor olmayı bir türlü başaramamıştık. Gerçi düşününce çok kolay bir şey de değil bu. Neyse böyle güzel akşamlarda can sıkıntısını bir kenara koymayı bilmek lazım. Uygun bir kenar bulup koymuş görünüyorduk.

Sokakların kalabalıklarla karışık ışıltısında ilerlerken iri taşlarla döşenmiş kaldırımın üstünde, bir beşlinin önünde durup soluklanması için ideal olarak tasarlanmış bir apartman önü bulunca biraz duraksadık. Böyle fırsatları kaçırmamak akıllıcadır. Bu yüzden gerekeni yapıp, yerleştik. Kot pantolonlarımız, ceketlerimiz, makosen ayakkabılarımız ve sarma sigaralarımız ile gençliğin kayıtsızlığını yansıttığımızı hissedip, dile getirmeden, bunun gizli keyfini sürüyorduk. Aramızdan yükselen kahkahalar ve etrafımızı saran sigara dumanı bize daha da esrarengiz bir hava katıyor olmalıydı. İnsan gençken böyle şeylere bayılıyor dostlarım. Bir de etrafta oltayı atabilecek zarif Fransız kızları olsaydı, Paris’in keyfi tam olarak bu işsizlerden sorulurdu o zaman.

İşte bu harika beşli orada durmuş sağı solu izleyip sohbetini ederken, Antonio -en büyüğümüz-, ağzında küçücük kalmış sigarasıyla karşı köşeyi işaret etti. Başımızı çevirip baktığımızda, birkaç katlı bir apartman altına kusursuz bir şekilde yayılmış, çiçeklerle, sandalyelerle harmanlanmış bir yeri gördük. "Paris’in şu ünlü kafesi var ya, işte burası,” dedi.

Masaların üzerini kaplayan gölgeliğin üzerinde 'Café Paradis' yazdığını gördüm. Ve o da neydi öyle. Görmem, düşünmem, karar vermem, harekete geçmem yalnızca saniyeler sürdü dostlarım. Böyle zamanlarda zihnin ve bedenin böylesine hızlı çalışması beni dehşete düşürüyor doğrusu. Sigaramı çoktan yere atmıştım, kapanmak üzere sandalyeleri toplanan kafenin içerisinde tam olarak ne yapacağımı bilmeden dikilmekteydim. Aramadığım kadar büyük bir fırsat yakalamıştım. Fevkalade garsonluğumdan eser kalmamış bir halde, kendime zerre kadar bile güvenmeyerek etrafı toplayanlara bakıyordum. Nihayet ağzımı açıp konuşmaya cesaret edebildim. Sersemlemiş halimi gizlemeye çalışarak, kafenin sahibiyle görüşmek istediğimi söyledim.

Ferdinand, Carlo ve Silvia tuhaf gözlerle bana bakıyorlardı. Benim gözlerimse kaçamak bakışlarla bir orada, bir burada, her yerdeydi.

***

Café Paradis hikaye örgüsünde tanınmış kişileri barındıran bir tarihi kurgu hikayedir. İçerisinde geçen tüm olaylar ve diyaloglar yazarın hayal ürünü olup, hiç bir şekilde gerçek olarak düşünülmemelidir. Gerçek hayattan tarihe ya da insanlığa mal olmuş kişilerin kitapta bahsedilen durumlar, olaylar ya da diyaloglarda yer almaları tamamen hayal ürünüdür ve çalışmanın kurgusal doğasını değiştirmez.

***

Önceki Yazılar :

Yazarı Takip Et :

--

--