Hobbit ve Felsefe: Konfor Alanı ve Dönüşüm Üzerine

Eslem Kahraman
Türkçe Yayın
Published in
6 min readApr 22, 2021

Hobbitleri hepimiz tanırız, değil mi? Peki ya bu renkli dünyanın içinde yer alan kişisel gelişim öyküsünü daha önce hiç düşünmüş müydünüz? Konfor alanından çıkabilmek, zorluklara göğüs gerebilmek, mücadele etmek ve daha fazlası bizleri Hobbitlerin dünyasının içinde bekliyor.

Öykünün başlarında Hobbitleri hiç maceracı toplum olarak görmeyiz. Aksine huzur içinde yaşayan, pipo tüttüren, eğlenceleri seven, nadiren seyahat eden, maceradan kaçınan, basmakalıp ve rahatına düşkün bir topluluk olarak görürüz. Peki ya sonra? Gelin, konfor alanı meselesine bir de farklı açılardan bakalım. Hobbitlerden öğrenecek çok şey var!

Tasarım: Eslem Kahraman

Platon’dan Esintiler

Platon’un “Mağara alegorisi”ni bilirsiniz. Bir yeraltı hapishanesinde doğumundan beri zincire vurulu halde yaşamış olan bir adamın günün birinde dışarı çıkma cesareti gösterip bu sayede dünyanın gerçekte sandığından çok daha büyük, rengarenk ve güzel olduğunu keşfedişini anlatır. Gerçekten de konfor alanımızdan- bir nevi mağaramızdan çıkmadığımız sürece gözümüzü kapattığımız gerçekliklere kör olmaya devam ederiz. Konfor alanından çıkabilmek benim için aynı zamanda bir “aydınlanma anı” da diyebilirim. Şu ana kadar tüm deneyimlerim bu yönde ilerlemişti. Daha çok geliştiğimi, öğrendiğimi ve zorluklara da göğüs gerebileceğimi anlamlandırabilmiştim. Aynı şekilde Platon da mevcut koşullar altında olduğumuz sürece ilerleyemeceğimizi söyler ve bir takım dersler çıkarmamızı umar. Söz konusu derslerin başında şunlar gelir:
-✨Maceracı olun.
-✨Kendinizi güvende hissettiğiniz bölgenin dışına adım atın.(Konfor alanından çıkmayı hatırlatıyor, değil mi?:) )
-✨Mevcut koşullar altında devam ettiğiniz sürece daha fazlasını yapamayacağınızı kabullenin ve benliğinizi yeni fikirlere ve o ana dek bildiklerinizden daha yüce gerçekliklere açın.
-✨Ancak ve ancak zorluklara meydan okuyarak ve risk almaktan çekinmeyerek kendimizi geliştirebilir ve ne olabileceğimizi keşfederiz.

Konfor Alanı Meselesi

Kaynak: Steam

Gelin, şimdi bir de konfor alanından çıkmaya Hobbitler açısından bir bakalım. Öykünün başlarında Hobbitleri hiç maceracı toplum olarak görmeyiz. Huzur içinde yaşayan, pipo tüttüren, eğlenceleri seven, nadiren seyahat eden, maceradan kaçınan, basmakalıp ve rahatına düşkün biri olarak görürüz. Fakat sonraki zamanlarda konfor alanlarından çıktıklarında başlarına neler geldiğine de tanık oluruz. Bir kere şunu kabul edelim, konfor alanndan çıkmaya cesaret etmek hiç de kolay bir şey değil. Kendini rahat hissetiğin bir yerden çıkmak kimse istemez. Ama aynı Platon’un alegorisinde de olduğu gibi, o mağaramızdan çıktığımız an dünyayı keşfetmeye o zaman başladığımız bir gerçek. Dünyanın bizim etrafımızda dönmediğini anlıyor ve birçok yeni bakış açısı keşfediyoruz. Tabii ki şu anda herkesin dilinde olan çok klişe olan bir konu olsa da, konfor alanında çıkma meselesi aslında geçmişlere de dayanıyor. Bu konuyu birçok önemli düşünür ve filozof da metinlerinde yer vererek söz etmiş. Bilbonun da o konfor alanından çıkmaya başladığı anda bilgeliğinin ve özgüveninin arttığını görürüz. İşte bu konfor alanı öyle bir şey ki, kişinin hayatını değiştirme potansiyeline sahip öğeler barındırır. Özetle, hobbitler aslında aynı zamanda bir kişisel gelişim öyküsü de. Çünkü sıradan bir bireyin karşsııa çıkan güçlülklerle ne kadar göğüs gerebileceğini, irade gücünü nasıl yüceltebileceğini gözlemleyebiliyoruz.

Hobbit ve Felsefe kitabında da, Bilbonun bilgeliğe olan yolculuğundan ilk başta bahsediliyor. Felsefe teriminin de kökenine indiğimizde, bilgeliğe olan düşkünlük anlamını irdeleriz. Peki bu aslında tam olarak ne demek? Kitapta şu şekilde tanımlanmış: “Bilge kişi hayatta önem taşıdığını anlar, daha önemsiz bulduğu şeyleri tartıp yerli yerine oturtur. Bu sayede, güzel yaşamak ve yaşamın getireceği zorluklarla daha etkin şekilde başa çıkabilmek için neye ihtiyaç duyulacağını çözer.”

Bilgeliğe giden yolda ilk adımın, kendini tanıma yolculuğu olduğunu söylerler hep. Filozoflar ve dini düşünürler eski çağlardan bu yana acı ve ızdırap çekmenin kişinin kibrini azalttığını, bize sabretmeyi öğrettiğini ve zorluklara karşı direncimizi arttırdığını, hayattan her zaman güzellikler beklenmemesi gerektiğini öne sürer. Hobbitin akışı içinde de Bilbonun zamanla kendini daha yakından tanıdığına şahit oluruz. Yaptığı yolculuklar sırasındaki o değişimini, aç susuz kaldığı halde özgüveninin bu yolda nasıl yükseldiğini hatta liderlik vasfının gekiştiğini görürüz.

Güç ve Servet Tutkusu

Kaynak: Gifer.com

Hobbit filminde gözlemlediğimiz bir diğer şey de, servete ve güce ulaşma tutkusudur. Tao felsefesi bizi bir imgeye, fikre, simgeye karşı bağlı olmamız konusunda bize uyarıda bulunur. Bize bu tutkunun insan üzerinde bunaltıcı etki yarattığını söyler. Omuzlarımın yük altında olacağını ve bunun da Tao’muzu zayıflatacağını ekler. Bilbo’yu hatırlayalım. Gandalf, Bilbo’yu yüzüğün onu etkisi altına aldığı konusunda uyararak yüzükten acilen kurtulması gerektiğini söylemişti. İlk başta Bilbo bunu kabul etmese de, sonradan etkilerini biz de görebildik. Buradan da servete ve güce ulaşma hırsının insanı nasıl etkileyeceğine dair iç görü oluşturabiliriz.

Bir yandan Goblinler de var aslında. Çünkü goblinler de makineleri icat ediyor ve bunu yaparken de işgücü olarak kölelerini kullanıyorlar. Aynı yüzüğe olan tutkunun tutsak ettiği gibi Goblinler de kendi ürünlerinin esiri oluyorlar. Bu noktada da tamamen maddi güçlere dayalı olan tutkunun-hırsın da kişisel yaşantımızda bizi ne kadar etkileyebileceği konusunda bir durup düşünebiliriz.

Seyahatlerin Dönüştürücü Gücü

Fotoğraf Kaynağı: lovethispic.com

Bilbonun bu bilgeliğe ulaşmasının bir başka nedeni de, seyahat etmek. Dünyayı gezen birçok kişiden duyduğum ve benim de gözlemlediğim şeylerden birisiydi bu: seyahatlerinin onları değiştirdiklerini, dönüştürdüklerinden bolca bahsediyorlardı. Bence bu nokta da yine konfor alanı meselesine dokunuyor. Çünkü biz bir bakıma kendi çevremizdeki mağaralarımızda yaşıyoruz. Hep aynı şeyleri okuyor, dinliyor, görüyoruz. Ama seyahat etmeye başladığımızda, -aslında bu mecazi anlamda içsel bir seyahat bile olabilir bence- keşfedilecek yeni yollar olduğunu fark ediyoruz.

Seyahat etmek, Bilbonun da aynı şekilde gözlerini açıyor. Filozof Tom Morris de bu konuda felsefenin aynı şeyi yaptığını söylemiş mesela. Bu da çok ilginç ve düşündürücü. Aynı şekilde felsefe öğrencileri de geçmişten günümüze kadar tüm filozofların rehber görevlerini üstlendiklerini ve yol gösterici, düş gücünü artıran, yolda çıkacak çukurlara karşı uyarılarda bulunduklarını söylerler.

Lance Armstrong’un da dediği gibi, rahat bir yaşamın getirdiği uyuşukluk, öz benliğini kavrama yolunda kişiye sıklıkla engel teşkil eder. Yüzüklerin Efendisi’nde verilen bir mesaj da şudur: seyahate çıkanların- arayışta olanların hepsi kaybolmaz. (Not all those who wander are lost). Kişi evinden ayrıldığında, gerçekte evinin neresi olduğunda dair bilince varar. Benzer şekilde taocu bilgeler de asıl yerleşkemizi yolculukta bulacağımızı söylerler.

Ayrıca Hobbitler iyi bir yürüşçüdüdürler de. Kitapta söylendiği gibi, “ Kişi bir kez yavaş yürüme sanatını öğrenip benimsedi mi, yürüyüşler insan karakteri üzerinde dönüştürücü etkiler yaratabilir. ” Tolkien’in de aynı şekilde yavaş yürüme sanatını benimsediği biliniyormuş. Ayrıca hem Batı hem de Doğu uygarlıklarının felsefe geleneklerinde yürüyüş büyük bir önem taşıyor. Yürümek, gerçeği aramaya ayaklarla başlamaktır aslında. Hemen hemen her filozofun iyi bildiği gibi, insan zihnini geliştirmek de en az insan bedeninki kadar egzersiz yapmayı gerektirir. Ve yürüyüşler de bunun bir parçasıdır. Aynı zamanda farkındalık artırmak için yürüyüş meditasyonlarının da son zamanlarda çok popüler olduğunu da söylemeden geçmemek gerek.

Yürümek, dünyevi ve daha az aciliyet taşan türde sorumlulukları geçici olarak bir süre de olsa bırakmanızı sağlar. Ama yürümenin felsefi boyutu şudur, yürüyüşe çıkarken yanınıza ne aldıklarınız yani zihninizi hangi düşünceyle doldurduğunuz. Yavaşlamak… Yolumuzda olanları fark etmek. Aslında hepsi bu!

Kaynak: Giphy.com

Yol hiç durmadan böylece sürüp gider. Siz de en beğendiğiniz bastonunuzu elinize alın ve yeni maceralara doğru yürüyüşe çıkın. Bunu yaparken eğer Bilbo gibi siz de mendilinizi evde unutursanız, bunu fazla kafaya takmayın. Yolun keyfini çıkarın! :)

Daha fazla bilgi sahibi olmak için kitabı okumayı ihmal etmeyin. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

--

--