Hypatia
Bir kadının yaşamdan koparılışının ne başı ne de sonu.
Yaşam, rakamlara dönüştüğü anda etki gücünü kaybedip gökyüzünde süzülen bir olgu. Bizler kendi yörüngelerimizde savrulup ilerlemeye devam ederken, bazı yıldızlar karanlık tarafından yutuluyor.
Yaşamın ve ölümün, bir döngünün parçası olması gerekir. Fakat insanın tek dokunuşuyla bu gerçeklik sarsılıyor. Her gün duyduğumuz, duymadığımız, bildiğimiz ya da tamamen varlığından bihaber olduğumuz nice can sönüyor. İpliğin Atropos tarafından kesilmesi gerekirken neden insan olaya dahil olur ki? Haddi olmadığı halde işleyişe müdahale edebileceğini düşünecek kadar kibir işlemiş özüne. Kendi minik dünyasının diğerlerinden üstün olacağını düşünecek kadar da bencillik.
İnsanlığın gelecek temsilcilerinin bugünkülerden farklı olacağını düşünerek bir hataya düşer miyiz? Aynı hataya binlerce yıl önce de düşülmüş müdür? Evet demek yanlış olmaz sanırım. Çünkü tarih binlerce yıldır kadının kimseler tarafından değersizleştirildiğine tanıklık ediyor. Kendi bencilliklerini din, dil, cinsiyet, ırk, haklılık ya da haksızlık, adalet, sevgi gibi kılıflara sokarak eyleme döküyorlar. Kendini savunacak pozisyonda olmayan ise kaybolup gidiyor.
Kayıp giden milyonlarca isimden sadece biri Hypatia. Dinin ve siyasetin İskenderiye’de yarattığı kaosun içinde tek amacı bilim, felsefe olan bir kadın. İskenderiyeli ünlü matematikçi ve astronom Theon’un kızı. Hypatia, kendisini babasının öğretileri ve yorumlamalarının yanı sıra Platon’un fikirlerine adayarak Neoplatonik felsefe hakkında ders veren bir filozof ayrıca. Ne yazık ki varlığı da eserleri gibi yine insan eliyle yok edildi. Günümüze ulaşan kısıtlı atıflar ve belgeler dışında o artık bir mit. Tarihten silinmek işte bu kadar kolay.
Yaşadığı dönemde (MS. ≈370–451), bir zamanların entelektüel bilgi merkezi olan İskenderiye artık tehlike çanlarının çaldığı kaynayan bir kazandı. Şehrin kozmopolit yapısından ötürü dengeler değişirken taraflar belliydi. Elinde yerel siyasi gücü barındıran Romalılar, bilimin lanetli bir büyü olduğuna dair düşünceler yayan Hristiyanlar, farklı dinlere karşı aşırı güç kullanan Yahudiler ve paganlar. Bu gerginlik tarihe verilebilecek en büyük zararlardan biriyle sonuçlandı: Piskopos Theophilos’un öncülüğündeki bir isyan. Dünyanın her yerinden toplanılan eserler, adeta insanlığın hafızası konumunda olan İskenderiye Kütüphanesi ve içindeki tüm kayıtlar yakıldı.
Hristiyanlar ve Yahudiler arasındaki çekişme şiddetli bir boyuta ulaştığında, şehrin dini lideri Cyril yerel yönetime karşı mücadeleye başladı. Bu noktada Hypatia’nın varlığı sadece bilimsel veya felsefik anlam taşımıyordu. Aynı zamanda halka açık yaptığı konuşmalarla ve iletişimde olduğu siyasi karakterle birlikte önemli politik bir figürdü. Ancak sonuçta matematik üzerine çalışan pagan bir kadındı. Tehlikeli tüm sıfatların karışımı. Bu yüzden karşıt fikirlerin hedefi haline gelmesi uzun sürmedi. Arkadaşı Orestes gibi herhangi bir politik hedeften daha ulaşılabilir olduğu için, dini gruplar tarafından acımasızca infaz edildi. Böylelikle zamanının şartlarına göre parlayan, potansiyeli yıldızları zorlayan bir kişi daha söndürülmüş oldu.
Damascius, Life of Isidore adlı eserinde Hypatia’dan şu şekilde bahseder:
“O, filozof cübbesini giyer, şehrin ortasında yürür ve onu dinlemek isteyenlere herkesin önünde Platon’u, Aristoteles’i ya da başka herhangi bir filozofun eserlerini yorumlardı.”
Yaklaşık 1550 sene önce yaşanmış bir olayı günümüzde konuşmak ne kadar doğrudur demek isterdim. Lakin teknolojik olarak ilerlesek de etik ve ahlak kavramlarının davranışlarımıza yansıması açısından pek gelişme kaydettiğimiz söylenemez. Her gün farklı haberlerle dehşete düşüyoruz, ertesi gün ise unutuyoruz. İlerleyecek uzun bir yolumuz, düşünecek oldukça vaktimiz, alınacak çok aksiyon var.
Yaşamı ve ölümü avuçlarında taşıyan varlıklar için dileğim, kimsenin başka bir canlının yaşam çizgisine müdahale etmeyeceği bir gerçekliğe ulaşmasıdır.
Daha detaylı araştırmak isteyenler için faydalandığım kaynaklar ve enfes bir film önerisi;