Incendies ( İçimdeki Yangın) — Denis Villeneuve

İç Savaş

İçimdeki Yangın

Osman Tırak
Published in
3 min readFeb 22, 2022

--

“Ne demek, tutuklu kızlara copla cinsel tacizde bulunmak… taş gibi delikanlılarımız var!”

Darbeci Asker Turgut Sunalp

Bütün alçaklar aynı sözle başlar. “Bunu yapmamızı Allah istiyor”.

Bütün namussuzlar aynı sözle bitirir: “Vatan için!”.

“Mış” gibi yapanların ülkesinde her şey sahte, herkes ikiyüzlü, her olgu tezattır. Ana dilini en bilmeyenler milliyetçi, dinini en tanımayanlar dindar, en zalimler adalet savunucusu, sapıklar namus bekçisi, mafyalar halk kahramanı, cahiller kanaat önderi, deliler akil kişi, lümpenler uzman, hırsızlar en itibarlı, alçaklar en mağrur, yalancılar en güvenilirdir.

Herkes mış gibi yapar… her şey öyleyMİŞ gibi davranılır. Sanki adalet varmış gibi savunulur fakat kimse kimseye şahit bile olmak istemez. Muhalifler dahi demokrasi varmış da, zarar görüyormuş gibi şikayet ederler. Tekrarlanan vahşetlere her defasında daha fazla şaşırıyormuş gibi yaparlar. Bunun sebebi, kendinden önce ezilenleri bilmiyormuş, hiç görmemişmiş yalanına kendini ikna etmektir.

Orwell’in Hayvan Çiftliğinden öte bir “jungle”… Orman kanunları içinde hayatta kalmaya çalışanların, sığınacak bir cemaat, bir ideolojik grup bulup canını kurtarmak için çeteleştiği bir bataklık. Gücü kimin, hangi kimliğin elinde tuttuğu önemli değildir. İlkesizler, her zaman güçten yanadır çünkü. Çakallar rejimin bekçisi, sırtlanlar masumların katili, yılanlar gammazcı, maymunlar kralın çığırtkanı, domuzlar vergi kaçakcısı, akbabalar mal ve ırz düşmanıdır.

Sokak kavgalarını çıkaran yan kesiciler gibi, duygularını coşturdukları halkı soyarlar. Ortalığın durulacağı, insanların durup da düşünmeye başlayacağı anlarda telaşla bağırırlar. Kimi zaman yandaşları, kimi zamansa “profesyonel muhalifleri” başlatır bunu. Bir şeyler elden gidiyordur!

Kendini ülkenin sahibi zanneden, her şeyi en iyi kendilerinin bildiğinden şüphe bile duymayan, eli silah ya da kalem tutan kifayetsiz muhterisler bütün insanları çivi olarak görürler. Cahil çekiç kafaları, akıllı çözümler üretmeye yetmez. Barış, onlar için, savaştan sonra mecbur kalınan bir şeydir. Söz konusu vatansa, insan teferruattır. Yani SEN!

Düşünen değil, itaat eden bir toplum isterler. Aptallıklarını yüzüne vurmak bir yana dursun, itiraz eden her sesi hainleştiren karanlık. Hain devlet… kendi halkına ihanet eder.

Soysuzları yaşarken, haksızlığın karşısında duranları ise kendi elleri ile astıktan sonra kahraman ilan eder.

Bu bir Oedipus hikayesi değildir. Çünkü içinde sevgi yerine tahakküm, adalet yerine intikam, yaşama yerine öldürme arzusu besleyenleri anlatır. Kökleri göğe, meyveleri toprağa uzanan bir zakkumu tohumlayıp dururlar.

Ahmet Altan’ın dediği gibidir… İç savaş, savaşların en kötüsüdür. Çünkü kimin düşman olduğunu, kimin dostken düşmana evrileceğini bilemezsiniz. Birkaç gün önce selamlaştığınız komşunuz evinizi kundaklar, okul arkadaşınız size kurşun sıkar, çocukluğunu bildiğiniz bir delikanlı tarafından tecavüze uğrarsınız. Birbirini dehumanize ederek, insanlıktan çıkan, canavarlaşan mahlukların gözlerindeki büyüyü tek bir şey bozar.

Şarkı söyleyen kadın…

Çünkü o şarkı, iki tarafın da birbirinden çalamayacağı bir ortak geçmişi simgeler. Hepsinin de ezberindedir. İçlerindeki kin ve hased, şarkı söyleyen kadını dinlerken aynı anda hüzünlenmelerine, aynı coşku ile yüreklerinin kabarmasına engel olamaz.

Sustururlar.

--

--

Osman Tırak
Türkçe Yayın

Mutluluk Arayışımız Üzerine Yazılar : Felsefe, psikoloji, sinema ve sanat.