İşsiz Kalma Ansiklopedisi

Masumiyet Karinesi
Türkçe Yayın
Published in
5 min readJul 14, 2019

Hayatım boyunca çok çalışkan biri olmadım. Genelde fırsatları kollar ona göre pozisyon alırdım. Daha önceden de anlatmıştım hikâyemi. İlk şirketimi çok şey bildiğimizi var sayarak kurmuş, sonra da -o iş öyle olmuyormuş- meselesini öğrenerek batırdık. Sonrasında 6–7 ay kadar bir dijital ajans filan sekmesi açıldı. Sonra oradan da hızlıca kaçarak ayrıldım.

Bu aralar çok fazla işsizlik meselesi üzerinden bildirim aldım. Almaya da devam ediyorum. Üzülüyorum. Ancak çıkış anahtarlarını bulacaklarına da kendime inandığım gibi inanıyorum.

İşsizlik sürecim başlamıştı. Evlenmiştim de. Ve tam olarak evliliğimin 3.ayında açıkta kalmıştım. Bu kısmını yaşayan arkadaşlar, nasıl bir buhran olabileceğini bilir. Holding’teki çalışma kültürü, üzerine iyi dijital ajanslarda çalışma fırsatı vs.. derken açıkta kalmıştım. Peşi sıra yüzlerce iş başvurusu, ikili ilişkiler vs derken kriz benim açımdan derinleşmeye başlamıştı.

Validem daha taze vefat etmiş, her şeyin üst üste geldiği bir döneme girmiştim. Klasik sorunların katlandığını görmek çok acı vericiydi. Burada binbir emekle, daha iyi şeyler yapacağımı daha iyi yerlere geleceğim sürekli bilincimde tutan eşime, minnettar olduğumu da söylemek isterim.

Minibüse para vermemek için yürümelerden tutunda, lüks olabilecek her şeyi hayatınızdan çıkarmaya başlıyorsunuz. Burada çok önemli bir fikrin doğuşuna şahit oluyorsunuz. O da -Yalın Düşünme- meselesi. Karma veya dinsel bir nosyondan baktığınızda da görebileceğiniz şeyler aslında. Varlığının temeli olan, yaratılış meselesine dönüyorsun. Hiçbir şeyin yoktu, ve yine yok.

Yalın düşünmeye başladığınızda tüm kaynaklarınızı daha etkili kullanmaya başlıyorsunuz. Elinizdekilerin kıymeti o kadar değerleniyor ki, kaybetmemek için çok fazla efor sarf ediyorsunuz. Birilerinin yanında çalışamayacağıma karakterim karar vermişti. Doğru iş yapmaya çalışıyor olsam da çok çabuk parlayabiliyordum. Bu sebeple bir yöneticinin altında çalışamayacağım 5 ya da 6 ay sonunda karar vermiştim. Ki o süreçte yardımcı olmaya çalışan insanların yanında da çalıştım. Ama işte bu anlattığım şeylerden ötürü dikiş tutmadı.

Sonrasında Ankara’da bir kurumda yönetici olarak çalışmamı isteyenler oldu. Burası çok kritikti. Maaşı olabildiğince yüksek söylemiştim. Karşı taraftaki büyüğümü kırmak istemiyordum. Ancak maaşım da kabul görmüştü. Şartlar o kadar iyiydi ki tamam görüşelim dahi demiştim.

Sonra bir kırılım noktasına gelmiştim. Elde 900 TL gibi bir para vardı. Eşim de yeni bir şeyler yapmak istiyordu. Bana yardımcı olursan bu işi ek olarak yapalım dedi. Ben de bir sonuç gelene kadar tabi başlayalım dedim. Tam olarak kırılım burada oldu. 900 TL harcamış istediğimize yakın şeyler ürettirmeye başlamıştık. Reklam meselelerinde bugüne kadar çok fazla şey öğrenmiştim. Burada da reklam camiasında çalışmama destek olan büyüklerime teşekkür ederim.

Ürettirdiklerimizin hamallığını yapıyor, bir yandan pazarlıyor bir yandan insanlara ulaşması için gece gündüz çaba sarf ediyorduk. Olmaya 1. ay itibari ile başladı. Bu sefer daha da çok asıldık. Bu arada kazandığımızı cebe indirmiyorduk. Yine kutu ürettiriyor, kârdan kalanları ise reklam harcaması olarak kullanıyorduk. Kurduğumuz ticari girişim www.makkase.com ….

Hali hazırda bu yapı, 2 çalışanı ve iki kurucu ortağı ile birlikte bir şirkettir.

Bu iş ile birlikte özgüvenim tekrar yerine gelmişti. Bir teklif daha geldi. Yanımızda çalışma bizim ürünlerimizi pazarla diye. Teklif geldiğinde çok küçük bir ayrıntı vardı, ikinci kalite olan ürünleri sat demişlerdi. İlk başta tabi ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Çünkü teklifi yapan, stok eritmeye çalışıyor kavramını çok zaman sonra öğrenmiştim. Bir yandan bu teklif edilen ürünleri satmaya çalışıyor bir yandan da Makkase’den üzerime düşen sorumlulukları yerine getirmeye çalışıyordum. İsmini benim koyduğum ve pazarlamasında yer aldığım bir girişim. Gündüz müşterilere ikinci kalite ürün satmaya çalışıyor akşamına tekrar Makkase için fikir ve pazar geliştirmeye devam ediyordum.

Dedim ya, bir meta olmadığında elinizde tüm kreatif düşünceniz özgürleşiyor. Derken bir firma daha kurdum. Ancak 6 ay geçmesine rağmen bir satış yoktu. Bu 6 aylık süreç içinde de Agâh Mirza isminde bir oğlum oldu. Sorumluluk ilk başlarda çok yoktu. Ancak sonrasında bir varlık olarak oğlumun sorumlulukları da artmaya başlamıştı. Bu kısmı yokluk dönemi olarak isimlendiriyorum. O dönemde her ne olduysa çok kıymetli. Agâh Mirza gibi…

Bir yandan şirketi kuracağım gün, teklif aldığım Ankara’daki firma işe başla dedi. Bu sefer kesin ve net bir dille yapamayacağımı söyledim. Ve yine yalnız kalmıştım. Olmayan parayla o gün şirket kurmuştum. Yeri de laz müteahhit diyeceğiniz bir karakterden kiralamıştım. Yeri geldi kiramı geç ödedim ama hiç sorun etmemişti. Ona da ne olursa olsun minnettarım…

Sonrasında öğrendim ki asıl ekonomi 2. kalite üründe değil 1. kalite üründe dönüyormuş. Firma sahibine dedim ki, ben de 1.kalite ürün satmak istiyorum. Yapabilecek misin diye sordu. Yapamazsan ne olacak? Ne kaybedeceksin ki dedim. Gerçekten de öyleydi. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Ve bu gerçekten çok önemli. Zaten olmayan bir şey için denemeler yapmak kadar önemli bir şey yok. Adı üstünde, yok…

Sonra derken işi bırakma noktasına kadar geldim. Çünkü 1 TL’lik satış dahi yok. Ve o filmlerde gördüğünüz bir telefon çalışı vardır ya… Bir el uzanır. İşte tam olarak noktasına virgülüne öyle oldu. 36 bin TL’lik bir satış. Onda da kârı yanlış hesaplamışım, teklifi yanlış vermişim tonla hata. Kâra bakıyorum 2bin TL. Bunun için Denizli’ye gitmeye değmez. Diye düşünüyorum. Eşim bu sefer iteklemeye başladı. Kalk git, kalk git diye. Neyse ben de onu kırmamak için yola revan oldum. Yolda bir yerde durmuştum. Kırık dökük o bilgisayarda tekrar tekrar hesapladım. En son hata yaptığım yeri bulmuştum. Ve kârım 2 bin TL değilmiş. 12 bin TL gibi bir kârmış.

Bu title meselesine takılmam. Vardım. Ve müşterim doğulu bir müteahhit. İlk başlarda gerçekten korktum. Ya parayı alamazsam diye. Bu sefer eksinin de eksisine düşmek var. Ve korkularım boşa çıktı. İstanbul’a tekrar dönerken, banka hesabına paranın düştüğünü gördüm.

Bu satışla ilgili açıklayamadığım hala çok fazla şey var. Ürününü sattığım markanın, o bölgede depo bayisi var. O projeyi kaçırıyor. Ben teklif vermişim. O bölgede o malzemeyi sağlayacak başka firmalar var. Ve bu insanlar müteahhit. En ucuzunu bulabilmek için, piyasayı hallaç ederler. Ama İstanbul’dan biri teklif veriyor. O teklifi onaylıyorlar. Gerçekten neye inanıyorsunuz bilmiyorum ama Nasip faktörü benim için burada devreye girmişti.

Derken Denizli’de aynı projenin benzerleri olduğunu da bu müteahhit abimizden öğrendim. Meğer aynı projeden 5 tane daha farklı ilçelere yapılıyormuş. Bir anda paranın nasıl hareket ettiğine şahit oldum.

Sonraki süreçler de, hep bu tavsiye formu üzerinden yürüdüm. Çünkü artık benim de bir portfolyom vardı. Ve artık 5 seneyi geride bıraktım. Bugün evet para noktasından düşünürseniz var mı derseniz var.

Ama halâ yok olduğunu var sayarak işime devam ediyordum. Bir işim olsun istemiştim. Artık 4–5 tane birbiri ile bağlantılı işim var. Makkase’yi soracak olursanız, onun artık ayakları yere basıyor. Daha profesyonel bir iş noktasına geldi. Kendi piyasasında taklitlerinin sıklıkla üretildiği bir markamsı, ticari girişim oldu.

Not: Burada yazma sebeplerim hep o yokluk dönemi sancılarıdır. Bazı yazılarımın binlerce kez okunduğunu da gördüm, birkaç kez okunduğunu da gördüm. Ama bura ile ilişkimi hiç koparmadım. Sadece tahmin olarak o zaman Medium Türkçe yöneticisi Ahmet Özkale idi. Yazılarımı yayınladığı için kendisine şükranlarımı iletiyorum. Şimdi ise Mustafa Gerdan’ teşekkür ederim. İyi çalışmalar dilerim.

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--