Sindrella Kompleksi (Çağdaş Kadında Bağımsızlık Korkusu)

selvi
Türkçe Yayın
3 min readMay 29, 2019

--

İçinde bulunduğumuz yüzyıl ve yaşadığımız bu dönemlerde kadınlar her çağda olduğu gibi hala birçok zorlukla mücadele etmekte ve gerek kültürel baskılar gerekse yerleşmiş cinsiyet rolleri sebebiyle içlerinde bulunan gerçek potansiyeli ve hak ettikleri özgürlükleri yaşayamamaktalar. Bahsedeceğim bu kitap kadınların psikolojik süreçlerini ve yetiştirilme tarzları yüzünden sahip oldukları patolojik düzeydeki bağımlılıklarını ve korunma ihtiyaçlarını nasıl idare ettiklerini ve bu durumlardaki çaresizliklerini birçok çalışmadan ve araştırmadan kaynaklar sunarak incelemiştir. Kurtarılma arzusu ile başlayıp özgürlüğe uyanış ile biten ve okunması güzel farkındalıklar sağlayacak olan bu çalışma yedi bölümden oluşuyor. Colette Dowling ise 1938 doğumlu amerikalı konuşmacı ve 1981 de yayınladığı bu kitap ile adını duyuran bir yazar. Kitap yazarın kendi hayatıyla başlayıp ilerleyen sayfalarla birlikte konuşma fırsatı yakaladığı kadınların bağımsızlık korkularına ve yaşadıklarına dayalı kısa öyküler ile devam ediyor. Kadının gücünü ve potansiyelini gerçekleştirmekten alıkoyan korkuları ve ruhsal bağımlılıkları sebebiyle bastırdığı tutumları kitabın adını aldığı sindrella kompleksini oluşturuyor. Sindrella masalında olduğu gibi bugünün kadını da dışarıdan gelen bir elin kendisini ve yaşamını dönüştürüp onu daha güzel bir yaşamaya taşıyacağı inancı içinde bekliyor. Toplumsal koşullamaların etkisiyle birçok kadın kendilerini gerçekleştirip özgürleşmek yerine sadece erkek oluşları yüzünden erkeklerden birçok sorumluluk ve bir tür kurtarış bekliyor. Bu noktada kitap da gelişim evrelerinde maruz kaldığımız yetiştirilme tarzlarının bugünümüzle çok bağlantılı olduğunu savunuyor. Küçük bir kız çocuğu büyüme evresinde korunmaya ihtiyacı olduğuna inandırılırken, erkek çocukları bu noktada bağımsız olmaları yönünde pekiştiriliyor. Küçüklüğünde sürekli korunan ve birine muhtaç olarak yetişen kadınlar yetişkinlik dönemine geldiğinde korunma umuduyla kendilerini erkeklerin ellerine bırakırken aynı zamanda da kendi potansiyellerinin de çok daha altında işlerde çalışıyorlar.

“Kızlar, kendilerini, daha güçlü olan erkeğe yaslanma hakkına sahip, doğallıkla bağımlı cins olarak benimseyecek şekilde yetiştirilmekte ve bu beklentilerin yerine getirileceğine tam bir güvenle evliliğe girmektedir”.

Dowling’e göre bu kadınlar bağımsızlıktan ve bağımsızlığın getireceği yükten korkuyorlar. Birçok mesleği ve olası her durumdaki yüksek düzey başarıyı erkeksi olarak değerlendirdikleri ve kaygı oranları çok yüksek olduğu için bu durum benliklerinde bir özgüven eksikliğine yol açıyor. Kitaptaki araştırmalarla bağlantılı olarak kadınların yüksek düzey başarı göstermelerinin erkekler ile olan ilişkilerini zayıflatacağı yönündeki düşünceleri, cinsel kimlik paniği denilen kadın kimliği konusundaki kafa karışıklıkları ile birlikte kadınların kendilerini değerden düşürmesine ve yeteneklerinden uzaklaşmasına yönelik eğilimleri oluşturuyor. Bu kadınlar yapabileceği şeyleri yaparken kadınca değerlerini kaybetme korkusu yüzünden daha az tehlikeli ve risk gerektiren seçenekleri aramaya başlıyorlar. Kitap çalışmayan ve kendini her gün aynı döngünün içinde bulan kadınların boşanma durumundan sonra ekonomik bağımsızlıkları olmaması sebebiyle nasıl güçlüklerle karşı karşıya kaldığını yaşanmış öyküler üstünden anlatırken aynı zamanda çalışan kadınlar için de aynı şekilde hem iş hem de ev ortamında kendilerine yüklenen aşırı iş yükünün ve sorumlulukların kişilerin bireysel özgürlüklerini nasıl kısıtladığını ve ruhsal bir çöküntüye nasıl zemin hazırladığını anlatıyor.

“Bugün kadının karşı karşıya olduğu sorun, eşini daha fazlasına nasıl razı edeceği değil, hala “kadınca” olduğuna inanmasını sağlayan küçük ev törenlerinin tamamından vazgeçmeksizin erkek kadar parayı nasıl kazanacağıdır.”

“Günümüz erkeği eşinin iki işte birden çalışmasını istiyor: biri evde, diğeri dışarıda…bu erkeklerin çoğu eşlerini geleneksel ev sorumluluklarından kurtarmaya isteksiz.”

Bu noktada kişiler çocukluklarından kazandıkları cinsiyet rolleri yüzünden paylaşmaya ve yardıma dayalı ev işi ve çocuk bakımı sorumluluğunu birlikte üstlenmezse kadın için hayat çok zorlu bir yüke dönüşüyor ve böylece mesleki ve kişisel gelişiminde kullanabileceği zaman çok daha minumum seviyeye inmiş oluyor. Kitapta buna yönelik bir araştırma incelemesinde bekar ve çalışan kadınların evli olup çalışan ve çalışmayan kadınlardan çok daha fazla refah seviyesine sahip olduğu görülmüştür. Güvenliğe tutunmayı istememiz ve kendini gerçekleştiren özgür bir birey olmamız arasındaki çatışma olduğumuz yerde kalmamıza ve hareket edemememize sebep oluyor.

“Kadınlar, korkmaktan vazgeçmedikleri sürece özgür olmayacaktır. Kendimizi becerikli ve bütün hissetmemize engel olan kaygıları aşma sürecine (neredeyse beyin yıkamayı tersine çevirerek) başlayıncaya kadar, yaşamımızda gerçek bir değişme, gerçek bir özgürleşme olmayacaktır”

--

--