İlişkilerinizde Bu Günahları İşlemeyin
Herkese merhaba.
Bugün tam gazetelerin hafta sonu eki tadında bir yazı yazdım. Bu yazının esin kaynağı Julian Treasure’ın TEDX konuşması oldu. Julian Treasure’ın tespit ettiği bu maddeler o kadar yerli yerinde olmuş ki ben ne ekleme ne de çıkarma yapmak istedim. Yer alan maddeleri kendimce yorumlayarak sizinle paylaşıyorum. Dileyenler TEDX konuşmasını buradan izleyebilirler.
İnsanın mental ve ruhsal gelişimine engeller kuran, diğerleriyle iletişimi güçleştiren bu günahlar neymiş bir bakalım:
- Dedikoducular:
Dedikodu yapmanın sağlıklı olduğunu, sosyal bağları güçlendirdiği, insanların deşarj olmasını sağladığını, sosyal öğrenmenin bir yolu olduğunu doğrulayan araştırmalar var. Dedikodu kanalıyla sorunlarımız hakkında yalnız olmadığımızı hissedip kısmen de olsa bu kişiye rahatlama hissi duyuyoruz. Ancak dedikodunun gıybetle karıştırılmaması gerek. Bir kişi hakkında ileri geri konuşulup yalan yanlış şeyler söyleniyorsa burada bariz art niyet vardır. Bir başkası hakkında olumsuz sözler sarf eden, dayanağı olmayan bilgiler paylaşan insanlarla sağlıklı bir iletişim kurulacağına inanmıyorum ben
Ne kadar uzak durursak duralım ister istemez dedikodunun içinde bulunuyoruz. Ve günün birinde dedikodunun malzemesi olmayacağımızın garantisi var mı? Elbette yok. Dedikoducu Dedikoducu insanlar için kişiden ziyade dedikodu malzemesinin kim olacağı önemlidir. O yüzden sürekli bir diğeri hakkında olumsuz konuşan insanlara temkinli yaklaşmakta fayda var.
Dedikodu ile bir diğer savunma “ne var canım biz sadece olanı konuşuyoruz” ya da “ben bana söyleyenin yalancısıyım” oluyor. Peki olanı konuştuğunuz şeyin doğruluğundan ne kadar eminsiniz? Bu kişinin hangi süreç ve koşulda o eylemi gerçekleştirdiğini biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Ve dedikodunun parçası olarak sizde bu sürece katkı sağlamış oluyorsunuz.
Old boy filminde- izleyenler hatırlayacaktır- filmi özetleyen bir replik var:
“İster kum tanesi olsun ister kaya, ikisi de aynı şekilde batar suya.”
Bir diğer kişi hakkında konuşmadan önce bu sözü hatırlamanızı tavsiye ederim.
2. Yargılayıcılar: Kendimi bildim bileli belki de yetiştirilme tarzımızdan kolay kolay yargılamadım kimseyi. Büyük laf etmemeye çalıştım. Hiç kimse sınanmadığı günahın masumu değildir diye sevdiğim bir söz var, farkında olmadan şiar edindim kendime. İnsanları yargılamadığım için sormasam bile özelini açtılar bana. Ne dediğinizden çok nasıl söylediğiniz daha önemli olduğu söylenir ya ben de varsa gördüğüm hataları, yanlışları söyledim “ama sen şöylesin, böylesin” gibi laflar etmedim. Senin yanında kendim gibi davranabiliyorum demişti bir arkadaşım. Çok değerli bir söz benim için. Çünkü ben de ancak kendim gibi olabildiğim insanların yanında rahat edebiliyorum. Diğer durumda ise koşarak kaçmanın bir yoluna bakıyorum.
“Benim hayatımı yargılamadan önce, benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, dağ ve ovalardan geç.
Hüznü, acıyı ve neşeyi tat.
Benim geçtiğim senelerden geç, benim takıldığım taşlara takıl.
Yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi.
Ancak ondan sonra, beni yargılayabilirsin..” Mevlana
3. Negatif İnsanlar:Uzak durulması, mümkün mertebe görüşülmemesi, fikir alış verişinde bulunulmaması, gözden de gönülden de uzak tutulması gereken insanlardır. Mutlu olmasını bilmez bu insanlar. Ve sizi de bu mutsuzluklarına ortak etmek isterler. Mizah duygusundan yoksun gergin ve kavgacıdırlar. Hayata, olaya hep en kötü yanından bakarlar. Olayın aydınlık yönünü göstermeye çalışsanız da nafiledir. Çünkü işleri hep ters gitmiştir bu mu rast gidecektir? Negatif ruh haline bir şekilde bilerek yapmasalar da sizi de çekmek isterler, yaşam enerjinizi sömürürler. İletişimi sınırlandırmak en doğru karar olacaktır.
4. Şikayetçi Tip:
Maalesef çevremizde bolca bulunan insan tipidir. Etrafındaki hiçbir şeyi sevmeyen, beğenmeyen kusur arayan insanlardır. Sürekli mızmızlanır. Fikir sunmazlar, çözüm üretmezler ama sürekli olarak eleştirirler.
-Yemeğe gidersiniz, sipariş alınır. Sipariş alınır alınmaz servisin yavaşlığından söz eder. Sipariş gelir. “ay bu soğanlı, ben soğan yemem ki” diyip geri gönderirler. Ee o zaman başta deseydin dersiniz, sormadı ki diyip üste çıkarlar.
-Yürüyüşe çıkarsınız, hemen sonra “çok sıcak ben çok yoruldum” diyip söylenmeye başlar. Ee ablacım herhalde yorulacaksın hamakta uzanmıyoruz diyemezsiniz de. Öyle içinizden söylendiğinizle kalırsınız.
-Kafeye gidersiniz, çok gürültülü hadi kalkalım der. Sakin yere gidersiniz “burada da kimse yokmuş benim canım sıkıldı” der.
Bu insanları mutlu etmek zordur. Mutlu olmadıkları gibi bir süre sonra da sizin ruhunuzu sömürdüğünü fark edersiniz, en iyisi mi yol verin gitsin.
5.Bahane Arayanlar:
İcraata geçmeyen insanların bir eylemi yapmamak için uydurduğu şeylere bahane denilmektedir. Arap ata sözü var hatta bu konuyla ilgili tam yerinde: İsteyen yolunu bulur, istemeyen bahanesi bulur. Gerçekten öyle. O işi yapmak isteyen insanın önünde kim nasıl durabilir? Bahane bulan insanlar, pasif agresif eğilim sergiler genelde. Tembelliğini kabul edecek olgunluğu gösteremediklerinden, o eylemi gerçekleştirememe nedenleri olarak sorumluluğu hep dış faktörlere bağlarlar. Havayı bahane eder, parasının olmamasını bahane eder, kimseden destek alamadığını söyler, vaktinin yetmediğini söyler, hiç olmadı elektirikler kesilmiştir, kuş uçmuştur, kervan geçmiştir vs. vs. vs. Liste uzar gider.
“Ben işemedim miki işedi. ” durumu işte.
6. Yalana Eğilimli Profil:
Dürüst olmak gerekirse arada ben de yalan söylüyorum. Yalanın büyüklüğü görecelidir ama şu beyaz, pembe yalan dedikleri yalanlara arada başvuruyorum. Değer verdiğim insanlara söylüyorum genelde ama. Aileme üzülmesin diye hasta olduğumu söylemiyorum mesela. Aradıklarında canım sıkkın olsa bile “iyiyim” diyorum. İnsanların keyfi kaçmasın diye moralim bozuk olduğunu belli etmiyorum ya da işi mizaha vurmaya çalışıyorum. Görüşelim diyen arkadaşıma kırılmasın diye bir şeyler uydurduğum oluyor.
Ama kimsenin bilmesi gereken bir gerçeği elinden almıyorum. Ne demek istiyorum? Gerçeği bilmesi o kişi için önemliyse, hayatında bir anlamı varsa, vereceği kararı etkileyecekse, hayatını etkileyecekse gerçeği söyleme tarafındayım. Gerçeğin er ya da geç çıkma gibi bir huyu var. Bu yüzden o yalanı söyleyecekseniz bile gerçek ortaya çıktığında o kişinin güvenini ve o kişiyi kaybetmeyi göze almalısınız.
7. Dogmatikler:
Doğmatizm; doğru ya da yanlış bilginin halen geçerli olup olmadığını sorgulamadan körü körüne inanma hali. Kendi konforunu, düzenini bozmak istemeyen insanların bir çeşit savunma mekanizması olduğu söylenebilir.
İnandıkları düşüncenin yanlış olabileceğine inanmazlar. Yanlış olduğunu anlatırsınız, “olur mu canım öyle şey” derler. Sorgulamadıkları için manipüle edilmeye açıktırlar. Kendi şablon değerlerine sıkı sıkı tutundukları için empati kuramazlar.Anlamaya, anlamlandırmaya çabalamazlar onay görmeyi isterler sadece. Onayı göremedikleri taktirde sizi yine şablon değerlerine göre bir yere konumlandırırlar.
Gerçekten kendi hayatımda asla tutmayacağım, varlığına katlanamadığım insan tipi. Aşık Veysel’in dediği gibi;
“İnan sana değil kastım cahille muhabbeti kestim.”
İnsanlar sürekli değişmeli ve kendini geliştirmelidir. Kendi kendine meydan okumalı, kendi inandığı fikirleri sorgulayarak kendine mümkün mertebe dışarıdan bir gözle bakmaya çalışmalıdır. Bu söylendiği kadar kolay olmayabilir ama bu uğurda atılan bir adım da ilk zamanlar biraz can yaksa da uzun vadeli olarak hayat kalitesini artırarak güzelliklere doğru yol, su, elektirik olarak geri döner :)
Sevgiler.
İletişim için Instagram hesabım.
Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor