İlk Adım: Değişimi ve Hayatı Kucaklamak
Nasıl başlasam bilmiyorum. En zoru belki de ilk cümle. Her zaman öyledir. Her zaman o ilk adım en zoru, en tehlikelisidir. Sonra çorap söküğü gibi gelir devamı. İnsan neye ihtiyaç duyar o ilk adım için? Kimi zaman sevdiği birinin desteğine, bir arkadaşın seni itmesine… Kimi zaman gözünü açman gerekir kendi kendine. Kimi zaman bir ampul yanması gerekir zihninde. Bazen büyük bir acı, bazen büyük bir mutluluk ya da hayal kırıklığı. Ya da bunlardan hiçbiri olmaz. Öylesine rastgele bir şey gelir bulur seni, hırpalar, kendine gelirsin ve atarsın o ilk adımı.
İlk adım, dışarıdan bakıldığında oldukça kolay ama senin için her şeyden daha kritik ve önemli bir şeydir. Anlatamazsın çünkü anlatılamaz. Kendini hazırlarsın o ilk adıma belki saatlerce, günlerce, haftalarca… O an geldiğinde ise donuverirsin. “Hadi” dersin, “hadi, güçlü ol, sen yapabilirsin bunu” ya da benzeri cümlelerle motive etmeye çalışırsın kendini, başka bir deyişle kendi zihnini manipüle etmek istersin. Ancak çoğu zaman o daha güçlü çıkar. Kendine söversin o zaman. “Güçsüzsün, korkaksın, onlar gibi olamadın…” Zihninin duvarlarında çarpışır durur bu cümleler. Aslında kimle kavga ettiğini fark etmezsin. Eğer gerçekten kaybeden bir taraf olduysa bile kazanan tarafta da sen varsındır ama bunu fark edemezsin. Kendine teşekkür etmezsin, halbuki kendince sebeplerle seni korumaya çalışmış olmasına rağmen. Sadece suçlarsın, kırılırsın kendine. İyice içine kapanırsın.
O ilk adımı attığında ise bunların esamesi okunmaz sende. İkinci adım gelir ardından hiç düşünmeden, tartmadan, geriye dönüp bakmazsın bile ne olup bitti diye. Adımlar birbiri ardına gelir, yıllar geçer, geriye dönüp bakmak aklına geldiğinde çok uzaktasındır. “Nasıl geldim bunca yolu” dersin. “Nasıl ilerledim hiç farkına varmadan.” Herhangi bir adım aklına gelir, “Ah o adım ne de güzeldi” dersin. “Keşke tekrar o adımı atabilsem, aynı koşullarda aynı şekilde kopyalayabilsem o adımı.” Denersin. O hevesle belki onlarca belki yüzlerce yeni adım atarsın. Sonra anlarsın ki hiçbiri birbiri gibi olmayacak. Hiçbiri bir diğerinin yerine geçmeyecek. Benzerlikleri olsa da hiçbiri sana sanki o adımmış gibi hissettirmeyecek. O zaman yeni adımları bir başka atmaya başlarsın. Tadını çıkararak yavaş yavaş, ağırlaşırsın, yavaşlarsın. Şikayet edersin ara ara “Çok yavaşladım yahu, eskiden böyle miydi adımlarım” dersin. Ama içten içe bilirsin o adımları tekrar etmenin imkansız olduğunu.
Değişmişsindir, sen değişmiş olmasan bile kesinlikle bir şeyler değişmiştir. Belki de atılan binlerce adımın ardından birazcık bezmişsindir. Kimisi pes eder, kimisi hiç gitmediği yönlere doğru adım atmanın heyecanı ile yeni bir yöne yeni bir adım atar, kimisi “Gidebildiğim kadar” der devam eder. Bilirsin ki herkes kendi adımı için yaşar. Her bir adım herkes için farklı anlamlar taşır.
İlk adımla başlayan hikaye, sonrasında gelen binlerce adımla büyür. Bazen birbirine bağlanıp büyük bir bütün olur, bazen kopuk kopuk parçalar halinde yerini alır bir yerlerde. Ne olursa olsun, atılmış ve de atılacak her bir adımın bir hikayesi vardır, özellikle de ilk adımın.
Tüm bu adımlar, bir yol çizer bizim için sonunda haritada. Benzersiz ve eşsiz bir yol. Her bir adımın bir hikayesi vardır. Her bir adımın, her bir tereddüdün, her bir başarının ve her bir düşüşün… Çizdiğimiz o eşsiz yola durup baktığımızda, attığımız her bir küçük ya da büyük adımın bizi biz yaptığını fark ederiz.
Gerçekten önemli olan adımlar mıydı yoksa o adımları atarken deneyimlediklerimiz miydi diye düşünmeden edemeyiz. Her bir adımın bir hikayesi vardır, bazen çokça özlediğimiz. Biz biz yapan ise o adımları atarken hissettiklerimizdir, o adımları atış biçimimizdir, o adımları atarken yaşadığımız korkular, o korkuları alt edişimizdir. Adımların her birini atış şeklimizdir bizi biz yapan ya da adımları atarken hissettiklerimiz, gördüklerimiz, öğrendiklerimiz. Her şey değişebilir bizim için bu yolda giderken. Adım atış biçimimiz, gittiğimiz yön ya da geriye dönüp baktığımızda o adımlar için hissettiklerimiz. Bazen hatalar görürüz, bazen iyikiler, bazen hayal kırıklıkları bazen büyük mutluluk parçaları… Bunların hepsi değişkenlik gösterebilir ancak değişmeyen tek şey, tüm bunları sadece geriye dönüp baktığımızda anlayabileceğimizdir. Sadece geçmişteki adımlara bakarak anlayabiliriz hikayemizi, ancak gitmek için sadece tek bir yönümüz vardır ve bunun yolu sadece yeni bir adımdan geçer.
Søren Kierkegaard’ın çok sevdiğim sözünde söylediği gibi: “Hayat ancak geriye dönüp bakarak anlaşılabilir, ama ileriye doğru yaşanmak zorundadır.” Ve devam etmek için tek ihtiyaç duyduğumuz yeni bir adımdır.