İnsan Nasıl Yaşamalı?
“Nasıl yaşamalı? Nasıl yaşamak gerekiyor?” cevabı olmayan ya da benim için cevaplaması imkânsız sorulardan biri. Yaşamım boyunca her geçen gün bu sorunun daha derinlerine inerek cevaplar bulabileceğimi düşünüyordum. Ama yüzeyde dolaşmayı dahi başaramamış gibi hissediyorum.
Sol tarafımda ufak bir tabure var. Üstüne kahvemi koymuş, okumak için uzun zamandır sabırsızlandığım bir kitabı okuyorum… Okuyorum ama bazen durup tüm sayfayı yeniden okuma ihtiyacı hissediyorum. Daha iyi anlamak ve kendimi kitaba vermek için. Ancak bunu başaramayınca, kendimi en güçlü ve anlaşılabilir hissettiğim beyaz kâğıdımın üzerine harfler çizerken buluyorum. ( daha doğrusu beyaz bir Word dosyasına yazmaya…) Kafamda cevabını bulamadığım soruyu bu sefer sorularla yazarak kendime anlatmaya çalışıyorum. Nasıl yaşamalı? Nasıl yaşamak gerekiyor?
Bu soru yıllardır beynimde kendimle verdiğim bir mücadele oldu. Çünkü beynimde ya da ruhumda bir parça var ve benliğimin haz duyduğu yaşamın tadını almaya yönelik birçok aktiviteye bile burun kıvırıyor. Hiç görmediğim bir şehre gidip bir müzede muazzam tablolara baktığımda bile devreye giriyor. İçimdeki benliğin bir kısmı ne muhteşem bir haz, bunu yapabilmek, bunu yapmayı istemek ve gerçekleştirebilmek derken; bir parçam toplum senin bu tabloya değer vermeni istediği için ve çoğunluğun içinde takdir ettiğin insanların entelektüel yanlarının gelişmiş olduğunu düşündüğün için buradasın diyerek içimdeki huzursuzluk ateşine kömür atıyor. Ne kadar zor şu insanın iç benliği. Gerçekten her şey kendini tanımaktan geçiyor. Keza bunu da hala başaramamışım. ( ki belki de hayatın asıl zorluğu daha kendimizi bile doğru bir şekilde tanıyamayacak olmamızdan geliyor, benliğimiz değişiyor ve bizi sürekli şaşırtmaya devam ediyor.)
Kendimle olan bu mücadelem süre gelirken, başkaları nasıl düşünüyor diye de merak ettim. Nasıl yaşamalı? Nasıl yaşamak gerekiyor? Büyük bir çoğunluk bu çözümü farklı ülkeler görmekte bulurken kimisi kültürel faaliyetlere zaman harcamakla, kimisi mutlu bir evlilikte, kimisi muhteşem bir kariyer gelişimine, kimisi sağlıklı ve zinde bir bedene sahip olmaya bağlayarak cevaplıyor. Azımsanmayacak kadar büyük bir çoğunlukta Yenal Bilgici ’nin İlber Ortaylı ile yaptığı söyleşilerin derlendiği “Bir ömür nasıl yaşanır?” kitabını öneriyor. Bu cevaba karşılık olarak hafifçe gülümseyip hemen konuyu değiştiriyorum. Bu arada kitabı gerçekten okudum, bazı bölümlerinden güzel şeyler çıkarmak mümkün olsa da bu kitapta asıl soruya değinildiğini sanmıyorum. Ben notlarıma kitabın başlığını entelektüel bir tarihçiden tavsiyeler olarak geçirdim. Neyse bunlar belki bir başka yazının konusu. Konumuza dönecek olursak insanlar hayatlarına ve yaşadıklarına göre değişik cevaplar verebiliyorlar. Ben size sadece bazı örnekleri yazdım. Ancak hepsinin temelinde bana kalırsa şu var; biz insanlar nasıl yaşanması gerektiğine dair bu soruyu genellikle kendimiz için çizmek zorunda kaldığımız yolu tasvir ederek cevaplıyoruz. Ayrıca tüm bu noktalar sanki “Nasıl yaşamalı? Nasıl yaşamak gerekiyor? “ sorularından çok, “yaşarken neler yapmak gerekiyor?” Sorusunun cevabı. İşte bu nokta sorularıma zihnimi daha çok yoran başka bir boyut daha kazandırıyor. Yaşamak zorunda kaldıklarımız, yaşamak istediklerimiz, yaşarken yaptığımız seçimlerimiz bizim nasıl yaşadığımızı veya nasıl yaşamamız gerektiğini tasvir edebilecek, iç içe geçecek şeyler midir?
Tüm bu sorular çok basit gözüken ama çok zor sorular. Ve doğrusu en başta söylediğim gibi cevaplaması imkânsız sorulardan biri. Neden mi imkânsız? Çünkü bu sorunun cevabını düşünürken çoğu zaman tüm insanlık adına cevap verme gayreti sarf ediyoruz. Bu yazının başlığını okuduğunuzda neler düşündünüz? Aklınızda ilk beliren resim sizin insanlardan gördüğünüz ve kendinizi de içine yerleştirmek istediğiniz bir resim miydi? Yoksa aklınıza ilk gelen çok severek takip ettiğiniz ünlü düşünür, yazar ya da kişilerin bu konu hakkındaki savları ve onların yaşadıkları hayat biçimi miydi? Ya da arkadaşlarınızla yaptığınız yoğun muhabbetler sonucu hepinizin ortak paydaya yerleştirdiğiniz ve yapmaktan çok keyif aldığınız şeyler miydi? Aslında tüm bu sorulara verdiğiniz cevap ne olursa olsun, sonuç değişmeyecek. Biz birçok insana bakarız, onların yansımalarından iyiyi ve kötüyü zihnimiz ve düşünce tarzımız ile filtreleriz ve bizim için neyin iyi, neyin kötü olabileceğinin kararını veririz. Çevremizi böyle seçeriz, eşimizi böyle seçeriz. Gelecek planlarımızı da buna göre yaparız. Yansıyanları toplar, işler ve ben böyle bir şey istiyorum der, adım atmaya başlarız. Peki ya hiç göremediklerimiz? Hiç düşünemediklerimiz? Aslında safi benliğimizin insanlardan bağımsız düşünme yetisiyle vereceği kararlar? Bunlara ulaşmak özellikle insanlarla iletişime geçmenin ve onların hayatlarının içine sosyal medya aracılığıyla bu kadar kolay erişebildiğimiz bir dönemde oldukça zor.
“Nasıl yaşamalı? Nasıl yaşamak gerekiyor?” yüzyıllardır insanları bu sorulara detaylıca boğulmaktan kurtarmış evrensel mekanizmalarımız da yok değil; dinler. Hangi dine inanırsanız, hatta inanmıyor olsanız bile bu soruları cevaplarken bir kenara yazdığımız ilk cevap iyi bir insan olmaktır. Önce iyi bir insan olmak gerekir. Nasıl iyi insan olunur? Farklı dinlerin perspektifinden ya da dinlerden bağımsız dünyanın kültürel mirasıyla bu soruya yaklaştığımızda herkesin vereceği cevapların ortalama kümesinin oldukça benzer olacağına eminim. Peki, iyi bir insan olmak, yaşamanın bir kılavuzu mudur, yoksa yaşarken yine tercih edilecek yollardan biri midir?
İyi tamam da “nasıl yaşamalı, nasıl yaşamak gerekiyor?” Yok mu bir cevabı, buna yüzyıllık mirasta insanlar bu soruya bir cevap dahi bulamamış mı?
Ben bir cevaba değil ama beni cevaba götürebilecek bir yola ulaştığıma inanmak istiyorum. Bence bu sorular için cevabı değil, arayışı aramamız gerekiyor. Belki de bu soruların bir cevabı yok. Daha doğrusu tüm bu soruların insanlık adına kılavuz haline getirilebilecek bir cevabı yok. İnsanın kendi yaşamını benliğiyle objektif biçimde hesaplaştırması bu sorunun cevabı için atılacak ilk adım belki de. Ancak bu bile kendi için geçerli doğrular elde etmesini sağlayacaktır. ( tabii başarırsa.) Sorunun cevabını benliğimizden başka kimse bilmiyor, ancak benliğimizi konuşturduğumuzda zihnimizde diğer insanların yansımalarını filtrelemeye ekliyoruz ve benliğimiz bizim için dahi cevabı kolayca sunamıyor. Bazı soruların cevabını bulabilmek için soruyu sorgulamayı bilmek gerekir. İşte yaşama dair bu sorular da tam olarak böyle sorular. Fakat işimizi zorlaştıran bir şey daha var, soruları sorgularken aslında kendimizi sorgulamamız gerekir. Toplumdan dolayı kabullendiğimiz yan benliklerinden sıyrılmak, doğrudan kendimize yani içimize yönelmemiz gerekir. Yola başlamak için önce her şeyde olduğu gibi kendimizi tanımamız gerekir. Zamanla belki de bu soruların cevabını aramak, kendi arayışımızı sürdürdüğümüz bir serüvene dönüşecek. Belki o zaman sorunun cevabını bulmanın değil, cevabını aramanın keyfini süren bir hale dönüşeceğiz. İşte belki de o zaman biliyor olacağız nasıl yaşamak gerektiğini. Bir cevap bulamasak ta ne yapmamız gerektiğini bileceğiz.
Sokrates “Üzerinde kafa yorulmamış yaşam yaşamaya değer değildir.” demiş. Belki de tüm cevap daha doğrusu arayış bu cümle de gizli.
“Nasıl yaşamalı? Nasıl yaşamak gerekir?” belki de kendimizce, kendi yolumuzda… Yani daha doğrusu kendimizi ve yolumuzu bulduğumuzda…