Placido Costanzi, Alexander the Great Founding Alexandria, 1736–1737. Wikipedia.

İskender’den Önce O Vardı: Makedon Kralı II. Philip’in Yükselişi

M. Kaan Erdoğan
Türkçe Yayın
Published in
8 min readAug 13, 2022

--

Not: Okumak üzere olduğunuz yazı, Aspects of History’de yayımlanan “Father to the Future: The Rise of Philip of Macedon” başlıklı makaleden çevrilmiştir.

İ.Ö. 334 yılının Mayıs ayında, Makedonya’nın 21 yaşındaki atılgan kralı III. Alexander [bundan sonra İskender olarak anılacak], Çanakkale Boğazı’nı geçerek zamanının en güçlü devletine, İran’a saldırdı. Sekiz yıl içinde İskender ve ordusu bugünkü Pakistan’a ulaşacak, yorgun düşen askerleri Hindistan’a doğru daha fazla ilerlemeyi reddedecekti. Fetihleri burada sona ermeyen İskender, yaklaşık üç yıl sonra Babil’de hayata gözlerini yumduğunda, Basra Körfezi’ne doğru büyük bir sefere çıkmak üzereydi. Romalılar daha sonra onu Büyük İskender olarak adlandıracak; bir isim ki, tıpkı sahip olduğu ün gibi, yüzyıllara meydan okuyacaktı. İskender gerçekten de Antik Dünya’da yaşamış olmasına rağmen adını duyan herkesin hakkında bilgi sahibi olmasa bile tanıdığı bir avuç insandan biriydi.

Gerek büyüklüğü gerekse de hızı bakımından İskender’in seferleri olağanüstü olsa da bu seferler eşit derecede önemli bazı etkenlerin, Makedonya’nın servetindeki ve Yunan dünyasının güç dengesindeki değişimin bir sonucuydu. İskender İ.Ö. 336 yılının yaz aylarında kral oldu; bunun ilanı babası II. Philip’in [bundan sonra Filip olarak anılacak] bir suikasta kurban gitmesinden yalnızca saatler sonra gerçekleşti. İskender’in bu cinayette bir rol oynayıp oynamadığı kuşkuluydu, bugün de konuyla ilgili kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Fakat kimsenin kuşku duymadığı şey, bu cinayetten en çok İskender’in fayda sağladığıydı; zira bu sayede büyük bir atılımın arifesinde korkunç bir savaş makinesinin başına geçti. Perslere yapılacak saldırıyı Filip zaten planlamış, kaynakları bir araya toplarken Küçük Asya’ya bir öncü birlik göndermişti. Eğer suikasta uğramasaydı, sefere önderlik edecekti; bu sırada İskender’i yanında götürmeyi planlayıp planlamadığını ya da genç prens için ne tür bir rol düşündüğünü ise bilmiyoruz.

Filip, öldüğünde aşağı yukarı 46 yaşındaydı. İskender’in destanında o; yaşlı, tek gözlü ve yaraları yüzünden aksayan bir adam olarak tezahür eder. Genellikle sarhoş, çabuk öfkelenen ve hırslı biridir. Herkesçe bilinen bir öyküde, şarabın kızıştırdığı bir tartışma sırasında oğluna saldırmaya çalışır fakat dengesini kaybederek yere kapaklanır; bunun üzerine İskender, babasıyla alay eder: Asya’ya yürümekle övünen adam daha düz yolda bile yürüyememektedir. Buradaki karşıtlık, yakışıklı genç kahraman ile düşüşte olan ihtiyar adam arasındadır; benzer şekilde Shakespeare ve sinema da Julius Caesar’ı Kleopatra’nın ihtiyar sevgilisi, Antonius’u ise genç aşığı olarak sunar. Üstelik aklımızda da böyle yer edinir çünkü bu daha iyi bir hikayedir. Anlatı neredeyse öyle bir hal alır ki, sırf İskender bütün görkemi sahiplenebilsin diye Filip bir kenara atılıyor gibidir.

Gelgelelim babasının yokluğunda İskender adından bu denli söz ettirebilir miydi sorusunu yanıtlamak kolay değildir. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, şayet oğlu bu kadar şey başarmış olmasaydı, biz büyük ihtimalle Filip’ten Makedonya’nın en büyük kralı olarak bahsediyor olacaktık. İki adamın kariyeri de kaçınılmaz değildi; olaylar kolayca farklı bir istikamette gidebilir, böylece onları her şeyden önce hükümdarlıktan alıkoyabilirdi. Birçokları amaç ve kuvvet bakımından ancak belli belirsiz ayrışıyorken her ikisinin de şu veya bu savaşta öldüğünü ya da sakatlandığını görmek mümkündü. Filip’in kendisinden büyük iki erkek kardeşi vardı ve ikisi de ondan önce kral olmuşlardı; ilki İ.Ö. 367 yılında suikasta uğrarken ikincisi ise İ.Ö. 359 yılında işgalci bir İlirya ordusuna karşı savaşırken öldü. Ancak o zamandır ki Makedonya’nın başına Filip geçti ve o sıralarda yirmi üç yaşlarındaydı: Dolayısıyla o aşamada genç, yakışıklı, yarasız -ve tabii kendini ispatlamamış- kahraman, Filip idi.

Filip’in erkek kardeşlerinden daha kalıcı olacağını söylemek için yeteri kadar neden yoktu. Çocuk yaştaki yeğeni ciddi bir rakip olmasa da (kraliyet sarayında yaşayıp Filip’in kızlarından biriyle evlenmesine rağmen İskender’in egemenliğinin başlarında tasfiye edilecekti) yetişkinliğe erişmiş üç üvey erkek kardeş ile hanedanın diğer üyeleri vardı ve bunlardan gelebilecek bir egemenlik iddiası öyle kolayca kenara atılamazdı. Makedon kralları tek eşe bağlı kalmadıkları için genellikle ortada kral olabilecek pek çok erkek bulunurdu ve sistem kendiliğinden büyük olanı ya da belirli bir eşin çocuğunu kayırmazdı. Yalnızca aylar içinde birçok rakip meydana çıktı; üstelik içsel tehditler bir yana, dışarıdan gelen tehlikeler de vardı. İlirya kralı büyük bir bölgeyi zapt etmişti ve daha fazlasına el koyup haraç almak için istekliydi. Kuzeydoğudaki Trakyalı hükümdarlar saldırmak için can atarken, Atina ve Thebai gibi Yunanistan’ın güneyindeki en büyük kent-devletleri ise diş biliyordu; bunlar Makedonya’nın ormanlar başta olmak üzere doğal kaynaklarını sömürmek için daima fırsat kollamışlardı çünkü gemi yapımı için elde edilen kerestenin kalitesi çok yüksekti. Krallık potansiyel olarak zengin olsa da kraliyet hanedanı içinde sık sık yaşanan kanlı iktidar kavgaları ve dört bir yandaki komşu devletlerin oluşturduğu tehditler bu potansiyelin gerçek bir güce dönüşmesine engel olmuştu.

Bukefalos’u süren İskender. Pompeii’de bulunan bir mozaikten detay. Wikipedia.

Makedon ordusunun en iyi savaşçıları, Filip’in erkek kardeşinin yanında savaşırken ölmüşlerdi. Filip bu yüzden müzakereler aracılığıyla zaman kazandı, yeni bir ordu toplayıp askerleri eğiterek aylar geçirdi. Gerçekleştirdiği yeniliklerden biri, piyadelerinin büyük bölümünü sarissa ile donatmasıydı; yaklaşık 5.5 metre uzunluğundaki bu kargı çift elle kullanılıyordu. Bu tip bir silah, o zamanın baskın askeri olan Yunan ağır piyadelerinin kullandığı mızrağa kıyasla daha az bireysel beceri gerektiriyordu. Taktikler ve eğitim kuşkusuz önemliydi, fakat kısıtlı zaman içinde daha da önemli olan şey Filip’in enerjisi ve ilham verme kabiliyetiydi; adamlarını onları bekleyen savaşı kazanacaklarına inandırması gerekiyordu. Bir yıldan az bir sürede taht için tehdit oluşturan rakiplerini saf dışı bıraktı ve İlirya’ya gönderdi. Ardından yayılmaya başlayan Filip, kent üstüne kent ele geçirdi; Filip ve İskender’in komutası altındaki Makedonların en kuvvetli yanlarından biri, kuşatma savaşında geliştirdikleri hünerleriydi. Felaketin eşiğine kadar gelmiş olan Makedon kralı şimdi, nesiller önce kaybedilmiş olan toprakları geri alıyor, yanlarına yenilerini ekleyerek krallığını büyütüyordu. Filip’in ele geçirdikleri arasında tarıma elverişli araziler, gümüş ve diğer minerallerle dolu yüksek getirili madenler, önemli ticaret rotaları üzerindeki kentler ve limanlar vardı. Kısa süre içinde zengin oldu ve servetindeki bu değişim hüküm sürdüğü yıllarda basılan sikkelerin hem niteliğine hem de niceliğine yansıdı.

Filip servetini istiflemek yerine özgürce harcama yoluna gitti. Orduda görev alarak kendisini izleyen takipçilere toprak bağışlandı. Askerlere verdikleri hizmet için cömertçe ödeme yapıldı ve ödüller dağıtıldı. Birliklerin sayısı müttefiklerin yardımı ve paralı askerler ile gitgide arttı, böylece ordu büyüdü ve bu ordunun çekirdeği neredeyse sürekli olarak hizmetteydi; ilerlediler, döğüştüler ve zafer üstüne zafer kazandılar. Hediyelere çokça para harcandı ve bunlar Makedonya dışındaki liderlere ve topluluklara gönderildi; böylece onlarla dostluk kurulacak ve zor kullanmaya gerek kalmayacaktı. Filip, alaycı bir ifadeyle, küfeler dolusu altın taşıyan bir katırın ulaşabildiği hiçbir kalenin güvende olmadığını söylüyordu. Diplomasi yoluyla aldığı zaferleri askeri zaferlerinden üstün tuttuğu söyleniyordu; cana yakın ve kurnaz bir müzakereci olarak kendini ispatlamıştı. Bu doğru olsa bile hükümdarlığı boyunca açık ara en uzun zamanı savaşta geçirdi; seferlerde ordusuna önderlik etti ve bu esnada pek çok yerinden yara aldı. Hem Filip hem de İskender birliklerini en önden komuta ederlerdi; bir Makedon kralından da böyle hareket etmesi beklenirdi.

Antik bir kaynağın yorumuna göre Filip savaşı tıpkı bir tüccar gibi sürdürüyordu; elde ettiği son zaferin kazançlarını bir sonraki savaşı finanse etmek için kullanıyor, daima bir sonraki hedefe ve daha yüksek kazanca odaklanıyordu. Güney Yunanistan’ın kent-devletleri Makedonları geri kalmış insanlar olarak görüyorlardı ve onları Helen kardeşliğinin bir parçası sayıp saymama konusunda hiçbir zaman kesin bir karara varamamışlardı. Filip’in yükselişinin ansızın şiddetli bir şekilde sona ermesini ve Makedonya’nın yeniden eski kaotik haline geri dönmesini ummak onlar için doğal bir şeydi. Aynı antik yazarın ifadesine göre Filip sanki onları kendi aralarında didişip kavga ederken yüksek bir kuleden seyretmiş ve istikrarlı bir şekilde birbirlerini zayıf düşürmelerini beklemişti; Filip’in kendilerinden daha güçlü olduğunu fark ettiklerinde ise artık çok geçti. Güney üzerindeki etkisi yirmi yıl boyunca yavaşça yayıldı; ara sıra bazı aksiliklerden muzdarip olsa da hem müttefiklerin yardımı hem de para ve silahları aracılığıyla daima belini doğrultmasını bildi. Egemenliğinin başında dikkafalı Teselya tarafından lider olarak tanınmıştı; bunun bir sebebi, ülke içinde yaşanan son iç çatışmada kazananları desteklemiş olmasıydı. Filip gibi bir yabancıyı genel lider olarak kabul etmek, Teselya soyluları açısından, kendilerinin de dahil olduğu ünlü ailelerden gelen bir rakibi kabul etmeye kıyasla daha zahmetsizdi ve bu da diğer nedendi. Başka ittifaklar da güneyde az veya çok buna meyilli olan yeni müttefikler kazanılmasına yardım edince nihayet Filip neredeyse tüm Yunan topluluklarının katıldığı bir konfederasyon tarafından kendilerine Pers topraklarına doğru yapılacak savaşta önderlik etmesi için seçildi: Sahip olduğu güçten korku duyup ona saygı göstermek yapılacak tek şeydi artık. Filip ve Yunan devletleri birbirlerine kuşkuyla yaklaşıyorlardı; bir çıkar sağlayacaklarını düşündüklerinde dost oluyor, aksi durumda süratle düşman kesiliyorlardı. Önceleri, birçoğu, yeni bina edilmiş Makedon kuvvetine; Thebai, Atina ve Sparta gibi köklü ve yanı başlarındaki devletlere karşı kullanışlı bir dengeleyici unsur olarak baktı. Filip ise Yunanistan’da daha önce benzeri görülmemiş bir ordu kurup eğiterek oyunu kendi payına iyi oynadı.

Filip ve İskender’in yaşamları boyunca ordudaki gerçek Makedonyalı sayısı istikrarlı bir düşüş gösterirken gitgide daha fazla müttefik askeri toplandı; yine de çekirdek Makedon alayları başarıya giden yolda kilit rol üstlenmeyi sürdürdü. Sarissa ile donanmış kargıcılar sayıca fazlaydı, en iyi şekilde talim görmüşlerdi ve şiddetli baskı uygulayıp düşmanın savaş hattını yarmakta ya da kentlere saldırı düzenlemekte bir numaraydılar. Hypaspist denilen seçkin piyadeler ve görkemli Yoldaş süvarileri takviye kuvvet oluştururken genellikle bizzat kralın komutası altındaydılar. Teselya çok sayıda seçkin süvari sağladı. Balkanlar bölgesindeki kavimlerden hafif süvari ve piyadeler geliyordu. Bunların yanında okçu, avcı eri ve ağır piyadelerden oluşmak üzere müttefik veya paralı asker olarak Helen dünyasının dört bir yanından katılanlar oldu. İskender, hiddetli ilerleyişi sırasında geçtiği ülkelerden savaşçı toplamayı da ihmal etmedi; bunların arasında bozkırın göçebe kavimlerinden aldığı atlı okçular da vardı. Filip bu gibi benzeşmeyen unsurları karşılıklı olarak birbirini destekleyip her türlü duruma ayak uydurabilen uyumlu ve dengeli bir takım haline getirmişti.

İskender’in İran’a ve ötesine giderken önderlik ettiği orduyu Philip yaratmıştı. Bu mesele yalnızca silahlar ve taktiklerden ibaret değildi, zira Filip’in komutası altında yirmi yıl boyunca seferden sefere koşanlar fiziksel olarak da güçlü bir takım haline gelmişlerdi. İskender’le birlikte Çanakkale Boğazı’nı geçen askerlerin yaş ortalaması genç krallarından açık ara fazlaydı; modern ordulardaki beklentiye belirgin bir tezat oluşturacak şekilde, burada oldukça yetişkin hatta neredeyse yaşlı bir kuvvet söz konusuydu. Kıdemli askerlerdi bunlar, yıllar süren çetin seferlerin ardından taş gibi sertleşmişlerdi. Kazanmaya o kadar alışmışlardı ki kolayca pes etmiyorlardı. Bu askerler de Philip’in adamları tarafından organize ediliyorlardı çünkü tayin ettiği kimseler neredeyse bütün üst düzey makamları işgal etmişlerdi ve ordunun işlev görmesi bakımından hayati bir rol oynuyorlardı. Filip ve İskender’in bu denli atılgan bir önderlik tarzı benimseyebilmelerinin bir nedeni de koşullar ne kadar zor olursa olsun her zaman doğru şekilde hareket eden alt kademelerdeki komutanlarına duydukları güvendi; Yoldaş süvarilerin başında atağa kalkan kral erişilemez ve danışılamaz durumdayken bu komutanlara düşen sorumluluk çok büyüktü.

İskender, babasından, bir ordu ve Persleri yenilgiye uğratma hayalini miras aldı. Bir savaşma tarzı da vardı bu mirasların arasında: Daima saldırgan, hızlı ve acımasız; zira hiçbir adam kış aylarını alışılageldiği gibi boş oturarak geçirmek istemiyordu. Bu savaşma tarzı da bizzat Filip tarafından yaratılmıştı ve büyük oynamak için duyulan isteklilik tarafından destekleniyordu. İ.Ö. 334 yılında kraliyet hazinesi sefer hazırlıkları için yapılan harcamalar nedeniyle neredeyse boşalmıştı; ne var ki ardından birçok zafer geldi ve Pers altını kısa süre içinde her türlü parasal kaygıyı ortadan kaldırdı. Filip’in başarısının ölçütlerinden biri, İskender’in kendisini kral olarak güvenceye almasının bir yıldan yalnızca biraz daha uzun sürmesiydi. Oğul sahaya adım atmak, tereddüt içinde olan birkaç müttefiğin gözünü korkutmak, ötekileri mağlup etmek ve kendisine karşı gelen Thebai’yi ibretlik bir örnek yaratma amacıyla ele geçirip yerle bir etmek zorunda kaldı. Filip ise gençliğinde bir rehin olarak Thebai’de uzun yıllar geçirmekle kalmadı, kral olduktan sonra ömrünün en iyi on yılını kendi yerini gerçekten sağlam hale getirmek için harcadı. Tersine, İskender bunu hızlıca yaptı ve her ne kadar doğudaki savaşından kendi yurduna hiçbir zaman dönmemiş olsa da Yunanistan ve Balkanlar’daki Makedon egemenliği onun yaşamı boyunca katiyen ciddi bir meydan okumaya maruz kalmadı.

Yazar: Adrian Goldsworthy

İngilizceden çeviren: M. Kaan Erdoğan

--

--

M. Kaan Erdoğan
Türkçe Yayın

Gündüzleyin reklamcı, geceleyin öykü ve fragman yazarı.