İslam’da Faiz Güncellemesi ve Ehl-i Sünnet Ahlakı

Salih Soysal
Türkçe Yayın
Published in
4 min readJan 20, 2020
Banknote of the Stolen Billion made by Alex Buretz, Piko ☂, Tatiana Trikoz, Nastea Co

Geçen hafta Diyanet İşleri Başkanlığı çok tartışılacak bir fetva yayınladı. Fetva, uzun zamandır farklı itikadî mensubiyetlere ait din âlimleri ve akademisyenlerce tartışılan faiz kavramı üzerineydi. Yapılan güncellemede, kredilerin kamu bankalarından alınması durumunda faiz işlemlerinin haram olmadığını belirtilerek, kamunun bu ticari işlemleri kâr amacı gütmeden en cüzi rakamlarda faiz oranlarını belirlediğini ifade ederek, zaten ev almak ya da araba almak için bankaların kapısını çalıp yüksek meblağlardaki kredilerin altına giren müminlerin akıllarındaki faizle ilgili şüpheleri yok edip, gönüllerini ferahlattı.

Fakat iş burada kalmadı; yayınlanan bu fetva caiz midir tartışmaları sürerken, Ehl-i Sünnet’in en büyük temsilcilerinden Cübbeli Ahmet Hoca da bu tartışmaları katılarak çıtayı bir kademe daha yükseltti. İslam’da Vadeli Satışın var olduğunu belirterek, Diyanet’in fetvasını temellendirirken, düşük bir faiz oranı demesinin bir manası olmadığını eleştirerek, “Düşük de olsa bu bir faizdir. İslam’da bir malın fiyatı bir orana göre değişmemelidir ama bir satış işlemi vadeli olarak yapılabilir. Yani, benim telefonum şu anda 100 lira; eğer ben bu telefonu bir yıl sonra parasını tahsil edecek şekilde satacaksam, bu telefonun fiyatını 200 lira yapabilirim ve satın alacak kişiye istersem 10 tane seçenek sunabilirim. Bu vadeli satıştır, bu işlem dinen caizdir.” diyerek, faiz konusuna olan yaklaşımını belirtmiştir.

Bu tartışmaların yeni olmadığı aşikâr; İslam ulemalarının külliyatlarını karıştırırsak faizle ilgili birkaç ayet ve bir dünya hadis bulacağımızı söyleyebiliriz. Fakat aynı zamanda, bu tartışmalar Avrupalı yazarların da dikkatini çekmiş ve Maxime Rodinson, İslam coğrafyasında neden kapitalist üretim ilişkilerinin doğmadığını araştırdığı eseri İslam ve Kapitalizm’ de, aslında İslam’ın özü gereği kapitalizmin oluşum koşullarını engelleyecek herhangi bir emrinin olmadığını vurgulayarak; gelir eşitsizliğinin, artı değerin ve servet birikiminin ve köleci toplum yapısının korunduğunu iddia etmektedir. Faiz konusunda ise, Arap devletlerinin çok farklı uygulamalarının olduğunu, bütün bir dönem boyunca faiz kavramının net bir algılanışı olmadığını söylemiştir. Cübbeli Ahmet Hoca’nın da anlattığı gibi vadeli satışın aslında Arap toplumlarında uygulandığını vurgulayan Rodinson, bazı durumlarda tüccarların mallarını diğer pazarlara götürmek için deve kiraladığını ve bu develerinin parasını altı sonrasında birkaç misli daha fazla ödeyerek, develeri kullanma payı aldığını belirtmiş, fakat bu uygulamanın da bir çeşit erken dönem faiz işlemi olduğunu iddia etmiştir.

Max Weber’in ünlü eseri Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu isimli eserinde temellendirdiği, Protestan mezhebinde (tabi ki Kalvanizmin de etkisini yadsıyamayız) dürüstlük ve çalışkanlığın birinci sırada olması, lüks yaşamın, süslü elbiselerin, mücevher kullanmanın ve eğlenmenin günah olmasının bir çalışma disiplini getirdiği ve servet birikiminin önünü açması, kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesine neden olduğu düşüncesi, şu anda hala güncelliğini korumaktadır. Fakat biz bu tarihten biraz daha geriye gittiğimizde, Protestan Kalvenizm’in ortaya çıkışının, feodal toplumdaki üretim araçlarının gelişmesinin ve buna mukabil olarak coğrafi keşifler sonucunda Amerika ve Afrika kıtasında birçok bölgenin sömürgeleştirilmesinden sonra elde edilen zenginlik, yeni bir üretim ilişkisini başlatmış ve ticaret burjuvazinin artık var olan inanç sistemlerinin içinde rahatça hareket edemediği için üretimin kutsanacağı yeni bir dine ihtiyaç duymasına dayandığını görmekteyiz. Böylece, üretimin ve servet birikiminin kutsandığı, dolayısıyla sömürünün meşrulaştırıldığı yeni bir ahlak ortaya çıkmıştır. Rodinson’a göre, İslam’da yasaklanmış olan şey tefeciliktir; kısa bir süre için alınmış borcun üzerine yüksek bir oranda faiz uygulanarak borç miktarının sürekli arttığı ve borçlunun artık tefecinin elinde bir köle olarak çalıştırıldığı sistemin, asıl olarak İslam’da yasaklandığını savunmaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın faiz güncellemesini bu açıdan yorumlamakta bir beis görmüyorum. Son yirmi beş yılda AK Parti, kendi burjuvazisini oluşturmuştur ve bu doğal bir süreçtir. Türkiye’deki her hükümet kendini destekleyecek burjuvayı yaratmaya çalışmış; ithal ikameci sanayinin Türkiye’de montaj sanayisine dönüşmesine rağmen devlet tarafından desteklenmiş ve hatta farklı distribütörlük işlemlerine bile milyonlarca lira sübvansiyonlar vererek devlet destekli burjuvalar oluşturmuştur. Şu anda ise büyük çoğunlukla toprak rantıyla zenginleşen Muhafazakâr Burjuva zaman içinde oluşmuş ve gelişmiştir. Türkiye’deki bazı kesimler bu burjuvazinin zenginleşme biçimiyle alakalı itirazlarını dile getirerek, bu insanların haksız kazanç elde ettiklerini iddia etmektedirler fakat dünyanın hiçbir yerinde burjuva hakkıyla kazanarak bir sınıf oluşturmaz, bütün burjuvalar işçi sınıfının emeklerini gasp ederek varlıklarını sürdürürler. Muhafazakâr Burjuvazinin bu kadar göze batması, parayla münasebetlerinin çok yeni olması sebebiyle, parayı harcama alışkanlıklarının insanlara banal gelmesidir.

Siyaset teolojiyi her zaman belirler. Burjuvazi, tarihin hiçbir döneminde dinden tamamen vazgeçememiştir çünkü sömürünün kurumsallaştırıldığı diğer bir siyasal alan dindir. İşte tam da burada, Muhafazakâr Burjuvaların parayı daha rahat piyasada döndürebilmesi ve paradan para doğurabilmesi için bu fetva yayınlanmış ve bir güncellemeye gidilmiştir. 90'lı yıllarda çeşitli cemaatlerin faizsiz bankacılık adı altında başlattığı akımla beraber, Müslümanlar bankalara alıştırılarak zaten kredilerin ve dolayısıyla faizlerin altına girmişlerdir. Şu anda bankacılık sisteminin sorgulanmadığı gibi bu tarihten bir otuz yıl sonra da faiz konusu gündemini kaybedecek ve normalleşecektir.

--

--