#İSRAİLİANLATACAKBAŞLIKBULAMIYORUM, YARDIM EDİN

Rasim Doğan
Türkçe Yayın
Published in
4 min readAug 3, 2018

Portekiz’in başkenti Lizbon’da düzenlenen 63. Eurovision şarkı yarışmasını İsrailli yarışmacı Netta Barzilai’nin kazanmış olması, gelecek yılki organizasyonun, Filistin’in İsrail kırsalında/bölgesinde yapılacak olmasını sağladı.” Tam olarak haber böyle bir şey değildi ama bu biçimde daha güzel durdu sanki.

Geçtiğimiz Mayıs ayında ise Almanların ünlü gazetesi Suddeutsche Zeitung’ın deneyimli karikatüristinin bizleri şaşırtan bir karikatürü yer aldı gazetenin sayfalarında. Bu karikatürden ancak Sputnik’in “olacak şey değil” manşeti ile haberdar olabildik. Yine manşet böyle bir şey değildi elbet ama bu daha eğlenceli.

En son Twitter’da bizimkilerin haberi ulaştırma biçimini gördüm. “Karikatürist amcayı kovdular” Bu gerçek. Tam olarak böyleydi.

Peki toparlıyorum. Olay şu: 85 yaşındaki karikatürist Dieter Hanitzsch, Netta’nın birinciliği sayesinde gelecek yıl organizasyonun İsrail’de yapılacak olmasını, mizahi bir karikatür resmederek Netanyahu’nun ağzından “Leşana habaa b’Yaruşalayim” Türkçe mealen: “Gelecek yıl Kudüs’te” şeklinde bir ironiyle müjdeliyordu. Neyse ki Hanitzsch, on beş dakika içerisinde kovulmuş, gazete defalarca özür dilemiş ve Yahudilerin de (bazı Yahudilerin de) tansiyonu birazcık olsun düşürülmüştü.

Bu pencereden bakan bazı yazarlarımız için Alman karikatürist hemencecik “tonton amcamız” oluvermişti.

Ama bu tonton amca o kadar da masum değildi aslında. Bunu da parantez içerisinde verelim. Kendisini Türkiye karşıtı karikatürleri ile de tanıyoruz.

Netenyahu’yu çizerken ona; Netta’nın kısa etekli, kolları paçoz, biraz da dekolteli elbisesini giydirilmesine mi, yoksa eline bir füze yerleştirilmesine mi sinirlendiler diye soracak olursanız, hayır ikisi de değil.

Bunu Theodor Herzl’in Yahudi Devleti isimli manifestosu cevaplasın:

“Yahudiler bu krallık hayalini tarihlerinin uzun geceleri boyunca kurdular. “Leşana habaa b’Yaruşalayim” bizim çok eski bir deyişimizdir. “Gelecek yıl Kudüs’te”

Yani burada Bay Herzl der ki: “Olum sen benim bu kutsalıma nasıl dokunursun? Alın bu densizi! Tiz kellesi vurula!”

Gibi gibi…

Evet buna kızmış olabilirler. Ama benim de hoşuma gitmedi değil bu söylem. Biz de misal Müslümanlar olarak, aynı söylem ile desek ki, “Gençler, Gelecek Yıl Kudüs’te”. Ne kadar kızdırmış olabiliriz, kızmış olanı? Ama eklesek tabi, “Yürü kardeşim, ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin”, “Yürü, orada seni beklerler, yürü” , “20. Kolordu, 36. Tabur, 8. Bölük, 11. Ağır Makineli Tüfek Tabur Komutanı Onbaşı Hasan vardı en son, şimdi sen, yürü” desek. Sonra haykırsak suratlarına “Güreşip yendiğin Tanrı’na benzemem ben, benzemez Mehmet, benzemez Ahmet, Hüseyin, Yaşar”

Sahi neydi o hikâye:

“Ve Yaakov yalnız başına kaldı ve seher sökünceye kadar bir adam onunla güreşti. Ve onu yenmediğini görünce, uyluğunun başına dokundu ve onunla güreşirken Yaakov ’un uyluk başı incindi. Ve dedi: Bırak gideyim, çünkü seher vakti geliyor. Ve dedi: Beni mübarek kılmadıkça seni bırakmam. Ve ona dedi: Adın nedir? Ve o dedi: Yaakov. Ve dedi: Ve sana artık Yaakov değil, ancak Yisrael (İsrail) denilecek. Çünkü Tanrı ile ve insanlarla uğraşıp yendin.”

Ne hikâye ama …

Genelde böyle alıntılar “Peki bunu niye anlattım?” şeklinde bir girizgâh ile devam eder. Buna da çok tavımdır. Nedense o soruyu hep cevaplarım: “Niye anlattın?” Ben direk bir sonuç cümlesi yazayım: Tanrı ve melekleri ile güreşip onları yendiği iddiasında bulunan bir gücün, Dünya’ya savurduğu salvolara şaşmamak lazım. Adam Tanrı ile güreşmiş, sen kimsin!

İsrail Terör Devleti’nin yapmış olduğu zulüm, soykırım (ya da adına her ne derseniz) ile ilgili merakımı celbeden birkaç soru var.

Yahudi Devleti kitabının yayımlanma tarihi olan 1896 yılı itibari ile bu yurt meselesi ciddi anlamda muğlakta idi. Yahudiler yerleşim yeri olarak Filistin ya da Arjantin’den birisini tercih edeceklerdi. İşgalciler, gözlerini Filistin’e değil de Dünya’nın en verimli topraklarına sahip ülkelerinden biri olan Arjantin’e dikmiş olsalar idi, aynı baskı ve şiddeti orada da gösterecekler miydi? Zulmün temeli gerçekte Müslümanlara olan nefret ve öfke miydi?

Yahudilerin, İslam’ın çatısı altında Hristiyanlığa oranla çok daha rahat bir ortam bulduğu konusunda Yahudi alimlerinin neredeyse tamamı hemfikirdir. Hristiyanların şehri işgalini “Aslında orada olsaydınız ölenlerin kanlarının ayak bileklerimize kadar geldiğini görebilirdiniz” cümlesiyle anlatan bir Haçlı askerinin vahşiliği karşısında, bakınız Graham Füller ne anlatmış:

Sf 110 — İslamsız Dünya kitabından;

Ömer, Romalıların idaresi altında çöp yığını haline gelmiş olan Yahudi tapınağının harabelerini gördüğünde büyük bir şaşkınlığa uğramış, adamlarıyla beraber çöplerin temizlenmesine yardımcı olmuştu. Yahudiler, yaklaşık beş yüz yıl önce Romalılar tarafından şehirden kovulmalarından beri ilk kez dini inançlarını özgürce yerine getirebilecekti.”

Peki Dünya tarihi boyunca kendilerine iyilikten başka bir şeyi dokunmayan bu insanlara yaptıkları zulmü nasıl ifade etmek gerekir?

Sorumun cevabını az çok seçebiliyoruz. Onların kendilerini konuşturmayı severim yine de. O yüzden yine ben Theodor Herzl’dan devam edeceğim:

Sf 50 — Yahudi Devleti kitabından

“Doğal olarak zulmün olmadığı yerlere doğru göç ediyoruz, ancak varlığımız yerleştiğimiz yeni yerlerde de zulüm doğuruyor”

Herzl’in kitabında sözünü ettiği zulüm, elbette kendileri eli ile diğerlerine yapılmış olanı değildi. Ama öyle bir seherdeyim ki, zihnimde sayfalarını karıştırdığım tüm kitaplar benzeri cümleler ile geliyorlar bana; biraz da inandığımız/olduğu şekliyle.

Söyleyeceklerimizi şimdilik bitirdiysek;

Şu şarkıyı dinleyip, biraz sonra kaşlarımızı çatıp yumruklarımızı sıkalım. Mırıldanmayalım, açık açık bağıralım. İsviçreli müzik grubu Kofia söylemiş: “Palestinas Dotter”. Gözlerinizi kapatıp bir de şiir dinlemek isterseniz şayet; bakın Roger Waters bizler için seslendirmiş, hem de Filistinli grup Le Trio Joubran ile birlikte. Filistinli şair Mahmud Derviş’in şiiridir. Öneririm. Tabi İsrailliler biraz çıldırmış bu duruma ama biz İsrail’in çıldırmasından yanayız. İyidir.

Çok içimde kaldı. Yazının göze çarpmayan bir yerine ufak harflerle anlam bütünlüğünü koruyarak yerleştirmek istemiyorum. Alta bir yere editör not düşsün, son sözümüz olsun:

Büyük puntolarla yazalım:

İSRAİL BİR TERÖR DEVLETİDİR.

Ve terör; din, dil, ırk, ülke tanımaz.

Anlaştık mı?

Fotoğraf : Netta Barzilai

--

--

Rasim Doğan
Türkçe Yayın

sanki burnum değdi burnuna yokun. kustum özağzımdan kafatasımı..