Irkçılık ve Sosyal Romantizm

Gürkan Bilgisu
Türkçe Yayın
Published in
4 min readJun 7, 2020
Çizim: Javier Royo

Amerika’da George Floyd’un polis şiddetinden öldürülmesi ile başlayan ve tüm ülkelerde iyi ya da kötü etkisini duyuran protestoları hemen hepimiz duyduk, izledik biliyoruz. Zaten global bir dünyada yaşadığımız için nerede bir çivi çakılsa artık rahatlıkla haber alıyoruz. Irkçılık üzerine yapılan tartışmalar, öne sürülen fikirler, üzerine yazılan tezler eminim oldukça fazladır fakat halen bu hastalığın tedavisini bulamadık. Bu pek çok değişkeni ve tarafı olan hastalığın uzunca bir süre son bulacağını da düşünmüyorum.

İnsanları ten renginden, konuştukları dilden, inanç sistemlerinden, cinsiyetlerinden vb. durumlarından dolayı ötekileştirmek özellikle kozmopolit ülkelerde sosyolojik bir kangren durumuna gelmiş vaziyette. Peki ama tarihte pek çok impatorluk kurulmuş bu imparatorlukların çatısı altında pek çok farklılığa sahip insan yaşamışken bugün neden halen bu haldeyiz? Bu durumun çeşitli yanıtları var. Birincisi imparatorluklar dönemi dediğimiz dönemlerin sonuna gelene kadar demokrasi, insan hakları eylemleri vb. gibi durumlar söz konusu değil. Tam tersi otokrasi hakim. (tanıdık geldi dimi?) İkincisi sosyo-ekonomik sebepler. Dünya bugünkü gibi haber alma ve iletme teknolojisine sahip değil ve insanlar hayatta kalmak için kurallara uyup çalışmak zorunda. İmparatorluklar devrilip yerine cumhuriyet rejimleri gelince hak arama faaliyetleri de başlıyor ve aktivistler olması gereken pek çok hakkı uzun ve zorlu bir mücadele neticesinde elde edebiliyor fakat gelin görün ki 2020 yılındayız ve halen ırkçılık çağımızın önemli sorunlarından.

İmparatorluklardan söz ettik tarihe yolculuk yaptık şimdi biraz da bugüne bakalım değil mi ? Peki neden bugün bu haldeyiz? Bunun temel sebebi her çeyrek ya da yarım asırda bir değişen ideolojik rüzgarlar. Evet şu an dünya genelinde pek çok ülkede muhazakar milliyetçi yapı ve partilerin hakim olduğu ya da oyunu yükselttiği bir dönem yaşıyoruz. Bu ideolojik yapıların tümünün ortak bir noktası var. Kutuplaştır ve yönet. Evet bu siyasetin tarzı bu toplumları bizden olan ve olmayan şeklinde iki kutuba ayırıp kendi gibi düşünmeyen her kesimi yaftalamak ve ötekileştirmek üzerine kurulu bir düzenle hayatta kalıyorlar. Yakın tarihte de hepinizin bildiği güzel örnekleri olan ve bir şekilde işleyen bir sistem.

Yukarıda sözünü ettiğim bu ideolojik görüşe sahip yönetimlerin başta olduğu ülkeler her ne kadar cumhuriyet rejimi ile yönetilseler de gizli bir otokratik yapı toplumun üstüne sinmiş vaziyette. Şimdi bu kadar sert yapıların kolluk kuvvetlerinin normal olmasını, insan haklarını filan sallamasını bekler misiniz? Elbette hayır. Aynı şekilde bu ideolojilerin destekçileri ve onlara oy veren kesimin hoşgörü sahibi olması da pek olanak dahilinde gözükmüyor. Yani benim bir fikrim var bu fikir doğru sen bu fikre uymuyorsan ben de sana saygı göstermem zihniyeti hakim. Şimdi bu insanların fikirlerine katılmadığınız zaman toplumsal ve tarihsel bilinçaltları devreye giriyor ve sürecin sonunda muhalif olduğunuz için size duydukları nefret ile beraber ortaya ideolojik ırkçılık çıkıyor. Bunun yansımaları günlük hayatta ülkelere göre değişebiliyor.

Çizim: Javier Royo

Tarihe göz gezdirdik, bugünü anladık bir de şimdiye bakalım. Amerika’da polis şiddeti söz konusu ve insanlar haklı olarak Trump yönetimine öfkeli. Covid sürecinin getirdiği işsizlik durumu vs ile bu öfke daha da artmış durumda fakat bu barışçıl protestoların yanında tıpkı Gezi Parkı sürecine benzer şekilde etrafı yakıp yıkan, yağmacı bir güruh da var ve haklı olarak Trump yönetimi de dini kullanarak ve bu durumu (ki siyaseten haklı bir argüman bu House of Cards izleyenler bilir) buradan protestocuların tümünü vuruyor ve toplumun güvenliğini tehlikeye atıp kamuya zarar verdiklerini söylüyor. Trump önce polislerden yana tavır almışken sonra polislerin yargılanacağını söylemek zorunda kaldı süreç içerisinde fakat bu süreç yeni reformlar doğuracak gibi.

Aktivistler, gerçek hak arayıcılar, karşıt görüşlülerin yanında bir sosyal medya romantikleri doğdu. Bunların arasında bazı ünlüler bile var. Ellerine birer karton alıp 3–5 dakika meydanda insanların içerisinde takılıp instagram için pozlar yaratıp olay yerinden ayrılıyor sonra da profil fotoğraflarını karartıyorlar. Buna sosyal medya romantizmi dememin sebebi gerçek durumdan kopuk, tek derdi sosyal medyadaki takipçi sayıları ve takipçilerini doyurmak olan sözde hümanist çevrelerin beni oldukça rahatsız etmesi. Bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz fakat bana oldukça komik geliyor bu durum. Hele burada bizim ülkede zenci şakaları, saatçi esprileri yapıp sonra instagramdan George Floyd hikayesi paylaşanları görünce ben bildiğin gülüyorum ama Gregory House gülüşüyle. Haydar Ergülen Komşuluk Alfabesi yazısında şöyle bir aşure tarifi yapar:

Aşure: Hiç kuşkusuz en kutsal tatlıdır. Tadı içindeki, başta buğday olmak üzere, nohut, incir, kayısı, ceviz, nar, kuşüzümü ve saireden gelir gelmesine de, bana kalırsa asıl lezzetini komşulardan alır. Komşudan yani, hani yanınızdaki temel bir olandan, karşıda oturan, hiç oğulları olmayan, ben bu kadar kızı ne yapacağım diye eni konu dertlenen, oysa hepi topu 5 kızdır, yüzyüze baktıklarınızdan, üç ev sağdan, dört ev soldan, ikisi çaprazdan, bildiğimiz, tanıdığımız, yani aşinadan öte bir sözcük olan komşudan. Çünkü aşure komşu tatlısıdır. Yenmeden önce dağıtıldığı, herkese paylaştırıldığı için tadına doyum olmaz bir de. Komşuluk aşureyle başlar, alfabesi de. Aşure olmazsa, komşuluk eksik olur, tadı tuzu olmaz!

Umarım tüm insanlar aşureye lezzetini veren şeyin farklılıklar olduğunu ve birarada yaşama kültürünün bu farklılıklar ile daha güzel bir hale geldiğini anlar ve bu saçmalıklar bir son bulur. Sonraki yazıda görüşmek üzere şen kalın.

--

--

Gürkan Bilgisu
Türkçe Yayın

Eğitim, sanat ve teknoloji üzerine yazıyorum. Diğer yazılarım için: www.gurkanbilgisu.com adresini ziyaret edebilirsiniz.