John Yeoman ile Tanışıyorum
Edebiyat ve kitaplar üzerinde epey bilgim olsa da Çocuk Edebiyatı’nda yolun daha çok başındayım. Elbette sayabileceğim yazarlar, yayınlar var ama daha yetkin hissetmek için zamana ihtiyacım var.
Kütüphanenin kapısını büyük bir belirsizlikle açtım. Öğrencilerimle yapacağım kitap okuma kulübünün ilk kitabını belirlemem gerekiyordu. İlk defa bir okuma kulübü düzenliyor olmak çok heyecanlıydı. İlk kitabı seçmek ise biraz zordu. Bildiğim yayınlardan, yazarlardan uzak duruyordum. Tembellik yapmayacak yeni bir yazar ile tanışacaktım. Bu zamana kadar okuduklarımdan farklı bir kitap olacaktı, bunu kafaya koymuştum.
*Yarım saate her şeyi sığdırıyor olabileceğimi düşünmek en büyük yanılgım olacaktı, yine de öğrencilerimle muazzam bir gün geçirmiştik. *
Bölümler arasında dolaşıyordum. Gözlerimin aradığımı yakalayacağına inancım sonsuzdu. Birkaç kitap buluyor, oturup okuyordum. Hayır bu değil, bu da değil diyerek yeni kitaplar arıyordum. Gözüm su yeşili bir kitaba takılmıştı. John Yeoman, hiç duymadığım bir yazardı. “Usta ile Ayı” çok sıradan ya da çok farklı bir kitap olabilirdi ya da öylesine bir kitap… Hep Kitaptan çıkmıştı. Bu yayınevini biliyordum. Güzel birkaç kitabını okumuştum ve kütüphanemde kitapları vardı. Seçkisine güveniyordum. Heyecanla oturacak yer aradım ve hızlıca göz gezdirmeye başladım. Göz gezdirdikçe kitabı baştan sona okumak istedim. Bir kez kütüphanede okudum, kitabı alıp bir de evde okudum. Kulüpten önce bir daha okudum, sonra bu yazıyı yazmadan önce. Okudum, okudum…
“Usta, Ayı’nın öğrencisi olmasından çok mutluydu. Hem de onu eğitmek gibi zorlu bir iş çok heyecan vericiydi.”
John Yeoman-Usta ile Ayı
Hayvanlar diyarından yalnız bir ayı, ustalar diyarından yalnız bir insan. Kitap yalnızlık sahneleri ile açılıyor. Usta ve Ayı’nın yalnızlığını düşünürken bu zamana kadar okuduğum kitaplardan, bildiğim sanatçılardan ustaların yalnız oluşuna anlam verebiliyorum. Zihnimde bir an Ayı’nın yalnızlığını düşünüyorum. Bilgisayarımı açıp hemen araştırdığımda, birkaç sitede ayıların yalnız yaşayan hayvanlar olduğu bilgisini buluyorum ve bu beni daha da heyecanlandırıyor. Yeoman’ın ayıyı bilerek seçmiş olduğunu düşünüyorum ve kendisi ile aramdaki sınırlar birer birer azalıyor.
Yalnızlıklarını günlük hayatta teyit ettiğim hem de romanda hikayelerini okuduğum iki karakter birbirlerine olan ihtiyaçlarını fark ederek Usta’nın mağarasında bir araya geliyor. Ayı’nın başına gelen bir sürü üzücü olay ile kitabın başında onunla tanışıyor, yakınlık kuruyorum fakat Usta’yı ilk Ayı’nın arayışı ile tanıyorum.
Usta, ustalığını göstermek için bir öğrenci arıyor. Ayı ise yeni bir macera, yeni bir dostluk için can atıyor. Usta, “Mutlu öğrenci her zaman çabuk öğrenir.” diyor Ayı’nın isteğini gördükçe. Bu noktayı hepimizin gerçeği ile bağlamak istiyorum. Ülkemizde, sınıflarımızda öğrenciler mutlu mu? Okula koşarak geliyorlar mı? Sanırım herkes burayı daha çok düşünmeli.
Böylelikle Usta’nın ilk öğrencisi Ayı oluyor. Yalnız, mutlu, heyecanlı kişiliği ile tanıdığımız Ayı. Hem de pençelerini kullanan, avlanan, kürklü devasa bir ayı. Usta bu gerçekle gece yatağında yüzleşiyor. Bir ayıya ne eğitim verecek?
En çok eğlendiğim kısımlar burada başlıyor, her kitap da bol bol eğlence de olmalı dimi? Usta Ayı’dan bulaşık yıkamasını istiyor, Ayı bulaşıkları yıkayıp ipe asıyor. Neden olmasın, bulaşıklar öyle de kurumaz mı? Tekne kullanımı dersinde suya batıyorlar, aşçılık dersinde yumurtalar kırılıyor ama tavada değil Ayı’nın pençelerinde. Kendi işini kendin yap dersinde Usta bir şeyler yaparken Ayı sayesinde kuyuya düşüyor. Derslerin hepsi talihsizliklerle de bitse Usta, Ayı’yı mezun etmenin bir yolunu buluyor. Acaba Usta, Ayı’yı kabullenmeye mi başlıyor?
Balık tutma dersi üzerine epey düşünüyorum. Usta, Ayı’dan olta kullanarak balık tutmasını istiyor. Koca pençelerle bir türlü oltayı tutamayan Ayı, ayı gibi balık tutmaya karar veriyor. Pençelerini suya daldırıyor ve bir sürü balık tutuyor. Usta iki kavram ortaya koyuyor: usta balıkçılık, kaba balıkçılık. Balık tutmaksa amaç bunu en basit şekli ile yapmak değil mi ustalık, kimdir usta? Usta kavramını bir kez daha sorguluyorum. Ah! Sevgili Yeoman, neler yazmışsın sen böyle. Hem de bir çocuk kitabı olarak. Bu kitabı herkes okuyabilir ama çocukların da bunları sorgulayabileceğini görebilmek muazzam bir deneyim oluyor.
Temel ihtiyaçlar derse dönüşüyor, kahvaltı için muazzam bir yemek hazırlanacak. Bal kullanarak bir turta yapacak Ayı. Balı avuç avuç yemek varken neden turta yapsın ki? Usta buna da bir kalıp buluyor. Ayı ile Usta’nın hayatın iki yanı olduğunu düşünmeye başlıyorum. Biri zor ve karmaşık, diğeri ise basit ve doğal ama ikisinin de ihtiyaçları birbirleri.
İşte geldim kitabın en sevdiğim sahnesine: Sahne diyorum çünkü Ayı ve Usta, Emekliler Kulübü misafirleri için bir sahne gösterisi hazırlıyor. Herkes kendi yeteneğini koyuyor ortaya. Sıcacık, sevgi dolu bir gün geçiriyorlar. Şarkılar söyleniyor, sohbetler ediliyor, kahkahalar atılıyor. Bizim minik dünyamızda Ayı’ya da Usta’ya da ihtiyaç var. Herkes birbirini olduğu gibi kabulleniyor. Öğrencilerim de bunu sezmiş olacak ki en çok bu bölümü sevmişler. Geliyoruz kitabın sonuna…
“Usta kendisi ile yaşayacak ve basit ev işlerine yardımcı olacak bir asistan öğretmen arıyor. Üstün başarı diplomalı Ayı bu iş için uygundur. Lütfen şahsen başvurun.”
John Yeoman-Usta İle Ayı