Küçük Ev Aletleri

Mehmet Engin Ayatar
Türkçe Yayın
Published in
4 min readApr 5, 2024

--

— Her şey seninle başladı, değil mi?

— Benimle mi? Neymiş o başlayan?

— Yuvamıza dâhil olma süreciniz.

— Yuva mı? Sen bu tımarhaneye yuva mı diyorsun. Karın oğlunu da alıp seni terk etti. Farkında mısın? Artık bir yuvadan bahsetmek mümkün mü, bilemiyorum.

— Biliyorum. Ne kadar yalnız olduğumu yüzüme vurmana gerek yok ama hani verdiğin sözler, hani her sabah ekmek kokularıyla günü karşılayacaktık; sıcak, samimi, içten yarınlara uyanacaktık.

— Neden edebiyat yapıp duruyorsun? Senin sağlayamadığın sıcaklığı ben mi yaratacağım. Altı üstü bir ekmek makinasıyım.

— Taptaze yarınları unutma. Beni de öyle bir hevesle almıştın ki. Birkaç kere anca kullandın. Odasından çıkmayan oğluna iki kere karışık meyve suyu götürdün. Ne iyi babasın? Biraz kafan karışık o kadar.

— Neden bana yüklenip duruyorsunuz? Hevesle aldım tabi. Solgun hayatımıza bir renk katmak istedim. Ayrıca birçok kez kullandım seni katı meyve sıkacağı.

— Evet, hayatını bilmem ama alkolle bir hayli renklendirdin meyve sularını. Her gece içki, her gece içki. Kim katlanır senin gibisine?

Copilot

— Sen onları dinleme aralarında en akıllıları benim neticede.

— Eşimin ısrarıyla satın almıştım seni; robot süpürge. Kusura bakma ama bu evde olan şeylere katlanamadığım gibi sana da katlanamıyorum artık. Bana karımı hatırlatıyorsun. Sürekli sızlanarak etrafta dolanıp duruyorsun.

— Kırıcı oluyorsun. “Hayatım, canım bundan sonra daha az yorulursun.” diyordun. Kolay geldi değil mi sana üç beş kuruş harcayıp sorumluluktan kurtulmak. Hani hayat müşterekti. Bir işin ucundan da sen tutsaydın, biraz da sen yorulsaydın.

— Yorulmadım mı sanıyorsun. Bütün bu olanlardan yorulmadım mı?

— Lafa ortasından dalıyorum ama istersen biraz sakinleş. Dur ben sana bir meze yapayım. Zaten birazdan içmeye başlarsın. Fırında pişirdiğin sarımsak, soğan, domates, kapya biberi içime atıyorsun o kadar. Gerisini düşünme. Benim işim karıştırmak ve parçalamak. Zaten günlerin blenderden geçmiş gibi. En azından bir iki meze sunmayalım mı güzel abimize?

— Bari sen yapma blender. Ben mi istedim böyle olsun. Seninle ilk buluşmamızı hatırla; bir alışveriş merkezinde dolanıp duruyordum, ne aradığımı bilmeden. Eşimle aramıza giren soğukluğu düşünüp duruyordum. Sonra sana rastladım. Diğerlerinden farklı olarak buz kırıcı özelliğin varmış. Buzların erimesini bekleyecek gücüm kalmamıştı. Kıracaktın buzları, kıramadın. İşte şimdi yalnızım ve korkuyorum.

Copilot

— Korkma biz yanındayız. Yıllarca emek verdin, çalıştın, para kazandın ve paraları bu sıradan ve sıkıcı hayatı kurabilmek için harcadın. Şimdi yanında sadece biz varız. Bizim de kıymetimizi bil bir zahmet. İstersen sana bir pizza, pasta, poğaça hamuru hazırlayıvereyim.

— Ya Allah aşkına hamur makinesi, seni neden aldık bilmiyorum ki. Zaten göbeğimiz hamur gibi oldu. Mutsuzluğun alanından çıkalım derken obezite sınırına dayandık. Hâlâ gözümüz pastada, pizzada, kekte.

— Öyle deme nasıl geçer bu çileli günler yiyip içmeden. Hamur makinasından sonra beni almanız da gerçekten manidar oldu. “Az yağlı kızartmalar yaparız, daha sağlıklı olur değil mi, hayatım?” Öyle değil hayatım.

— Tamam sus artık sen de! Herkes airfryer alıyordu, biz de geri kalacak değildik herhâlde. Konuşup duruyorsun. Köfte, tavuğu güzel yapıyorum diye bir havalara girdin. Patatesin bir halta yaramaz.

— Esas sen bir halta yaramazsın. Bizler insanın iyiliği ve onun konforu için üretilmiş cihazlarız. Sizin için yapıldık sanıyorsun, öyle değil mi? Biz yoksak sen de yoksun anlasana. Bir ideanın milyar kopyasından biriyim ben. Peki ya sen, kusurlu insanın defolu milyar kopyasından birisin sadece. Bizi kullandığını sanan bir fanisin. Kusurlu ideali kullanamaz, artık geçerli olan olgu tam tersidir. Belki de mutsuzluğunun sebebi gerçeği bir türlü kabullenememen.

— Bana akıl verene bakın hele. Yağ kokulu airfryer. Sevsinler. Koca ağzını kapat! Yoksa ben kapatmayı bilirim. Sen de artık pis kokular salmayı bırak yumurta pişiricisi.

— Abi sıra bana mı geldi? Aşk olsun. Bir yumurta yersin diye düşündüm. Sonuçta yalnız bir adamsın artık. Elinden iş de gelmez. En azından yumurta, ne dersin?

— Hiçbir şey demem. Ben bittim. Bir kâbusun içinde olduğumu biliyorum. Uyansam yine bir karabasanın içindeyim. Yalnızlığımı sizinle paylaşmaktan başka şansım yok.

— Evet, başka şansın yok. Bu bir “olasılıksızlık” durumu. Metalar evreninden çıkamazsın. Bunun uyku veya uyanıklık hâliyle bir alakası yok. Sana çıkış yolunu ancak bizler gösterebiliriz. Yalnızlığın boşluğunu ancak bizler doldurabiliriz.

— Sus artık seni dinlemek istemiyorum çakma fritöz. Kahve makinası sen de buradasın ha. Bir tek senin sesin, kokun, lezzetin her zaman bana huzur verdi, günlerime anlam kattı. Sana harcadığım her kuruşa değer.

Copilot

— Sağ olasın. Seninle olmak benim için de keyifti. Keyifli günlerin devamını yine hep birlikte getirmeliyiz. Hadi artık kendini topla ve yola devam et. Bak evi ne zamandır havalandırmıyorsun. Yalnız bir adam olabilirsin ama bu kadar kendini bırakma. Evin içi leş gibi ve kokuyor. Bence ekibimize bir hava temizleyici kazandırmalısın. Bekârsın, artık her gün kaşarlı tosta mecbursun. O makine öldü. Yepyeni bir tost makinası hiç de fena olmaz. Zamanını yemek ısıtarak heba edemezsin. Kendini bir nebze düşünsen ihtiyacının mikro dalga fırın olduğunu anlarsın.

— Sen de beni kandırıyorsun değil mi? Sus artık! Susun artık! Hiçbirinizi dinlemek istemiyorum.

— Biz de seni dinlemek istemiyoruz. Sana emrediyoruz idealar dünyasının en büyük kusuru: bize tabi ol!

DALL-E

Saç kurutma makinasının kablosu boynuna çoktan dolanmıştı. Bir eli ekmek kızartma makinasının içinde pişerken ütü yüzüne kızgın buhar püskürtüyordu. Bu sırada kablosuz elektik süpürgesi şahlandı. Muazzam bir çekim gücü hissetti üzerinde. Sanki canı çekiliyor, nefesi gitgide daralıyordu. Bu sırada bütün ev aletleri türlü biçimlerde -kapaklarıyla, çızırtılarıyla, dönen aksamlarıyla- alkış tutuyorlar ve tek bir ağızdan bağırıyorlardı: Ruhunu istiyoruz, ruhunu istiyoruz!… Derken adam bu garip karabasandan uyandı. Gecenin bir yarısı ter içinde yatağındaydı.

--

--