Küf

Zeliha turk
Türkçe Yayın
Published in
3 min readJan 7, 2024

Her birimiz iradi olanaklarımızın dışında, coğrafi, ailevi, iktisadi, kültürel koşullarımız belli şekilde dünyaya geldik. Gözümüzü açtığımızda karşımıza çıkan bireylere anne baba derken, beslendiğimiz kaynaklarla da bireysel gelişimimizi sürdürdük. Olduğumuz nokta ile olmamız gereken nokta arasında süren yolculuğumuzda, bazen durmayı, kalmayı tercih etsek de bizdeki canlılığın gereği hareket ettik. İleri veya geri de olsa yol almaya devam ettik. Durduğumuz anlarda ise…

Photo by Jezael Melgoza on Unsplash

Yaşamımız boyunca yaşadığımız evlerde veya uğradığımız mekanlarda, duvarlarda, zeminde veya tavanda zaman zaman “küf”e rastlamışızdır. Görüntüsüyle bile itici bir manzaraya yol açan bu oluşumun kaynağında fiziksel zıtlıklar yatmaktadır. Mesela soğuk bir iklimde yeterli yalıtım ve doğru malzeme kullanılmadan yapılmış bir duvarı düşünürsek içerisinde iki havanın çatışması vardır. Dışarıdan gelen soğuk hava ile içeriden gelen sıcak havanın buluşmasında terleme meydana gelir. Ve bu terleme de kendini daha sıcak olan taraftan damlacıklar olarak ortaya çıkarır. Bu damlacıklar da zamanında fark edilmediğinde küfe dönüşür. Cismin kendi kimyasının dışında meydana gelen bu yeni şey’in üremesi çok hızlı hatta ortamın kendisini yitirmesine neden olacak derecede güçlüdür. Etkenlerin, iklimin, basıncın değiştirilmemesi halinde ise küf ortamın hakimi olmaya doğru ilerler.

Moldy House in Flagler County

Biz de gözümüzü açtığımız dünyada daha ilk anlarından başlayarak zıtlıklarla karşılaştık. Hayatın tüm zerresinde, hareketinde, canlılığında, kimyasında onu tattık. Zira her şey zıttıyla vardı. Karanlık olmadan aydınlığın, sıcak olmadan soğuğun, yer olmadan da göğün bir manası olamazdı. Tüm varlığa mana gömleğini giydiren zıtlığıydı. Açlıkla tokluğun, sağlıkla hastalığın eleğinden geçerken büyüdük ve birer karaktere büründük. Hareketimiz, devinimimiz hiç bitmedi, biz durduk zannetsek de vücudumuz paydos gelene kadar sürecek olan tesis çalışmalarına devam etti. Zıtlıkların keşmekeşinde olsa da kendi üzerine düşeni en mükemmel şekilde yapmak için çabaladı, çabalamaya da devam ediyor.

Bir de iç dünyamız var. Asıl zıtlıkların dünyası, çatışması ve meydan savaşının sıcaklığını hiç yitirmediği ateş hattı. İyilikle-kötülüğün, samimiyetle-hasetin, güzellikle-çirkinliğin merkez üssü. Cildimizde, vücudumuzda bile zaman zaman fark ettiğimiz fizyolojik problemlerde gerekli hekime başvuruyor, hasarı tamir edecek ilacı temin ediyoruz. Problemin sinyali olarak küfleşmeden ortaya çıkan ilk damlada müdahale etmeye çabalıyor, yapılan yanlışın tamiri adına değişecek ne varsa değiştirmeye çalışıyoruz.

Cisimleşen her şeyde fark etmek, müdahale etmek veya yardım istemek çok daha kolay olurken, iç dünyadaki basıncın, iklim değişikliğinin, depremin, hasarın, yıkımın fark edilmesi ise çok daha güç bazen de sessizce olabiliyor. Bu sessiz yıkımın neticesinde duvarlarımızda ne bir küf ne de çatlak meydana geldiğinden-kendimizden-habersiz yaşayıp gidiyoruz.

İç dünyamız olması gereken insani, kalbi ritmi tutturmayı çabalarken, dış dünya aralıksız bize zıttıyla baskı yapıyor. İyiliğin, samimiyetin, tevazuunun, nezaketin, saflığın, kemale ermenin sıcacık ortamına karşılık dışarıdan; çıkarların, baskının, zorbalığın, kabalığın, keskinliğin, ayrımcılığın, yargılamanın buz gibi havasıyla çakışıyor. Bu karşılaşma esnasında insanın duvardan, bir cisimden farklı olduğunu anlaması ve ortaya çıkacak küfü en erken zamanda müdahale etmesi gerekiyor. Biz harekete, değişikliğe, iradeye hakim birer canlı olduğumuza göre çevremizi, beslendiğimiz atmosferi, döndüğümüz yönü değiştirebilme, içimizdeki sıcaklığa karşılık dışımızı da ısıtmaya muktediriz. Zira yaşamın kendisi bir mücadeleden ibaretken, bizim de iç dünyamızın inşası da ömrümüzü tüketene kadar devam edecek. Bazen duvarları yeniden yıkıp yapmak zorunda, kimi zaman da aldığımız kararları bozmaya kalkacağız. Karakterin inşasında Küfün ne kokusuna ne de rengine bürünmeden, alışmadan, yenilmeden yol almaya çabalayacağız.

Hani klişeleşen bir deyiş var günümüzde “beni bilen bilir”. Zıtlığın hakim olduğu bir dünyada iç dünyamızı korumak, dış dünyanın fırtınasına yenik düşmemek bu denli zorken, kaldı ki daha ben kendimi bilmezken, nasıl güvenebilirim ki beni bilenlere, bildiğini zannedenlere.

Uzun süredir bakmadığımız aynalara bakalım, iç dünyamızın küflü duvarlarını bulmaya çalışalım. Yaşlarımız alıp başını giderken, derinleşmemizin, olgunlaşmamızın, karakterimizin inşasının nerelerde olduğunu kontrol edelim.

Photo by Kostiantyn Li on Unsplash

Kendi küflerimiz yetmezmiş gibi çevremiz de küflerden ibaretse, normalimiz artık bu davranışlar olmuş ve ekosistemimiz küfle kaplanmışsa bile, bize bu kokuşmayı, bu çürümeyi anlatacak, fark ettirecek insanlarla, olaylarla mutlaka karşılaşırız. Bu noktada anlamak, hikmetin peşine düşmek ve kendimizi tamir etme fırsatını kaçırmamalıyız. Yaşam boyu süren tahribatlara, fırtınalara, boranlara karşı içimizdeki cevheri, sıcaklığı söndürmememiz, küfün cevhere galip gelmesini engellememiz gerekiyor. Yoruldukça havamızı yenileyelim, besin kaynaklarımızı gözden geçirelim, tertemiz cephelerde, sıcacık iklimlerde, duvarların ve zıtlıkların ortadan kalktığı yere gidene dek sabretmeye devam edelim.

Selametle…

Alejandro Jodorowsky: Bilinç ve Bilinçdışı Üzerine

--

--

Zeliha turk
Türkçe Yayın

Merhaba, ben Zeliha. Bazen hayattan, bazen ruhtan kimi zaman da zihinden taşanları damıttığım köşem burası. Eskinin öğretmeni yeniden öğrenci. Kitap sevdalısı