Kültür-Sanat Dünyası Gelecek İçin Umut Olabilir Mi?

Zübeyir Tosun
Türkçe Yayın
Published in
5 min readSep 17, 2022

Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet

Kültür-sanat dünyası içerisinde yaşadığımız büyük çaplı krizleri karşı alınacak aksiyonlarda bizler için umut olabilir mi? Sanat ile umudu, dayanışmayı, direnişi, kolektif hafızayı, birlikteliği, aksiyoner bir tavrı ve her şeyden de önemlisi insanların biricik hikayesinin önemini ve bu hikayelerin birleşiminden doğacak ortak bir mirası inşa edebilir miyiz? Aslında bu ve bunun gibi sorular Beyoğlu’nda yer alan Yapı Kredi Kültür ve Sanat’ta 15 Eylül’den itibaren sergilenmeye başlayan ve benim de açıldığı gün gezme şansı bulduğum ve aynı akşamda sergi sanatçılarının söyleyişisine katıldığım Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet (Life, Death, Love and Justice) isimli sergi boyunca aklımın bir köşesinde benimle hareket edenlerdi. Kültür-sanat dünyası, sanat sergileri veya sanatın herhangi bir kolu daha adil, sürdürülebilir, çevreye ve doğaya duyarlı ve insan değil tabiat merkezli bir yaşam inşa etmekte bize yardımcı olabilir mi?

Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet Sergisi Tanıtım Yazısı

Sergi alanına girmeden önce Yapı Kredi Kültür ve Sanat’ın İstiklal’e bakan koridorlarında sizleri Hale Tenger’in aynı isimden uyarlanmış bir ses yerleştirmesi karşılıyor. Sesin geldiği yöne doğru kendinizi bıraktığınızda aslında onun sergi alanına girmeden önce sizlere anlatmak ya da çağrışımlar uyandırmak istediği bir şeyler var. Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet sergisinin küratörlüğünü Didem Yazıcı ve Peter Sit üstleniyor. Burcu Çimen ise küratör asistanı olarak bulunuyor. Sergi ekolojik sebeplerden kaynaklı adaletsizlikler, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, uluslararası sınırları aşmak durumunda kalan mülteciler ve göç meselesi, sosyal ve siyasi eşitsizlikler, küresel salgın ve savaş gibi birçok temayı içerisinde barındırıyor. Aslında bir nevi adaletsizlikler içinde çırpınan veya kıvranan günümüz insanına adalete ulaşmak için heybemizde yer alması gerekenleri hatırlatıyor.

15 Eylül’de saat 18.30'da segi sanatçıları ile yapılan söyleşi

Serginin giriş kısmında sağdan ikinci eserde sizleri Jasper Kettner ve İbrahim Arslan’ın Akrabalar/Dıe Angehörigen isimli çalışması karşılayacak. Belki sözlere, kelimelere, bağlamlara ve oradan çıkacak anlam öbeklerine verdiğim önemden belki de hayata yönelik bakış açımı ve de halihazırdaki çalışmalara yansıtmaya çalıştığım duruşumdan kaynaklı orada diğer eserlere göre daha fazla düşünme fırsatım oldu. Eser künyesinde sanatçılar nitelik-nicelik meselesine dem vuruyorlardı. Mealen insanları rakamlara indirgemenin onların biricikliğini öldürerek anonim kılacağına ve bireysel öykünün ve yaşanmışlıkların/biriktirmişliklerin onları kendine özgü hikayesi olan bir özne olacağından bahsediyorlar. Bu cümleler de tüm sergi boyunca her bir eserde bana yolculuk ettiler ve diğer eserlerde yaptığım çağrışımlarda yol gösterici oldular. Her bir eserin ben de bıraktığı çağrışım gibi her bir insanın onun biricikliğini ortaya çıkaran ve geçmişten getirdikleri ile şekillenen bir öyküsü vardı.

Kettner ve Arslan’ın çalışmasının öyküsü

Serginin giriş katında sergi alanının agorası olarak tasvirlenebilecek bölgede iki çok kıymetli çalışma yer alıyor. Bunlardan birisi Macar fotoğrafçı István Zsiros’un 30 Ağustos 2015’te Budapeşte Keleti tren istasyonunda, Macar yetkililer tarafından trene binmelerine izin verilmeyen yaklaşık olarak 3 bin mültecinin Avusturya’ya giden trene binmek için bekledikleri bir kampta çekmiş olduğu ve adına Sınır-sız Aşk/Borderless Love vermiş olduğu eseridir. Bu eser bir mülteci kampında geride menşe ülke diye bir şey kalmayan ve belki de hedef ülke konumu dahi olmayan bir mülteci çifti merkezine alıyor. Bir anda yaşadığınız yeri terk etmek durumunda kalsaydınız bavulunuzda yanınıza neleri alırdınız ya da alamazdınız sorularını akla getiriyor. Umutsuzluk içerisinde umuda doğru yolculukta aşk ve sevgi göçmenin umudu olabilir mi? Sevgi ve beraberlik bu sonu olmayan ve her durağı birbirinden belirsiz olan yolculukta umudun kandilini yakabilir mi? Eserlerden bir diğeri ise Paris’te yaşayan Azerbaycan doğumlu sanatçı Babi Badalov’un duvara yansıyan kumaştan yapılmış ve her birinde kendi iç yansımasından doğan ifadelerin yer aldığı cümleler, kelimeler yer alıyor. Badalov kumaş parçalarına mülteci, kimlik, sınırlar öldürüyor, gelecek kendi gelmeyecek, özgürlük, adalet, human right human left, I know I knew gibi cümleleri ve kelimeleri yansıtıyor.

István Zsiros, Borderless Love
Babi Badalov’un kumaşlar ile çalışması

Serginin giriş katında kendisine yer bulan Murat Germen’in Kırılma Rupture isimli çalışması da eylemler, adaletsizlik, çevresel yok oluş, betonlaşma, kadın ve LGBTİ+ hakları, sivil itaatsizlik, özgürlük vb. çağrışımları yansıtan bir fotoğraflama olarak sizleri bekliyor. Türkiye’nin mevcut konumunda gündelik yaşamda boy gösteren birçok meseleyi, günlük yaşamın akışını, ülkenin konjonktürünü ve daha birçok şeyi bu çalışma içerisinde görebilirsiniz. Böyle bir sergide bu eserin Taksim’de sergileniyor olması da ayrı bir anlam ve önem taşıyor.

Murat Germen, Kırılma Rupture

Sergi içerisinde yer alan diğer birçok eserin bendeki çağrışımlarını anlatmaya kalksam sanırım çok uzun ve de bir noktadan sonra okuyucu için sıkıcı bir yazı olabilir. Ancak en azından isim olarak anları da bahsetmek isterim. Sevgi Aka’nın Aradığın Seni Arıyor, Aslı Uludağ’ın Ege’deki jeotermal enerji kaynaklarının gündelik yaşamdaki etkisini videolaştırdığı Karo’nun Pusulası, Mustafa Emin Büyükçoşkun’un bir zamanlar uzun bir süre şu an da Yapı Kredi Kültür ve Sanat’ın bulunduğu konumun tam yanında yer alan bölgede eylemler yapan ‘Cumartesi Anneleri’ni fotoğrafları yer alan Tekekkür isimli eseri, Şafak Şule Keyancı’nın İsimsiz, Marianne Fahmy’in Mısırlı tutsak bir komünist ve eşiyle mektuplaşmaları olan 31 Sessiz Karşılaşmalar, Rojda Tuğrul’un Fırat Nehrinde nesli tükenmekte olan kaplumbağaları kaleme alan Dersim/Munzur, Savaş Boyraz’ın İçinde Bulunduğumuz Vaziyet/Devlet, Dana Kavelina’nın Bir Kumruya Mektup ve Forensic Architecture’un Trıple Chaser isimli çalışmalarını görme ve onları deneyimleme fırsatı elde edebilirsiniz. 15 Eylül’de sanatseverler ile buluşan sergiyi 2 Ocak 2023 tarihine kadar ziyaret etmeyi unutmayınız!!

Hayat ve ölüm arasındaki çizgide bireysel hikayelerden ve yaşanmışlıklardan güç olarak inşa edilecek ortak akıl, kolektif şuur ve dayanışma ile adalete giden yolda aşk, sevgi ve umut bizler için pusula ve kılavuz olabilir mi? Mevcut ve ileride ortaya çıkacak olası global krizler için bir serdümenlik görevi üstlenebilir mi?

--

--

Zübeyir Tosun
Türkçe Yayın

Etrafını güzelleştirmeye çabalayan bir dünyalı.