Kış Uykusu

Buket
Türkçe Yayın
Published in
3 min readDec 28, 2020

Bir film eleştirmeni veya sinema sektörüne çok hakim bir insan değilim. O yüzden izlediğim filmleri, dizileri burada kendimce yorumlayıp değerlendirirken teknik bir dille yazıya dökebilmem pek mümkün değil. Her bireyin okuduğu kitap, izlediği film için bir beklentisi vardır. Bu beklenti kimi insanlarda daha rasyonel bir beklenti olabilir ancak sanırım bu sıralar bende durum pek öyle gelişmiyor. Son zamanlarda film ve dizileri seçme kriterim, ben de etkisi uzun süren derin izler bırakması. İzlediğim filmlerin ruhumda yaşattığı hissi terk etmemesini arzuluyor oluşum bana ayrı bir keyif veriyor.

Yakın zamanda bunu en iyi yaşadığım film ise Kış Uykusu. Nuri Bilge Ceylan ve Ebru Ceylan senaryosu olan bu filmin 2014 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü alması da bu başarının bir kanıtı. Toplumun farklı kesimlerinden oluşan karakterler temsil ettikleri sınıflar ile bu gruplar arasındaki ilişkileri sunuyor . Fotoğrafa bu denli ilgi duyan Nuri Bilge Ceylan sayesinde sürekli kapalı, soğuk ve soluk bir havada gerçekleşen sahneler bile insanın ruhunu anlamlarla ısıtıyor. Filmdeki ana karakterler : Aydın ( Haluk Bilginer), eşi Nihal (Melisa Sözen), kardeşi Necla ( Demet Akbağ) ve kiracısı Hidayet ( Ayberk Pekcan). Kapadokya’da otel işleten Aydın ,Nihal ve Necla‘nın bu yalın gözüken hayatlarının içerisinde yaşanan psikolojik savaşları sadece bireyler arası değil toplum- birey arası ilişkilere de yönlendiriyor film.

Benim filmi izlerken en çok zevk aldığım sahne ise; Aydın ve Necla’nın gerçekleştirdiği diyaloglar. Hem çok felsefi söylemler barındırıyor hem çok sade ve gündelik, olağan bir dil. Her ikisi nasıl mümkün olabiliyor bu da ayrı bir hayranlık uyandırıyor. Film bizi öyle çelişkilerle yüz yüze bırakıyor ki ; iyi niyet ve masumiyet yerini amansızca narsisizm ve hegemonyaya bırakıyor. Bunların bir kısmını aşağıdaki gibi örneklendirebiliriz.

Arabasının camına taş atan çocuğa karşı ilk başta ölüme sebebiyet vereceği düşüncesiyle, cezalandırılması gerektiğini savunan Aydın, bu çocuğun aslında kirasını ödeyemediği için evine haciz gelen kiracısının yeğeni olduğunu anlayınca tam tersi bir tutum sergiler. Yaşı gereği bir hata yaptığını ve uzatılmaya değer bir konu olmadığını izah eder ama diğer taraftan da amcasının zoruyla özür dilemek için yürüyerek kilometrelerce yol getirilen çocuğun elini öpmesi için dakikalarca elini havada asılı tutuyor olması, hangi duyguların karakterde daha baskın olduğu karmaşasını yaşatıyor.

Diğer taraftan kiracısı Hidayet’e para mevzularını umursamadığını ve sadece avukatların yasal gereklilik olarak haciz süreçlerini başlattığını ifade edip çay ikramında bulunan bir ev sahibi rolünü üstlenen Aydın karakterinin, Hidayet odadayken ayak kokusundan rahatsız olduğu için karlı ve soğuk havaya rağmen camı açıyor olması ile kalmıyor bu ikilem. Bir din adamı olan Hidayet’in temizliği bu kadar önemsemiyor oluşunu toplumun din ve ahlak kuralları nezdinde eleştiriyor. Üstüne bu eleştirisini yazarlık yaptığı yerel gazeteye de taşıyor. Bu sefer Anadolu ‘da, köylerde ve kasabalarda din alimlerinin halka daha çok örnek olması gereken kişiler olduğunu belirterek inanç, toplum kavramlarının Batı ve Doğu kültürlerindeki farkını dile getiriyor.

Eşi Nihal de okullar için yardım kampanyası düzenleyerek aslında sadece kendini kanıtlama ve meydan okuma çabasına bürünmüştür. Diğer taraftan kardeşi Necla bir hırsıza bile karşı koymanın anlamsızlığını ve bütünüyle teslimiyetin savunucusu olurken, evindeki bir çalışanına sevdiği eşyasını kırdığı için küçümser bir yaklaşım sergiler.

Filmin hiç unutamayacağım sahnelerinden biri ;atın nehirdeki çırpınışları ve sonrasında karşısındaki güce karşı koyamamış olmanın acısı ile çaresiz kalışı. Aslında hepimizin bir su birikintisinde olmasa da bir birikintinin, bir çukurun içinde bocalayışımız ve bazen gücümüzün yetmediği, meydan okumamızın anlamsız kaldığı bir kuvvete karşı boyun eğmemiz metaforuna sürükledi beni.

Nihayetinde tüm karakterlerin içinde yaşattığı o bencillik belki de hepimizin saklamaya çalıştığı, kaçtığı tek gerçektir. Peki biz ne zaman uyanacağız öyleyse kış uykumuzdan?

— 28.12.2020 —

--

--